Ümit KIVANÇ
Sözkonusu duygunun Türkiye’de bugünkü iktidarın sürebilmesinin kaynaklarından biri oluşu, ruhun bu kadar engin zamana yayılmış bu kadar derin karanlığını besleyebilmesinin yanında neredeyse bir hiç. Ama işte, o da bizim hayatımızı karartmaya yetiyor. İnanan insanların dünyevî varlıklarını zulmedebilmekten alınan şehevî tat uğruna kurban edişlerini nasıl izah edebilecekleri sorusuyla uğraşmıyoruz artık.
Habil ile Kabil’in acılı ve kanlı macerası, herhalde insanlık tarihi boyunca en çok tekrarlanmış, ibret ve feyz alınsın diye en çok uğraşılmış, bir o tarafından bir bu tarafından kurcalanmış, tabaka tabaka ayrıştırıla ayrıştırıla en çok incelenmiş hikâyedir. Başka pek çok ihtimal dururken, sevgisizlik, kıskançlık, acımasızlıkla örülü bu “ilk cinayet” hikâyesinin neden insanlığın “asal” anlatılarından sayıldığı, bu halin niye yadırganmadığı hem bireysel hem toplumsal kavram olarak “insanlık” bakımından ziyadesiyle açıklayıcı olmalı. Haydi bir defa yayıldı, niye reddedilmedi, niye ancak kuytuda fısıldaşarak kulaktan kulağa aktarılan yasak öykü haline gelmedi? Karanlıkta kalması, dile getirilmemesi için neden Engizisyon’un yağlı çarkları dönmedi, paslı demirleri ateşte kızdırılmadı, Arap kılıçları çekilmedi? Aksine, cennetin rengârenk çiçeklerinden bir bahsedildiyse bu cinayet yüz defa konu edildi. Niye?
Nâçizâne, diş, mide, kol, bacak, damar sinirden fazla olarak, kendisini ve etrafını bazen âbâd, çoğu zaman tahrip etmesine imkân veren, kiminin bilinç, kiminin maneviyat diye adlandırmayı tercih edeceği o şeye sahip varlığı, insanı anlama gayretinin hazırlık sınıfına buradan girilebileceğini sanıyorum.
Hikâyenin elbette çeşitli versiyonları var. Şimdilik yalnız İslâmî çeşitlemeleri dikkate alsak bile, ayrıntı zenginliğinden geçilmiyor. Bazı dinî kaynaklar işin bir yanını, bazıları ötekini öne çıkarıyor; bazı ayrıntılar kimisinde var kimisinde yok. Hadiseyi “İslâm[‘ın] ilk günden itibaren her türlü terör ve anarşizme karşı tavır almış” olmasından başlatanları şimdilik izninizle bir kenara koyuyorum. Yapılan yorumlar, çıkarılan hisseler, elbette çeşitli. Lâkin ana hatlarıyla hikâye belli: Çiftçilik yapan ilk çocuk Kabil, çobanlık eden ikinci çocuk Habil’i öldürür. Sebep hırs -hattâ ihtiras- ve kıskançlıktır. “Allah böyle münasip görmüş”ü aklını çalıştırmama bahanesi haline getirmiş zihin tembelleri üzerinde durmasa da, cinayete yol açan güdüler ve -madem dinî anlatı- her şeyden önce ilâhî iradenin niye iki kardeş arasındaki ilişkiyi böyle bir kanlı sonuca vardırdığı ve daha da öncelikli olarak, bizim neden bunu mâkûl bulduğumuz, ulaşılacak yargıları sükûnetle karşılamaya hazır bulunmaya çalışılarak araştırılması gereken çetrefil sorunlar. Diyorum, nâçizâne, burada insanın kendini kavramasını sağlayabilecek hayatî unsurlar var. Ölümcül de diyebiliriz, ikisini aynı yerde kullanabilmenin de ayrıca açıklayıcı oluşu karşısında hayranlık ve hayrete kapılarak.
Düşünün, benimseyip kuşaktan kuşağa aktardığımız anlatıyla, kıskanç katilin soyundan geldiğimiz şüphesini sürekli canlı tutuyoruz.
