Yasin AKTAY

"Kürt sorununun çözümü" derken?..
10.05.2011
1532

Demokratik çözüm sürecinde ilerleme kaydedildikçe, siyaset zemini bütün sorunların ele alınıp çözüm yollarının aranabileceği seçeneklerle zenginleştikçe, bu zemini zayıflatacak şekilde davranmaya can atması, bir PKK ve BDP klasiği haline gelmiş bulunuyor. 2004 yılından beri, Türkiye'nin demokratikleşmesiyle PKK'nın şiddeti tırmandırıp demokratikleştirici adımları sekteye uğratması arasında giderek daha görünür hale gelen bir paralellik sözkonusu. Bu da Kürt sorununun Türk siyaseti içinde demokratikleşme için itici bir güç olmaktan ziyade sabote edici bir etken olarak kullanılma çabasına hem PKK'nın hem de onun siyasi uzantılarının verdiği desteği gösteriyor.

Başbakanın "Kürt sorununun çözülmüş olduğu" tezi kuşkusuz konuyla ilgili yapılacak bir şey kalmamış iddiası taşıyorsa, kabul edilebilir değil. Yapılacak daha çok şey var. Ama bu soruna yaklaşımda bütün yasal, siyasal, sosyolojik ve psikolojik zeminin hazırlanmış olduğu gibi bir iddia taşıyorsa bu son derece doğrudur.

Üstelik böyle bir söz aynı zamanda soruna yaklaşımda iyiniyete ve yapıcı yaklaşımlara davet eden bir yaklaşımı da sergiliyor. Sorunun bütün boyutlarıyla çözümü isteniyorsa bundan başka çare de yok. Böyle bir yaklaşım karşısında sorunun hiç de çözülmemiş olduğunu savunmak üzere ilgili ilgisiz bir sürü konuyu Kürt sorununun sepetine doldurarak konuyu abartmanın neye hizmet ettiğini hep birlikte gördük, belli ki görmeye de devam edeceğiz.

Bugün Kürt sorununun çözülmemiş olduğunu göstermek için gösterilen örnekler yüzde on seçim barajı, KCK davalarındaki uygulamalar, askeri operasyonlar ve anadilde eğitim gibi konulara indirgenmiş durumdadır ki, özellikle ilk üç konunun doğrudan Kürt sorunuyla hiç bir ilgisi yok.

Sondan başlayalım. Anadilde eğitim konusu, Kürt sorununun çözülmemiş önemli bir parçası. Anadilde eğitim hakkının tanınmadığı bir çerçeve sorunu hiç bir zaman bitirememiş olacaktır. Ancak bu konuda başbakanın sergilediği tutum çözüm için asgari çıtanın gerisinde. Ancak konu tartışılmaz değildir. Siyaset zemininde tarafların ikna edilmesi için zemin müsait hale gelmiştir. Başbakan da kendi görüşünü söylemiştir ve demokraside başbakan da olsa kimsenin söylediği mutlak değildir.

Seçim barajı meselesi Türk demokrasisinin genel bir sorunudur ve hedefi Kürtler değil, iktidardaki partinin bütün muhalifleridir. Nitekim daha önce de dediğimiz gibi bu seçimlerde BDP zaten kendine özgü yollarla bu barajı geçersiz hale getirmiş bile. Bu yüzden bu baraj Kürt siyasetine karşı değil, başta MHP olmak üzere diğer bütün küçük partilere karşı çalışmaktadır. BDP'lilerin barajı sadece kendilerine dönük bir tedbir olarak düşünmeleri bir yanıyla sadeece kendilerini abartmaktan bir yanıyla da politik kazanca çevrilen bir mağduriyet söyleminden başka bir anlam taşımıyor. Üstelik barajın indirilmesi ile ilgili gündem demokratik tartışma zemininde olmayacak bir şey değil.

Aynı şekilde KCK davalarının da askeri operasyonların da Kürt sorunuyla bir ilgisi yok. Şehirde insanlar üzerinde askeri veya silahlı herhangi bir tehdit, tedhiş, şantaj, baskı veya sair devletimsi oluşumlara karşı normal bir devletin sergilediği basit bir reflekstir. Bu konuda haksızlıklar veya yanlışlar da oluyordur, ama konunun özü Kürt sorunuyla değil hukuk ve vatandaşın güvvenliğiyle ilgilidir. PKK'nın silahsızlandırılması ve normal hayata (siyaset de dahil olmak üzere) katılması da çözülmesi gereken bir sorundur. Bu sorunun çözümü üzerinde ayrıca durmak gerekiyor, ama bunun çözümünün bölgeyi PKK'nın örgütlü ve silahlı vesayetine terketmekten geçtiğini kim söylemiş?

KCK uygulamalarının bölge insanları üzerinde yaşattığı tehdit ve baskının haddi hesabı yok, bu konuda bir dokunulmazlık talebi var ki, bu da bırakınız devletin güvenliğini diğer vatandaşların güvenliği ve huzuru adına bile kabul edilebilir değildir.

PKK sskeri operasyonları kendi eylemlerinin bir gerekçesi olarak kullanıyor, ama zaten bütün askeri veya sivil operasyonların kendi eylemleriyle tam bir senkronizasyonla Türk demokrasisine karşı ortak operasyonlara dönüştüğü de artık gizlenemiyor. Dağlıca, Aktütün, Anafartalar. Gedikli, Reşadiye, Kastamonu... Listeyi daha da uzatabilirsiniz. Bütün bu operasyonlarda PKK nerede? Derin devletin güçleri nerede? BDP nenere? Gerçek anlamda barış ve demokrasinin geliştirilmesine çaba harcayan güçler o esnada nerelerde ne yapıyor?

PKK'yı bıraktık, ne yazık ki, BDP de kendilerine Türkiye'nin toplamda daha fazla demokratikleşmesinde değil, demokrasi karşıtı güçlerin daha fazla palazlandığı vasatlarda geziniyorlar. Bu vasatlarda Kürtlerin zerre kadar bir kazançları olmayacağını, aksine başlarına bambaşka bir tiranlığı musallat ettiğini Kürtlerin arasında vicdanıyla yaşayan herkes görüyor.

Kürt sorunu ile kendi beka sorunu arasında bir özdeşlikte ısrar ediyor PKK ve buna herkesin razı olmasını istiyor. Oysa bu özdeşliğe kendisinin de inanmadığı, Kürtlerin yüzde 20'yi bulan oranının yarısının bile kendisine oy vermeyeceğini biliyor ve hesabını ona göre yapıyor olmasından belli.

O yüzden Kürt sorununun çözülmüş olduğu düşüncesi tartışılmıyor bile. Kızdırıyor, öfkelendiriyor ve hatta sorunun inkarı söyleminin bir parçası olarak mahkum ediliyor. Çünkü zaten geriye sorunu olduğundan büyük ve farklı göstererek ondan geçinenlerin tutumundan başka bir sorun kalmamış.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar