Yıldıray OĞUR
Tam bir yıl oldu, oluyor. Çözüm süreci başlayalı. Geçen yıl Aralık ayında MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın İmralı’ya gitmesi, ardından Başbakan’ın bu görüşmeleri açıklamasının üzerinden bir yıl geçti. Sadece 2012 yılının kanlı bilançosuna (resmî rakamlara göre 2012 yılında 438 PKK’lı, 180 güvenlik görevlisi, 42 sivil hayatını kaybetti) bakmak bile 2013’ün kıymetini anlamaya yeter.
Bu bir yılda, kaza, mayına basma nedeniyle yaşanan ölümlerin dışında ölüm haberi gelen iki olay oldu. Lice ve Yüksekova’da güvenlik güçleri tarafından dört sivil vatandaş öldürüldü. Son Yüksekova’daki acı olay çözüm sürecinin belki de en kritik anıydı. Kötü hafızaları canlandırıp, bir kırılmaya neden olmamasını Öcalan’ın protestoları da bitiren açıklamasına borçluyuz. Öcalan “bu provokasyondur, arkasında da paralel devlet var” dedi.
Peki neyi kastediyor Öcalan, daha önce de kullandığı bu paralel devletle? Buna cevap veren çok ama, somut bir karine gösteren pek yok.
Halbuki devlet içinde Kürt sorununun çözümüyle ilgili kavganın uzun ve hiçbir istihbarî bilgiye gerek olmadan açık kaynaklardan, haberlerden takip edilebilecek bir tarihi var. Çoğu da önümüzde yaşandı.
1993’e kadar gidilebilir. Ama biz bugünkü kavgayı anlamak için 2005’e kadar gidelim.
Daha sonra Oslo adını alacak devlet-PKK görüşmelerinin başlangıç yılı resmî açıklamalara göre 2005. Görüşmeler Ankara’da başlıyor. Peki kimle? Şimdi Kandil’de üniformasıyla dolaşan Sabri Ok’la. Bunu nereden biliyoruz peki? 2008 Nisanında Taraf’ta çıkan Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanlığı yayınlarından çıkan PKK/Kongra-Gel Terör Örgütü -Analiz Notları- Mücadele Metotları adlı gizli ibareli kitaptan.
Hizmete özel o kitapta 2006 yılında bazı devlet yetkililerinin PKK’nın Avrupa sorumlusu Sabri Ok vasıtasıyla Abdullah Öcalan’la görüştüğü ve Öcalan’ın 2006 yılı ekim ayında ilan ettiği ateşkesin de bu görüşmeler sonucunda gerçekleştiği yazılıydı.
Hem de bunu eleştiren, hatta bir nevi ihbar eden ifadelerle. Yani kavganın iki tarafı var: Biri görüşmeleri yapan MİT, diğeri o görüşmeleri izleyip, ihbar eden Emniyet.
Anlaşılan izlemekle de kalmıyorlar. Sabri Ok, 1985 yılında tutuklanmış bir PKK yöneticisi. Tam 20 yıl hapis yatıyor. PKK’nın hapishane sorumlusu oluyor. Bu arada 1998 ateşkesi sırasında devlet ilk görüşmelerden birini onunla yapıyor. 2005 yılında tahliye olan Ok, ilk olarak ne yapıyor peki? Bir yasa dışı örgüt yöneticisi için tuhaf bir karar ama askere gidiyor! Ama devletle görüşmeleri resme ekleyince pek de tuhaf değil. Ok, kurulacak yeni Kürt partisinin liderliğine hazırlanıyor. Bu arada görüşmeler Emniyet istihbaratının kitabında söylendiği gibi başarıyla sonuçlanıp, PKK 1 Ekim 2006’da ateşkes kararı veriyor. Peki sonra ne oluyor. Paralel devlet hatta karışıyor. Bir anda sözleşmiş gibi üç farklı şehirde itirafçılar Sabri Ok’u suçlayan ifadeler veriyorlar. Ok hakkında tutuklama kararı çıkarılıyor. Ok 7 Nisan 2007 tarihinde pasaportuyla yurt dışına çıkıyor. Yani devlet onu paralel devletten kaçırıyor. Ya da paralel devlet onu devletten. Tam belli değil, o sırada kim paralel kim devlet. Ve bir süre sonra ateşkes bozuluyor. Kanlı karakol baskınları başlıyor.
Devletin devlete ikinci çelmesinin tarihi 2009. Yine bir ateşkes kararı. PKK, 13 Nisan 2009 tarihinde daha sonra adına Oslo Süreci denecek görüşmeler sonucunda ateşkes kararı vermiştir. Tam bir gün sonra paralel devlet düğmeye basar ve KCK operasyonları başlar. Sonra yetmez kelepçeli fotoğraf verilir. Buna rağmen devletin diğer kanadı PKK ile görüşmelere devam eder. (Bu arada iddianameye göre KCK-Türkiye 2005 yılında Sabri Ok’un liderliğinde kurulmuş bir yapı. 4 yıl beklemiş devlet demek ki. Tesadüfler, zamanlaması manidarlar...)
Ve görüşmelerin sonucunda Habur olur. Ekim 2009. Sınırda kurulan mahkemeler, karşılamalar. Sonra bir anda dağılan hava. Devletin bir kanadının tutuklamayıp sınırdan serbest bıraktığı PKK’lıların neredeyse hepsi hakkında birkaç ay içinde mahkemeler tutuklama kararları vermeye başlar. Bir kısmı Türkiye’den kaçarak ancak -kaçmalarına fırsat veren bazı yargı kararlarıyla- hapishaneden kurtulur. Devletin bir kanadının verdiği sözü, diğer kanadı bozar. Ve yeniden savaş kararı ve yeniden ölümler...
