Ümit KIVANÇ
Suriye ordusunun bazen büyük bazen ufak adımlarla ilerlediği İdlib’te Ankara ile Moskova, bir defa daha, çatışmaları durdurmaya niyetlenmiş görüntüsü verdiler. İlan edilişi ve duyuruluşunda bulanıklık olsa da, bir defa daha ateşkes ilan edildi.
Bulanıklık, sadece ateşkes üzerinde anlaşıldığının ilanıyla ateşkesin yürürlüğe girmesi hedeflenen zaman arasında medya ve propaganda aygıtlarının yarattığı karışıklık yüzünden meydana gelmedi. 11 Ocak günü itibarıyla ateşkesin varlığına dair en ufak belirti görülmüyor. Önümüzdeki günlerde belki kuytudan başını uzatır, ama hemen bulduğu ilk kovuğa saklanacağından şüphe yok.
Rusya yetkililerinin kararları ve tavırlarıyla ilgili olarak sağlam bilgi sahibi olduğundan şüphe duyamayacağımız yayın organı Sputnik, ateşkes haberini 9 Ocak günü şöyle verdi: “Rusya’nın Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi Başkanı Tümgeneral Yuriy Borenkov, bugünkü basın bildirisinde İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesinde bugün saat 14.00 itibarıyla ateşkes ilan edildiğini açıkladı. Borenkov, ‘Türk tarafı ile varılan anlaşmaya uygun olarak 9 Ocak saat 14.00 itibarıyla İdlib’deki gerilimi azaltma bölgesinde ateşkes devreye girdi’ ifadelerini kullandı.”
Altı çizili “ateşkes ilan edildiğini” ibaresinde link, bu linkte de 24 Aralık 2019 tarihli bir haber vardı: “[İbrahim] Kalın: Rusya’dan ateşkes yapılmasını istedik”. Sputnik belli ki, ateşkesin Türkiye’nin isteği üzerine yapıldığını dolaylı yoldan duyurmayı tercih etmişti.
Sert mesaj gönderdik, altını çizdik
Millî Savunma Bakanlığı’na -ve Habertürk’ün haberine- bakılırsa, ateşkes 12 Ocak’ı 13’üne bağlayan geceyarısı yürürlüğe girecek. Oysa Sputnik’e -ve başka pek çoklarına- göre, ateşkes 9 Ocak Perşembe günü “devreye girdi”. İsmi ezcümle Esad muhalifleriyle dalga geçme amacıyla konmuş görünen “Suriye’deki Tarafları Uzlaştırma Merkezi”nin başkanı tümgeneral böyle demiş.
Millî Savunma Bakanlığı, ateşkesin hedefleri, dolayısıyla kalıcılığı konusunda hayli iddialı. Karar, çatışmayı durdurmaktan çok daha ötesini hedefliyor: “İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi içerisinde hava/kara saldırılarının durdurulması, can kayıpları ile yeni göç akımlarının önlenmesi ve hayatın yeniden normale döndürülmesine katkı sağlamak amacıyla” uygulanacakmış ateşkes. Âdetâ bir Yeni Türkiye hayali!..
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Sputnik’in ateşkes haberindeki linkin bizi gönderdiği eski habere göre, Türkiye’nin ateşkes talebini şöyle ifade etmişti: “İdlib'te rejim ihlallerinin arttığını görüyoruz. Rusya tarafına sert bir mesaj gönderdik. Bugüne kadar bununla ilgili maalesef somut bir adım atılmadı. 24 saat içerisinde çatışmaların durdurulması, rejim saldırılarının durdurulması konusunda bir çaba içinde olacaklarını heyetimize ilettiler. Süreci yakından takip ediyoruz. Bunun yeni bir ateşkes ile hayata geçirilmesini bekliyoruz. Rusya’dan ateşkes yapılmasını istedik. Aksi halde hem İdlib mutabakatı ihlal edilmiş olacak, hem Türkiye’ye dönük göç dalgası olacak. Siyasî süreci sabote edecek sonuçları olacaktır. Bunun altını çizmek istiyoruz.”
Altını da çizdikten sonra, “İdlib sorunu”nun “sadece Türkiye'nin sorunu” olmadığına, “uluslararası bir sorun” olduğuna dikkat çeken Kalın, Moskova’ya sert mesaj üstüne sert mesaj yollamayı sürdürmüştü: “Burada Rus tarafının daha büyük bir sorumluluk sahibi olduğunu hatırlatmakta fayda görüyoruz.”
