Yusuf Ziya DÖGER
İnsanoğlu elbette bir gün dünyanın sadece kendi başını gömdüğü kumdan ibaret olmadığını görecek ve bunun gereklerini de yerine getirmesi gerektiğini anlayacaktır. Bu durumda bizlere düşen görev ise kafamızı azıcık da olsa o kumdan kaldırmak ve çevremizde olup bitene izanla bakmaktır. Yani dünyanın dar çevremizden ibaret olmadığını görmek ve bunun üzerinden düşünmenin bile yeterli olacağını görmemiz gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yaşayan insanların Kemalist sistemden tevarüs eden eğitim modeli ilekarmaşık zihinsel yapıya büründürülmeleri yaşanan sorunların temelini teşkil etmektedir. Lakin Kemalist sistem yaşanan sorunlardan kendisini beri tutarak garantiye almayı her zaman başarabilmiştir. Dönemsel konjonktür gereği farklı niteliklere sahip muhaliflerine sistem bekçiliğini tevdi etmenin yol ve yordamını ise üretebilmiştir.
Böylece sistemini kendi iç muhaliflerine ihale/tevdi ederek onların zihinsel anlamda berraklığa kavuşmalarını engellemiştir. Kemalist Sistem son dönemdeki ihalesini ise İslamcılara tevdi etti. İslamcılar alınan ihale nedeniyle daha önce ileri sürdükleri argümanlarla ters düşmemek için canhıraş biçimde İktidar ve Kemalist sistem ayırımını öne sürmek zorunda kaldılar. Sonuçta ise bilerek veya bilmeyerek Kemalist sistemin ana savunucuları haline geldiler.
Aslında Türkiye İslamcılarının serüveni temelde sistem muhalifliğine dayanan bir alt yapıya sahiptir. Ancak bu muhalif duruş hiçbir dönemde sistemle çatışmaya girmeyi göze alamamıştır. Sisteme olan muhalifliğini ise sistemin sınırları dışında gelişen ve mazlumluğa dayanan İslam dünyasındaki olaylar üzerinden ifade etmiştir. Burada amaçladıkları asıl şey ise bir nevi takiyyeye yönelmedir.
Yaptıklarıtakiyye zamanla öyle bir hale dönüştü ki asıl amaçla ilgisi olmayan amaçlar üreterek varlık kazanma derdine dönüştü. Gelinen noktada İslamcılar sistemle bütünleşerek sistem ve iktidar ayrımı ile devlet kutsiyetini savunur hale savruldular. Bu savrulmayı bir nebze de olsa yüzlerine açıkça söylemeye çalışan birilerinin hep oluşu ve var olmaya da devam etmesi sevindirici idi ama hep yetersiz kaldı.
Konumuzu İslamcılardaki savrulmanın Kürd ve Kürdistan sorunu karşısında geliştirdikleri ikircikli anlayışı serd etmenin zorunluluğu ile devam ettirelim. Yüce Allah Kuran’ı Azimşanda ‘en yakınlarından uyarmaya başla’ emri ile insanın sorumluluk alanının nereden başladığını ve nasıl genişleyeceğine dair açık beyanı ortadadır. Türkiye İslamcılığı geliştirdiği takiyye anlayışıyla bunu tersine döndürerek sorumluluğu enuzaktan en yakına doğru bir biçime dönüştürerek insanlarda zihinsel inşa gerçekleştirmeye girişti.
Bu dönüştürmede amaçlanan asıl durum ise iç sistemle çatışmaya girmemenin garantisini oluşturmaktı. Böylece üzerlerinde zihinsel inşa gerçekleştirdikleri insanların zihnini kendileriyle doğrudan ilgisi olmayan konular ve olaylar üzerinden manipüle etmenin yol ve yordamını üretmiş oldular.
Türkiye İslamcılığı geliştirdiği eylemselikten uzakretorikle bizi öyle hayallere gark etti ki kurtuluşun İslam dünyasının dışında tasarlandığını iddia ettikleri ‘böl parçala yut’ anlayışına karşı dik duruşla mümkün olabileceği vehmine kapıldık. Kendi varlığımıza yönelmenin bile İslam düşmanlarının bu dünyayı zayıf düşürme oyunu olarak algıladık. Ki bunun sonucu olarak ta Yüce Allah’ın birer ayeti olan kendi varlığına ve diline bile tahammül edemeyen bir anlayışa evirildik. Gelinen noktada ise artık ne kendimiz olabiliyoruz nede bizde bu zihinsel inşayı gerçekleştirenlerle bir olabiliyoruz.
