Ümit KIVANÇ
Hayatta pek çok insanın pek çok yanılgısına yolaçmış, başa bela bir soru var: “O kadarını da yaparlar mı artık?” Ben bu insanların öndegelenlerindenim.
Duran insanın durduk yerde içinden fesatlık ve fenalık köpürttüğü devirdeyiz, neme lazım, belirteyim: Şahsî ehemmiyetimden ötürü değil elbette. Bu soru ve gerisinde yatanlar yüzünden kafaya gelme miktarı, oranı, ders almama inadı veya kabiliyetsizliği… bakımlarından.
Bir tesellim var; kimse vermedi, kendim buldum. Tekrarlandıkça içerdiği aptallık dozu artan o soruyu can havliyle deşince biryerlerden başını uzattı.
O soru can havliyle deşilir, çünkü zaten can havliyle sorulan sorulardandır. Bir çeşit son çare arayışının ifadesidir.
Teselliyi ararken, yolda, önce mâlûm sorumuzun aslında çekirdekteki başka bir -asıl- soruyu barındırdığını, onun kılıfı olduğunu fark ettim. Çekirdekteki, hattâ bizzat çekirdek soru şuydu: “Yapmazlar, di mi?” O kadarını da yapmayacaklarını umabilmek istiyorduk.
Parmaklarımız giderek hissizleşse, kavrayışımız güçsüzleşse de bizi her seferinde bu soruyu yeniden sormaya yönelten şey, şüphesiz çaresizlik. Yoksa, yapıp yapmayacaklarına dair soru sorduklarımızın bazı insanî, ahlâkî, hukukî, dinî, kültürel… ne ise artık, bir insanı başkalarına kötülük yapmaktan alıkoyacak şey neredeki kökten büyümüş nasıl bir sınırsa, ona güvendiğimizden sormuyoruz bunu. Can çıksa da bünyeden atılamayan şu gelecek umudu -ki o da hayatı boşa geçirmemiş olma arzusunun öbür yüzü bir bakıma- sorduruyor soruyu. Böyle de olmasın artık, bu kadar da olmasın, bu kadarını da yapıyor olmasınlar, bu kadarını da yapabildikleri bir hayat içerisinde bulunuyor olmayalım…
Bu sorudan kurtulmanın yolu var mı, bilemiyorum. Eminim, en azından başkalarının yanında, bunu hiç sormadığını ileri sürecek çok kişi çıkar. Ama onlar her şeyi bilenler, hayatı çözmüş olanlardır. Ve bunun için öğrenmelerine gerek yoktur. Dün bilmemne olurken de onlar doğruyu bilmekteydi, bugün bilmemne olmazken de. Biz sıradan fâniler yanlarına yaklaşamayız; uzak duralım.
Eş-dost düşüncesizlikleri, hoyratlıkları ve umursamazlıklarından başlayarak, devletin dizginsiz kudretini kullanma imkânını ele geçirmişlerin sırf yapabildiklerini görebilmek için bile başvurabildikleri zulüm yöntemlerine uzanan şiddet eylemleri, hep biraz daha yükselen çıtayı endişeyle izleyenlerin aklına düşürür soruyu: Sınır nerede? Düşüncesizlik bir aşamada fark edilip geri çevrilir mi? Ya da bir sınıra gelinince ışık yanar ve oradan sonrasının tamir edilmez arızalara yolaçacağı anlaşılır mı? Zulmün ne kadarı muktediri tatmin eder? Yaptıkça yapası mı gelir? Yapar, bakar, kimse itiraz etmiyor, şiddeti artırır, yine engelle karşılaşmazsa ezâ cefâ dozunu yükseltir, kanıksadıkça hep daha çoğundan tatmin duyar hale gelir, hep daha fazlası, daha fazlası, filan… böyle midir mekanizma ve süreç?