Seçimler. Öcalan’ın barış konseyi duyurusu. Silvan. Devletin görüşmeci kanadı için işler iyi gitmemektedir. Savaş hızlanır. Üçüncü çelmenin tarihi: 13 Eylül 2011. O gün Oslo görüşme kaydı PKK’ya yakın haber ajansı DİHA sitesi üzerinden internete sızdırıldı. Sonra kayıt PKK’nın resmî ajansı ANF’de haber yapıldı. Sonra bir anda “sitemiz hacklendi” denerek haber geri çekildi. Her şey tuhaftı. Özellikle de kayıtın kendisi. Nedense 4.5 yıllık PKK-MİT görüşmelerinden sızdırıla sızdırıla o sırada Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olan Hakan Fidan’ın katıldığı ilk görüşmenin kaydı sızdırılmıştı. Hatta en çok onun konuştuğu bölümler seçilmişti. Sayın Öcalan dediği, Başbakan’ın talimatıyla buradayım dediği bölümler…
Kayıtta Habur Olayı (Ekim 2009), Reşadiye Baskını’ndan (Aralık 2009) bahsedildiğine göre görüşmenin tarihi Aralık 2009’la, kayda göre Hakan Fidan Başbakanlık Müsteşar Yardımcısı olarak orada bulunduğuna göre MİT Müsteşar Yardımcısı olarak atandığı 17 Nisan 2010 tarihleri arasında bir zamana aitti.
Aynı zaman diliminde tuhaf bir şey olmuştu. Belçika yıllardır AB Parlamento binasında bile toplantılar düzenleyen Kongra-Gel liderleri Zübeyr Aydar ve Remzi Kartal’ı gözaltına almış, ev ve ofislerine, PKK’nın Brüksel merkezli medya organlarına baskın düzenlemişti. Haberlere göre pek çok bilgi ve dokümana el konmuştu. Zübeyr Aydar MİT’in Oslo görüşmelerine katılan isimlerden biriydi. Operasyonun Türk Emniyetiyle paralel yapıldığı haberleri çıktı. Yani devletin bir kanadı PKK’lılarla görüşüyor, bir kanadı o PKK’lıların evlerine baskın düzenliyordu. Sonra iki isim nedense serbest bırakıldılar.
Kasım 2011’deyiz. Yine tuhaf bir şey oldu. Devlet, 1999’dan beri Öcalan’la görüşmesine izin verdiği avukatlarını 12 yıl sonra bir KCK operasyonuyla “Öcalan’ın mesajlarını Kandil’e taşımak” iddiasıyla tutukladı. Hem de Oslo kayıtlarında MİT’in Kandil-İmralı arasında mektup taşıdığının ortaya çıkmasından sonra.
Ve çatışmanın finali. 7 Şubat. Önce basına verilen belgelerle oluşturulmaya çalışılan hava, ardından MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın şüpheli sıfatıyla ifadeye çağrılması.
Manzara açık. Bunların hepsini yapan tek bir devlet olamaz. Bir devlet var, bir de bir paralel devlet var.
Biri Kürt sorunu müzakereyle çözümünü savunuyor, diğeri buna karşı çıkıp güvenlikçi politikaların devamını savunuyor. Başbakan’ın uzun süre PKK’nın tavırlarına da bağlı olarak devletin iki kanadının çözümleri arasında gidip geldiğini söylemek mümkün. Başbakan’ın “siyasi hayatım pahasına” diyerek geri dönüş kapılarını kapatarak verdiği siyasi çözüm kararından sonra kırmızı düğmeye basılıp 7 Şubat’ın olması tesadüf değil.
Peki paralel devlet, orijinal devletin çözümüne bundan sonra da çelme takabilir mi? Daha doğrusu bu kez başarılı olabilir mi? 21 Mart 2013 günü Öcalan’ın tarihi mektubunun okuduğu günün akşamı televizyona çıkan, BDP çevrelerine de çok yakın ünlü bir “liberal” yazarın uzun uzun “Ama Uludere çözülmeden barış olmaz” diye neredeyse savaş kışkırtıcılığı yaptıktan sonra, “Ankara’dan gelen bilgilere göre Öcalan’ın mektubunu MİT hazırlamış” deyiverdiği anı hatırlayanlar için paralel devlet bir telefon uzakta, her an tetikte.
MİT-PKK görüşmeleri sızınca, herkesin Hakan Fidan’ın vatana ihanet ettiğine inanacağını zannettiklerine göre sosyolojiden pek anlamadıkları açık.
O sosyoloji bilimi bir yıl sonra toplumun deneyip gördüğü, sevdiği, alıştığı barışa inancının arttığını söylüyor. En son Kürdistan tabusu bile sessizce çöküverdi. Yani paralel devletin kabloları epey eski, hatlarda sürekli cızırtı var. Ve en önemlisi artık herkes hattın diğer ucundaki sesi tanıyor, kim olduğunu tam olarak bilmese de. Bir sonraki çelmede hatların tamamen kesileceğini de...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
18.06.2025
16.06.2025
15.06.2025
11.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
1.06.2025
26.05.2025