“Dedeme katil diyemezsin” işini olmadık yerlere vardıran kimileri, bu tatsız meseleyi halledebilmek için “Kabil’in zürriyeti”nin Nuh Tufanı’nda boğulduğu gibi formüller bulmuşlar. Elbette sonradan bulunmuş her formül gibi bunu da “peygamber söylemişti”ye dayandırmayı ihmal etmeden.
Kimileriyse, katilin torunluğundan kurtulayım derken katmerli meselelere yolaçmış: “Kabil’in oğullarından Kabil’e rastlayıp da, onu, taşa tutmayan bir kimse yoktu. Kabil’in âmâ olan oğlu, bir gün, Kabil’in yanına kendi oğlu ile birlikte gelip oğlu: ‘İşte, bu, baban Kabil!’ deyince, âmâ, hemen bir taş atarak babası Kabil’i öldürdü! Âmâ’nın oğlu: ‘Babacığım! Sen, babanı, öldürdün!’ dedi. Âmâ, hemen elini kaldırıp oğluna bir şamar indirdi. O da, öldü! Bunun üzerine, âmâ, ‘Yazıklar olsun bana! Attığım taşla babamı, öldürdüm! İndirdiğim şamarla da, oğlumu, öldürdüm!’ diyerek acındı.”
“Dedemiz katil değildi”ye inanabilmek için bulduğumuz yolların hepsinde karışıklık, tutarsızlık, pek çok şaibeye açık kapılar var. Ya da, görüldüğü gibi, başka cinayetler var. Cinayet bizi rahatsız etmiyor. Evet, kendimize “Şis Aleyhisselam”ın temiz soyunu yakıştırıp ürküntümüzü yatıştırabiliyoruz, ama pamuğu yeni atılmış yastığa gömülür gibi rahat, huzurlu bir arkaya yaslanma değil bu. Kâh Kabil’in soyundan birileri biryerlerde boy gösteriyor, kâh Şis’in sülalesinin erkekleri zina ve fuhuş âleminin cezbesine kapılıp Kabil’in torunlarının arasına karışıyor. Ortam tekin değil.
Nitekim, bizzat Kabil’in soyunun sürmesini insanın zorunlu “imtihanı”nın gereği sayan da var. “Cenabı Allah tercih imkânı vermiş” böyle düşünenlere göre. Yani artık, bunca zaman sonra, Kabil’in soyundan olmayı veya kimseye kötülük etmemeyi… değil, sadece iman etmeyi -çünkü bu devirde artık ikisi, kötülük etmemekle iman etmek, aynı şey sayılmıyor- seçebilirsin.
EŞREFİ MAHLÛKAT: BİLDİĞİN YARATIK
Kabil’e dönelim. Önce bir defa, anasının gözbebeğiyken, sevgiyi rakip gelen küçük kardeşle paylaşma sıkıntısından muzdarip oluyor. Toprağını ekip biçerken içinde eski huzur-sükûn yok, kıskançlığı ve hırsı akan terine karışıyor. Vücudunda dolanan, biriken sıvılar aşırı hararet yaratıyor. Birlikte dünyaya geldiği kızkardeşle evlenmek istiyor, oysa bu yasak. Yasa, aynı batından olmayan kızkardeşle evlenmesini buyuruyor. Üstelik, yine yasa icabı, onun istediği kızla çobanlık eden kardeşi Habil evlenecek. Ve o kız Kabil’e düşen kardeşten daha güzel! Veya bu aynı zamanda aşk ve tutku hikâyesi olarak da bir ilk. Belki eskiden işin bu kısmına dair ayrıntılar daha fazla mevzu ediliyordu; belki Kabil’in gözünü kan bürümesine yolaçan “şeytanî” güdü, tutkuydu; bilmiyorum açıkçası. Kabil geçerli yasayı kabul etmiyor, diretiyor. (Durumu “ailede huzur kalmamıştı” diye tasvir edenler var!) Kuşaktan kuşağa aktarılacak dinî hikâyeye uygun düşen yönteme başvuruluyor: Allah’a kurbanlar adayıp kiminkinin kabul edileceğine bakıyorlar. Kabil bir ekin demeti -çoğu anlatıma göre, niyeyse, entipüften bir demet-, Habil -besili!- bir hayvan koyuyor dağbaşına. Habil’inki kabul ediliyor. Aksi olsa, Kabil gösterişli bir ekin balyası, Habil cılız hayvan koysa ilâhî iradenin tercihiyle vereceği mesajın etkisi artardı, hikâye neden böyle, anlayamıyorum. Lâkin her durumda ilâhî iradenin daha munis, itaatkâr olandan yana tecelli etmesinde tuhaflık yok; kuşaktan kuşağa aktarılacak öğütler böyle imal ediliyor.