Başa bela açan başka sorular da var. Bugünlerde özellikle biri…
Diyelim hekim, hastalarını muayene edip dertlerine çare bulmaya çalışmıyor da, yukarıdan kendisine gelen buyruklar doğrultusunda, onlara hastalıklar uyduruyor, sağlıklarını hepten bozacak sözde tedaviler uyguluyor, bünyelerini tahrip edecek ilaçlar veriyor. İnsanları hastalıklardan kurtarmak gibi bir ulvî işlevi yerine getiren, özel yemini olan, başka birçok meslekten farklı, üstün görülen, bu nedenle ayrıcalıklı kılınmasına itiraz edilmeyen hekimlikle bu şahsın yaptığının alâkası yok. Yapması gerekenin tam aksini yapıyor. Fakat o bir hekim! Ona hastanede “hocam”, dışarıda “doktor bey” diye hitap ediliyor. Her yere hekim kimliğiyle girip çıkıyor. İnsanlar ona bakınca hekim görüyorlar.
İşte soruya geldik: Peki o kendine bakınca ne görüyor? “İşte, hekimim ben!” mi diyor? Diyebiliyorsa bu nasıl olabiliyor? Varoluşunu inkâr ettiği bir hayat pratiği içinde, bu zat.
Tek harf değiştirerek, insan hayatında hekimliğin oynadığı rolle kıyaslanabilir önemde rolü toplum hayatında oynayan başka birilerinin mesleğine geçebiliriz. Hekim’i hakim yaparak. Vicdandı, ahlâktı, kişisel alanda inceleme gerektiren mevzuları bir yana bırakalım, hukukla ilişkisini kesmiş hakimlerin nasıl bir mesleğin erbâbı olduklarını düşünmeliyiz?
Önlerine iddianame adı altında bir metin geliyor. İddianame olduğuna göre, haliyle, birileri birşeylerle suçlanıyor. Suçların tamamen hayal ürünü olduğu, yakıştırıldıkları olay ve eylemlerle suçlara ilişkin tarifler yanyana konduğunda derhal ortaya çıkıyor. Hukuk’u bitirmiş, davalara girip çıkmış, muhtemelen gazete vs. de okuyan, dünyada ne olup bittiğinin az çok farkında olmasını beklediğimiz hakim veya savcı, zaman zaman bilemediğimiz nedenler ve yollardan vecd haline girip şunlara inanıyor olabilir mi: Yüz binlerce insan, tiyatro oyunundan verilen mesajla bir anda sokağa dökülebilir; dış mihrakların akıttığı, ama hiçbir yerde en ufak izi olmayan paralar sayesinde bez maskeler ve poğaçalarla donatılan bu kalabalık, hiç tanımadıkları, bazıları birbirini de tanımayan insanlar tarafından hükümeti devirmek, devleti yıkmak üzere eyleme geçirilebilir. Hakimimiz, bazı kişilerin aralarında yaptıkları telefon konuşmalarında geçen kimi sözlerin, başka kimse duymamış olsa da, sırf telefonda muhataba söylenmiş olmaları nedeniyle başlıbaşına büyük suç sayılabileceğini düşünüyor olabilir mi? İddianame denen metin, esas olarak şundan ibaret değil mi: “şu kişi şu suçu işledi, şu da delili, bu yüzden şu cezayı almalı”. Bir metin, bundan yoksunsa, sanık diye mahkeme önüne çıkarılan insanların ne işlediği herhangi bir suç ne de buna dair herhangi bir delil ortaya konuyorsa, o metnin iddianame olarak kabulü ve ona dayanılarak dava açılması, bir devleti feci hale düşürmesinin yanısıra, bu davanın hakimini nasıl bir konuma oturtur?
Üstelik o metin, daha önce yedikleri bin türlü herze yüzünden bugün baş düşman ilan edilmiş teşkilatın mensubu birilerince, yasadışı yollarla toparlanmış, hazırlanmış metinlerin -o muhteşem yüz kızartıcı lafla- “yeniden kıymetlendirilmesi”nden ibaretse? Üstelik, duruşmalar boyunca, iddialara dayanak yapılan her şey, ama her şey sanık avukatlarınca defalarca çürütülmüşse? İlaveten: davanın seyri boyunca hukuk boyuna, her fırsatta ayaklar altına alınmışsa?