“Doğrusal karşıtlık”
Kremlin epey telaşa kapılmış olmalı! Zira geçen yılın son haftasına girilirken sergilenen bu afra tafraya yeni yılın ikinci haftası dolmadan karşılık verdiler. 9 Ocak günü ateşkes üzerinde anlaşmaya varıldığı ilan edildi. Türkiye’de yaşadığımızdan, MSB’nin “12 Ocak 00:01’den itibaren”iyle 9 Ocak’tan bu yana başka herkesin ağzındaki “devreye girdi” arasında gidip geliyoruz. Koskoca “askerî strateji uzmanları” filan ateşkesi devreye girmiş saydığına göre biz de buna göre konuşabiliriz.
İkinci bir sebeple daha, bu zamanlama konusunu ihmal edebiliriz: Ateşkes devreye girmiş de girecek de olsa, biliyoruz ki, en fazla bir-iki gün sürecek, bilahare Rusya ve Suriye uçakları yerleşim yerlerini bombalamaya, helikopterler varil bombaları atmaya devam edecek, kimsenin barınamadığı cehennem ortamındaki evlerini barklarını terk eden ahali kuzeye ve kuzeybatıya doğru kaçacak, yeni göç dalgasına hayat verecek, cihatçılar mevzilerinde direnemeyip az daha, az daha çekilecek, “İdlib” derken kastedilen bölgenin, üzerindeki nüfusu sağ salim barındırması imkânsız hale gelecek. Ve canını kurtarmaya çalışan yüzbinlerce insan, öncülerinin zaten zorlamaya başladığı Türkiye sınırına yığılacak.
Tasvir daha çok insânî felaketi çağrıştırıyorsa da Ankara’nın kaygısının bundan ibaret olmadığını biliyoruz. Donattığı ve maaşa bağladığı savaşçılar da, savaş alanında imha edilmekle savaştan kaçıp ülkelerine ebediyen veda etme seçeneği arasında sıkışmak üzereler. İçeride kullanışlı kılınmaları tamamen ihtimal dışı sayılmasa da, ne olursa olsun, onbinlerce cihatçı savaşçıyı ‘günün birinde lazım olur’ diyerek kilere kaldıramaz veya Libya’ya gönderip sorumluluklarını üstünüzden atamazsınız.
Habertürk’ün ateşkesi konu ettiği programda televizyonun “askerî strateji danışmanı” Abdullah Ağar’ın söylediklerine kulak verin isterseniz. Ağar, Ankara’nın resmî yaklaşımını -ve telaşını- Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’ne göre çok daha berrak ifadelerle ortaya koydu. Rusya ve Suriye’nin -artık askerlikle ilgisi olmayan benim gibilerin bile ayrıntısıyla kavradığı- askerî planlarının somut hedeflerini (özellikle Suriye ekonomisi ve rejimin güvenliği açısından hayatî M4 ve M5 karayollarında denetim sağlama meselesini) anlatan Ağar, dönüp dönüp sözü ateşkesin kalıcı olması gerektiğine getirdi. Bu olmazsa “Türkiye’nin çok ağır baskı altında kalacağını, … Rusya’yla, İran’la, rejimle doğrusal bir karşıtlığın, rekabetin içerisine düşeceğini” belirtti. “Doğrusal karşıtlık”, sanırım kaçınılması gereken bir pozisyon. Askerî stratejici, Moskova’nın, Ankara ile uyum pozları verirken gerçekte bildiğini okuduğunu, muhatabını inisiyatif tanıyarak pasifize etme ve istediği yöne sürükleme politikası izlediğini elbette apaçık anlatmadı, ancak dile getirilemeyen hakikatı başka yerden gelerek tarif etti: Rusya’nın, her hamlesi için Türkiye’nin itiraz edemeyeceği gerekçeler, bahaneler (Hmeymim üssüne İHA saldırıları vs.) ortaya koyduğuna işaret etti, bundan sonra bunların artabileceğine dikkat çekti. Tabiî, “terör örgütleri manipüle edebilir” gibi ifadelerle. Kastedilen, Ankara’nın İdlib’de bir nevi “vekil güç” haline getirdiği cihatçı savaşçılara hakim olamayabileceği gerçeği: Onların yiyeceği her halt, Rusya’ya karşı Türkiye’nin elini zayıflatacaktır - söylenmek istenen bu.