Çünkü onların geliştirdiği retoriğe inandık ve inanmak istedik. Ki o retorik;
- Dicle’nin kenarında bir kurt bir kuzuyu kaparsa sorumlusu biz olacağız ve bu anlayışla davranarak olup biteni değerlendireceğiz demelerine
- Her sabah Kürd çocuklarına ne mutlu türküm diyene yalanını söyletirseniz ve dağlarına bunu yazarsanız sorunu çözme yerine derinleştirirsiniz demelerine
- 90 yıldır öldürerek bir sonuç alamadınız ve öldürmekle çözüm bulamazsınız diyerek bu sorun ancak hak hukuk ve adaletle çözülür/çözeceğiz demelerine
- Tekçi mantıkla toplumsal sorunlar çözülemez biz Hz Peygamberin çok hukukluluğa dayanan Medine sözleşmesini ana eksen alarak olup biteni çözeceğiz/çözmeye çalışacağız demelerine
- Anatolia şehirlerinin kenar semtlerine itilmiş sakinlerinin sofralarına misafir oluşlarına ve onları hak hukuk ve adalet ölçüleri içinde koruyacaklarına ve onlara vasi olacaklarına ahd ettik demelerine
- Ümmet içinde de birlik ve kardeşlik anlayışı ile tüm sorunların bertaraf edileceğine dair söylemlerine ve E muhtıraya karşı dik duruşlarını dikkate alarak Kemalist Sistemin çöküşünü görme umudu olarak, İnandık ve alkışladık,
Lakin bir illüzyon görmekte olduğumuzun farkına bir türlü varmadık ta ki;
- Kadın da olsa çocukta olsa güvenlik görevlilerimiz gereğini yapacaktır diyerek hak, hukuk ve adalet arayışına Kemalist sistem yasalarıyla cevap vermelerine kadar
- Tek bayraki tek millet, tek dil ve tek devlet diyerek birlik ve kardeşlik anlayışlarının egemen Kemalist ulus devleti içinde düşündüklerini ortaya koyuşlarını görene kadar
- Roboskide kaçakçı terörist karışımı deyip bomba yağdırdıkları Kürd evlatlarının can ve mallarının onlar için anlam taşımadığını ve onlar arasına çizilmiş ulus formatına dayanan – gerçeklikte Kürd ulusunu bölen- sınırları kutsadıklarını görene kadar
- Kamu düzeninin ihlal edilmesine hiçbir şekilde göz yummayacağız deyip 90’lı yılların güvenlikçi politikalarına dönüşlerini ve bunun sonucunun ise Kürd halkı için kan ve gözyaşı olduğunu görene kadar
- Rojava Kurdistan’ında kardeşlerimiz beslemeleri olan DAİŞ çetelerinin saldırı altındayken son umudumuz oaln Kobani için düştü düşecek demeleri sonucu artık onlara güvenilmemesi gerektiğine inandık ve gördük.
Tüm bu olup bitenlerle silkelenip ürperdik ama arkamıza dönüp baktığımızda artık kendimiz olmaktan çıktığımızı da fark ettik. Çünkü onlara inanmakla uğradığımız zihinsel tahrifatlar sonucu artık ne kendimiz olabiliyoruz ne de bizleri uğrattıkları zihinsel deformasyona uğrayanlar gibi olabiliyoruz.
Arafta kalmanın mı yoksa kendi benliğimizi kaybetmenin acısını hissetmenin kederini mi yaşıyoruz. Doğrusu bunu fark ettik ama henüz bunu keşfedememiş bizden bir kesimin olması yüreğimizi acıtıyor. Ama yüzümüzü Yüce Allah’ın birer ayeti olan kendi varlığımıza ve dilimize çevirince neler kaybettiğimizin farkına vardık/varıyoruz. Umudumuz bunu henüz fark etmeyenlerinde kısa sürede bunu fark etmesidir. Bizlere dayattığınız ‘böl parçala yut’ anlayışını benimsemekle aslında kendi varlığımıza ve dilimize karşı çıkmakta olduğumuzu geçte olsa fark etmenin burukluğunu elbette yaşıyoruz.
Sonuç:
Türkiye İslamcılığı nihayetinde Kemalist Sistemin ana koruyuculuğunu üstlenmiş durumdadır. Ancak buna kılıf aramayı da ihmal etmemektedir. Bugün zihinsel deformasyona uğrattıkları Kürdlerin zihinlerine Kemalist Sistem ve İktidar ayrımını yaparak takiyye geleneklerini sürdürmeye çalışmaktadırlar.
Ve bugünlerin geleceğini önceden görerek engel olmak için dilimizle düzeltmeye çalıştığımız da ise bizleri ümmet bölücüsü ve vatan haini diye yaftalamaktan da geri durmamaktadırlar. Hatta hak, hukuk ve adalet arayışımıza kelepçe vurmak için tarlasını istila eden farelere karşı bir çiftçinin tarlayı alt üst etme hakkının olduğunu ileri sürerek hak, hukuk ve adaletle işlerinin olmadığını ima etmektedirler.
Ezcümle:
Türkiye İslamcılığının deformasyonuna uğrayan Kürdler ise söylenen her cümle karşısında neden öteki tarafı görmüyorsunuz diyerek, yanında yer aldıkları Kemalist Sisteme karşılık bizlerinde PKK’nin yanında yer almakla itham etmektedirler. Ki bunu ileri sürerek kendilerini vicdanen rahatlatmaya çalışmaktadırlar.
Biz de diyoruz ki, Devlet hukukla ve adaletle işler. Örgütler ellerindeki argümanlar üzerinden eylem gerçekleştirerek kendilerine halk nezdinde meşruiyet ve haklılık kazandırmaya çalışırlar. Devlet ise ellerindeki bu argümanları boşa çıkaracak adımlarla onları etkisizleştirebilir. Bunun yerine örgütlerin dayattığı şiddet sarmalına düşmesi sonucunda haklılığını yitirmiş duruma düşer. Evet bugün Kürd halkına ve vatanına yönelen imha hareketi devletin bu sarmalın içine bizzat İslamcılar eliyle düşürülmesidir.
Yazarlar
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.05.2018
21.02.2018
13.10.2017
24.09.2017
27.03.2017
27.02.2017
16.02.2017
31.01.2017
28.01.2017
22.01.2017