Bu gayya kuyusuna düşmeden soruma döneyim: Hiçbir gerçeğe dayanmayan iddianameyi hazırlayan, “yeniden kıymetlendiren” ve buna göre dava yürütenler nasıl bir mesleğin erbâbıdırlar? Savcı, hakim gibi sıfatlar, hukuka göre iş yapanları çağrıştırır. Biz hukuka göre yapılan iş ya da kendisine göre iş yapılan hukuk göremiyoruz; neden? Hukuksuz bir şiddet tekeli organizasyonuna nasıl devlet denecek?
Karşısındaki insanların uydurulan suçları işlemediğini, elindeki uyduruk metni iddianame sayıp dava açılamayacağını, yürüttüğü davanın asgarî hukuk gereklerinin geçerli olacağı yerde asla öyle yürütülemeyeceğini bal gibi bilen, bunlara rağmen, akıl almaz ağırlıkta suçları bunları işlememiş insanların üzerine atarak hayatlarını karartmaya çalışan; bazılarını düpedüz ölüme göndermek isteyen, ama idam cezası kalktığı için ağırlaştırılmış müebbete razı olan birileri, böyle bir kötülüğü neden yapıyor? Bu yazıdaki derdimize göre sorarsak: Nasıl yapabiliyor? Ayrıca, işlemedikleri suçlardan ötürü insanları delilsiz, adil yargılamasız yıllarca hapse atmak ağır suç değil midir?
O iddianameye dayanılarak açılmış davayı yürüten hakim, kendine bakınca ne görüyor? Sanıkların ve avukatlarının ortaya koyduğu hiçbir itirazı, hiçbir gerekçeyi, hiçbir izahatı, savcının getirdiği tanıkların -bütün yönlendirmelere, zorlamalara rağmen- sanıklar lehine verdikleri ifadeleri kaale almayan, sanıklar aleyhine pratik delil üretilmesine engel olmasınlar diye avukatların tanığa soru sorma hakkını ortadan kaldıran, zaten sanık ifadelerini alırken karşısındakiler hakkındaki niyetini, yargısını belli eden; velhâsıl, kararlaştırılmış infaz eyleminin icracısı gibi izlenim veren hakim, kendine baktığında ne görür?
Bunu sahiden merak ediyor olmak belki insan evladının kötülüğüne dair idraksizliğime yorulabilir. Peki, niye uğraşıyoruz biz? Çünkü insan evladı yalnız kötü değil. Bir polis, tribüne gelmiş gözleri görmeyen adama maçı baştan sona anlatmış, fotoğrafını da gördüm. Meselâ!.. Hekim olsa, belki yoksul hastalara bedelsiz bakacaktı, kim bilir?
Kim nasıl girdi acaba hakimlerin kanına? “Hem öyle yapıp hem böyle sayılabilirsiniz!” Kim soktu akıllarına bunu?
İdam mangasının karşısında insanlar hiç değilse akılla, mantıkla, hakikati izah etmekle uğraşmaz. Muazzam bir kötülük kütlesinin altında eziliyoruz. Çünkü duruşmalarda hakikatin sesini de duyabiliyor ve pusulayı şaşırabiliyoruz. Biz duyuyoruz. Heyet duymuyor; onların kulakları o sese kapalı. Ama hakikat tekrarlandıkça, işte, o meşum soru yine saklandığı yerden çıkıp geliyor ve bizi tuzağa düşürüyor. Evet, onlar o kadarını da yapıyorlar.
#YargıYokİnfazVar
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2025
30.12.2024
24.12.2024
15.12.2024
1.12.2024
15.11.2024
21.10.2024
7.10.2024
22.09.2024
5.07.2024