Ateşkesin kalıcı olmayacağını, istense de olamayacağını, fakat bunu sağlayabilecek imkânların en çoğuna sahip gücün, “dostumuz” Putin hükümdarlığında iş gören Rusya’nın zaten böyle bir amacının bulunmadığını, Suriye’yi, İdlib’i izlemeye çalışan herkes, hepimiz biliyoruz. Yani “uzman”ların ve yetkililerin felaket senaryosu üslûbuyla çizdikleri manzara, pek yakın geleceğin hakikatıdır.
Bir gün içinde olanlar
Bizler “ateşkes devreye girdi” lafları arasında, “yahu 12 Ocak değil mi?” şaşkınlığıyla dolaşırken, bir gün içinde, Suriye ordusu Maaret el-Numan, El-Dena, Tel Menes, Han el-Sebil, Cebel el-Erba’yı (Türkçe yazılışlarda yanlışlar olabilir) ve kırsal alanda başka birçok yeri bombaladı, İdlib şehrinin 8-9 kilometre kuzeydoğusundaki Biniş’de yerleşim yerlerini hedef alan hava bombardımanlarında pazar yerindeki yedi kişi öldü, top ateşine tutulan birçok yerdeki ölü sayıları bu yazı yazılırken henüz bilinmiyordu, Lazkiye kuzeyinde cihatçılar Suriye askerlerinin çadırını güdümlü roketle vurdu, orada da askerler öldü, yine sayılarını henüz bilmiyoruz, Andan’daki TSK gözlem noktası ile muhtemelen İranlı milisler arasında karşılıklı top atışları yapıldı, bir asker yaralandı, oranın 6-7 kilometre güneyinde topçu ateşiyle ölenler var, Hürriyet’e göre toplam 17 ölü, böyle gidiyor… Anadolu Ajansı, “sert mesaj”larla meseleyi halledeceği izlenimi yaratmaya çalışanların hayal kırıklığını şöyle ifade etti: “Esed rejimi, Rusya’nın İdlib’de ateşkes ilan edildiğini öne sürmesine rağmen, saldırılarına devam ediyor” (vurgu benim -ük). Varlığı şüpheli ateşkesin kalıcı olması gerektiğine dair geniş bir edebiyat oluşmakta, oysa. Kan dökülmese, eğlenceli bile bulunabilirdi...
İdlib’de ne çapta ve nasıl bir felaketin olacağını ve kabağın kimlerin başına patlayacağını birçok insan, ilk Soçi mutabakatından beri öngörüyor, yazıp çiziyoruz. Başlangıçta daha çok sorular soruyorduk, “Peki ama nasıl olacak?..” mealinde. Artık anladık ki, onu hesaba katmazsa başı büyük belaya girecek olan Ankara’da kaçınılmaz sonu hesaba katan yokmuş. Buna karşılık, anlaşmanın öbür tarafları için o “kaçınılmaz son”, felaket değil. Aksine, öngörülen durum. İdlib’deki anlaşmanın Rusya açısından içeriğinin “bu cihatçılarını buradan al, yoksa hepsini imha edeceğim” olduğunu idrak etmemek mümkün müydü?
Olayların başka yere varması ancak tek şekilde mümkün hale gelebilirdi: Ankara’nın yönettiği silahlı cihatçılar koalisyonunun Suriye ordusunu yenmesiyle!? Moskova’nın buna izin vereceği, katlanacağı, “e, n’apalım, adam kazandı” deyip kenara çekileceği ya da “sert mesaj” yoluyla buna mecbur bırakılabileceği varsayılmış olabilir mi? Öyle bir haldeyiz ki, “yok artık!” bile denemiyor...
Dış politika diye ayrı bir başlığın kalmadığını, bizi yönetenlerin zihninde içerideki iktidar (“bekâ”) hesaplarıyla dışarıda girişilen türlü maceraların içiçe geçtiğini yazıp çiziyoruz. Şimdi İdlib’le 130 kilometrelik sınırda yaşanacaklar ve sonrası, sahiden büyük çaplı bir insânî felaket niteliğiyle, gelip dayandı. İdlib de hiçbir zaman olmadığı kadar iç mesele haline geliyor. Daha sonra bunu Afrin, El-Bab, Cerablus vs. izleyecek.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları






































































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024