Vahap COŞKUN
31 Mart'a gidilirken AK Parti'nin seçim stratejisi iki sütuna dayanıyordu. Birincisi, 31 Mart'ın bir yerel seçim değil bir genel seçim olarak kurgulanması ve seçmenlerden ülke genelinde izlenen siyasete ve pozisyonlara bakarak oy kullanmalarının istenmesiydi. Bu bağlamda kamusal söylem “beka siyaseti” üzerine inşa edildi. Sanki seçmenler yerelde kendilerine hizmet edecek olan yöneticileri seçmiyor da bir varlık-yokluk mücadelesine giriyorlarmış gibi bir hava yaratıldı. Cumhur İttifakının dışındaki partilere oy vermek, ülkeye ihanet etmekle eş düzeyde tutuldu. Âdetâ bir tarafta bir “vatan cephesi” yaratıldı; diğer tarafta kalanlar terör destekçileri ve dış güçlerin maşaları olmakla itham edildi.
İkincisi ise, beka siyasetine uygun olarak son derece sert ve dışlayıcı bir milliyetçi dilin kullanılmasıydı. Kürtler de bu milliyetçi dilden paylarına düşeni aldı. "Kürdistan yoktur", "Kürdistan isteyenler Irak'a gitsin", "Kürdistan diyenler def olsun" ve benzeri ifadeler, Kürtlere karşı en üst perdeden ve yoğunluklu olarak kullanıldı. Dolayısıyla Cumhur İttifakının ayrımcı söyleminin hedefinde öncelikle Kürtler vardı.
Acı fatura
Ancak bu strateji, bilhassa büyük şehirlerde ters tepti. Cumhur İttifakı; İstanbul, Ankara, Adana, Mersin ve Antalya gibi merkezleri yitirdi. Gerek siyasi ve gerek iktisadi olarak büyük anlam taşıyan bu şehirlerin kaybedilmesi, AK Parti'nin önüne kabullenilmesi zor bir acı fatura çıkardı. Bu fatura da AK Parti’de seçimde başvurulan söyleme ilişkin eleştirel bir değerlendirmeyi zorunlu kıldı. Parti içinden ve çevresinden 31 Mart'ta izlenen siyasetin yanlış olduğuna dair sesler çıkmaya başladı ve bu minvaldeki tenkitler genel bir kabul gördü.
Nitekim YSK İstanbul'da seçimleri yenileme kararı verdikten AK Parti, 31 Mart öncesinde takip ettiği siyaseti bütünüyle değiştirdi. Öncelikle genel seçim atmosferinin AK Parti'ye yarar değil zarar getirdiği görüldüğünden, 23 Haziran tamamen bir yerel seçim hüviyetinde ele alınıyor. Erdoğan sürekli olarak bunun bir yerel seçim olduğunu ve seçim sonucunda bir iktidar değişikliği olmayacağını hatırlatıyor. Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu ile ekranda tartışmasını bile “sadece İstanbul'un konuşulması” şartına bağlıyor.
Keza beka lâfı da artık pek kullanılmıyor. İstanbul seçimlerini memleket için bir ölüm-kalım meselesi olarak kodlamaktan imtina ediliyor. 31 Mart'ın aksine, Erdoğan ve "mitili İstanbul'a sereceğini" söyleyen Bahçeli sahnenin gerisine çekiliyor, Yıldırım ön plana çıkarılıyor. Genel siyasi konulara mümkün mertebe girilmiyor, İstanbul'a ilişkin projeler üzerinden bir kampanya yürütülüyor. Yine bu çerçevede rakiplere karşı daha yumuşak bir dil tercih ediliyor. Meselâ artık "zillet ittifakı" gibi bir tanımlama duyulmuyor.
Kürtlere yönelme
AK Parti'nin stratejsindeki en büyük değişiklik ise Kürtlere yönelmesinde kendini gösteriyor. 31 Mart öncesinde AK Parti, kırıcı söylemiyle Kürt seçmenlerin büyük bir kısmını yaralamıştı. Büyük şehirlerdeki kaybın en mühim nedenlerinden biri de buydu. 23 Haziran'a giden yolda AK Parti, bu kaybını telâfi etmek için dört bir koldan Kürtlere sarılıyor. Öcalan'ın 8 yıllık avukat yasağı kaldırılıyor, Öcalan'ın mesajlarının kamuoyuna duyurulması sağlanıyor. Erdoğan ve Bahçeli, sürekli olarak Kürt ve Türk kardeşliğini vurgulayan mesajlar yayınlıyor. Kürt kanaat önderleri ve din adamları İstanbul'da ağırlanıyor, onlardan -- neredeyse bir seferberlik ruhuyla -- muhafazakar Kürtlerin kalplerini yeniden AK Parti'ye ısındırmaları bekleniyor.