Hikâye buradan sonra, yüce irade ile kardeşlerin başka isimlerle karşımıza çıktığı, sonu cinayete değil uzlaşmaya varan Sümer ve Gılgamış Destanı versiyonlarından ayrılıp, kendi kanlı -isterseniz şöyle diyelim: insana yaraşır- yoluna sapıyor. Kabil’in öfkesi kabından taşıyor, hırsı nasıl kendi terine karıştıysa o da Habil’in kanına karışıyor. Çiftçi, çobanı öldürüyor.
Ve uzağa gidiyor. Bugün, dinî anlatıya göre Allah’ın Adem ile Havva’yı yeryüzünde buluşturduğu yerin yakınındaki kutsal şehrin hakimi olanların çoluk çocuk demeden bombaladığı yere. Adem, babası, kovuyor onu. Kardeşini öldüren oğlanın babası tarafından kovulması. Bu arada anne ne yaşıyor? İşte bereketinden yüzyıllardır faydalanılmış bir hikâye kaynağı daha. Şimdilik yanından geçmek zorundayız. Kabil’i kovarken Adem oğluna, artık hep korku içinde yaşayacağını, hiçbir zaman kendini güvende hissedemeyeceğini, esenlik duygusunun ondan ebediyen uzak kalacağını -herhalde bir yandan da beddua eder gibi- söylüyor.
Âdetâ bizi tarif ediyor. Eşrefi mahlukâtım diyerek kendinden zayıf gördüğü herkese her türlü eziyeti yapabileceğini, üstelik bundan keyif imal edebileceğini vehmeden hem zalim hem mazlum, güçlendikçe güvensizleşen, ezdikçe ürken yaratığı.
EKSİK KALAN O DUYGU
Habil-Kabil hikâyesinden bugüne uzanan ve kat ettiğimiz onca yola rağmen aslında yaratık olarak pek de gelişmemiş olduğumuzu gösteren çok şey var. Hikâyenin en önemli eksiğiyse, öldürdüğü, yani üstün geldiği, ezebildiği, yok edebildiği anda Kabil’i bir anlığına tatminin doruklarına ulaştıran duyguyu dışarıda bırakması. Oysa insanlık tarihinin azımsanmayacak kısmının bununla izah edilmesinin mümkün olduğunu, yine nâçizâne, büyük ihtimal sayıyorum. Hükmedebilmekten, ezebilmekten, elindeki güçle başkasının hayatının karartabilmekten duyulan ve böyle tarif edildiğinde kulağa sapıkça gelen, ama aslında insan denen toplumsal yaratığın “normalleri” arasında yeralan duygu, bizzat bütün toplum hayatının temeli olan sınıfsallığın sürebilmesinin kaynaklarından biri bile olabilir. Fakirler gözönünde olmasa zenginler hayattan ne zevk alırdı?
Sözkonusu duygunun Türkiye’de bugünkü iktidarın sürebilmesinin kaynaklarından biri oluşu, ruhun bu kadar engin zamana yayılmış bu kadar derin karanlığını besleyebilmesinin yanında neredeyse bir hiç. Ama işte, o da bizim hayatımızı karartmaya yetiyor. İnanan insanların dünyevî varlıklarını zulmedebilmekten alınan şehevî tat uğruna kurban edişlerini nasıl izah edebilecekleri sorusuyla uğraşmıyoruz artık. Bu kurbanın “kabul edilmeyeceğini” akıl edebilmek için çok şey bilmeye gerek yok. “Bizim adımıza, üstelik bizden olmayan biri, kayıp evlatlarını arayan anaları tartaklatabiliyor, sevmediklerimizi yerlerde sürükletebiliyor, ne müthiş!” diyerek keyifle arkasına yaslananlar, o yastığın içindeki iğnelerin sırtlarına batışını hissetmiyorlar. İğnelerin ucunda uyuşturucu var. Ve buna alışıldı artık.
Ne diyorduk? Kabil’in soyu. Sonunda paçoz olmuşlar işte.
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024