Yine bu meyanda Diyarbakır'a da yoğun bir ilgi söz konusu. AK Parti'nin ağır topları, bugünlerde Diyarbakır'a yollarını bir şekilde düşürüyor. Elbette Diyarbakır her zaman için önemli bir merkez; bununla birlikte şimdilerde daha bir kıymete binmesinin nedeni, İstanbul seçimleri. İstanbul'da Kürt oylarının belirleyici olduğu net bir şekilde ortaya çıkınca, AK Parti de genel olarak Kürtlere, özel olarak da İstanbul'daki Kürt seçmenlere Diyarbakır üzerinden mesaj vermeyi deniyor.
Ramazan Bayramının birinci günü TBMM Başkanı Mustafa Şentop, üçüncü günü de Binali Yıldırım Diyarbakır'daydı. Özellikle Yıldırım'ın ziyareti geniş yankı buldu. Zira Yıldırım, Diyarbakır'da Kürtçe konuştu ve I. Meclis'teki Kürdistan mebuslarından bahsetti. Böylece AK Parti, 31 Mart'ta varlığını inkar ettiği Kürdistan'a 23 Haziran öncesinde dönmüş oldu.
Oy istemeye yüzü olmak
Peki, iktidarın diğer ortağı Bahçeli'nin tepkisini de çeken bu dönüş AK Parti'ye ne getirir? Zannımca, AK Parti'nin 31 Mart'taki siyasetini sürdürmesi durumunda Kürtlerden oy isteyebilmesinin bir olanağı yoktu. Şimdi AK Parti, dilini ve söylemini keskin bir şekilde değiştirerek, Kürtlerle arasında oluşan soğukluğu kırmaya ve en azından onların oyuna talip olabileceği bir zemini oluşturmaya çabalıyor. Gerek geçmişte Kürt meselesinde atılan adımların hatırlatılması ve gerek bugünlerde sembolik sinyallerin verilmesi, Kürtlerden oy isteyebilecek bir yüz oluşturmaya yönelik hamleler olarak okunabilir.
Lâkin bu hamlelerin Kürt seçmenlerin tercihlerinde radikal bir değişikliğe sebebiyet vereceğini düşünmüyorum. Üç sebepten ötürü: Bir, AK Parti ile büyük şehirlerdeki Kürt seçmenler arasındaki mesafe, birkaç şık hareketle kapatılmayacak kadar açılmış durumda. İzlenen siyasetin rotasına yönelik itirazlar var ve bu itirazlar bir-iki Kürtçe söz söylemekle ya da seçime duyarlı bir şekilde Kürdistan gerçeğini anımsamakla ortadan kaldırılamaz.
Geciken hamleler
İki, İstanbul'da yüzde 12 gibi büyük bir oy oranına sahip olan HDP'nin ve taban üzerinde belli bir ağıtlığı olan Demirtaş'ın tavrında herhangi bir değişiklik yok. Demirtaş da HDP de, 31 Mart'tan önce hangi noktada duruyorlarsa halen o noktadalar, 31 Mart'tan önce hangi siyasi mesajları veriyorlarsa bugün de yine aynı mesajları veriyorlar. Hattâ bugün, 31 Mart'a nazaran çok daha fazla motive oldukları da söylenebilir. Dolayısıyla buradan bir kayış olması da beklenemez.
Ve üç, Ekrem İmamoğlu da bu süre zarfında Kürt seçmenlerin oylarını farklılaştırmalarına neden olacak bir hataya düşmedi. Kürtleri kızdıracak, yaralayacak veya gücendirecek bir söz sarf etmedi. 31 Mart'ta kendisine oy veren Kürtleri kendisinden yüz çevirtecek bir harekette bulunmadı.
Velhasıl AK Parti, 31 Mart'ta milliyetçi oyları bloke etmek uğruna sırt çevirdiği Kürtlere, 23 Haziran için döndü ama geç kaldı. Telaşla yapılan ve fikri bir derinlik taşımayan son ataklar, bir ihtimal zemini yumuşatabilir ama seçmenin kararını değiştirmeye yetmez.
(*) Kürdistan 24, 12.06.2019
https://www.kurdistan24.net/tr/opinion/b1f62f1f-bca3-47f3-b44f-7e397a041381
Yazarlar
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.09.2025
27.08.2025
23.08.2025
19.08.2025
14.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025
11.07.2025