Ahmet TAŞGETİREN
Merkezde Papa, etrafına İngiltere hariç, AB'nin bütün üye ülke liderleri sıralanmış. AB'nin kuruluşuna zemin hazırlayan Roma Anlaşmasının 60'ıncı yıldönümü için Roma'da toplanılmış da, buraya kadar gelinmişken Papa'nın ziyaret edilmemesinin yakışık almayacağı düşünülmüş!
Hiç kuşkusuz tipik bir fotoğraf bu. AB'nin “Hristiyan merkezli” bir yapı olduğuna sembolik bir tanık aransa böylesi zor bulunur.
AB ve Hristiyanlık. AB ve kültür – medeniyet aidiyeti. Bunlar öteden beri gündemdedir.
Farklı bir medeniyet – kültür aidiyeti söz konusu olduğu için Türkiye ile ilişkiler söz konusu olduğunda “AB kimliği” daha çok gündemdedir. Eski Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, AB anayasasına “Hristiyan aidiyeti”ne ilişkin bir madde konması konusunda ısrar edince Türkiye buna çok itiraz etmişti. Avrupa ülkelerinden özellikle sol - liberal çevrelerden itirazlar da oldu.
Türkiye'de AB'ye “Hristiyan birliği” niteliği sebebiyle bir tepki damarı hep bulundu. Özellikle İslam - Batı hesaplaşması çerçevesinde bu damar daha diri idi. Ayrıca Osmanlı'nın son döneminden başlayan bir İslamcılık - Türkçülük - Batıcılık farklılaşmasının da güncel yansıması AB ile ilişkilerde somutlaşmaktaydı.
Refah çizgisi AB'ye hep mesafeli kaldı. Biraz biraz Recai Kutan Bey döneminde farklı bir dil devreye girdi ama kısa sürdü.
“İslami kesim”in AB ile ilişkide, tıpkı Amerika ile ilişkide olduğu gibi, farklı bir tavra yönelmesi, AK Parti'nin oluşum sürecinde başladı. Benim değerlendirmem hep şöyle oldu: Refah Partisi ile Ak Parti'nin ya da Erbakan çizgisi ile Erdoğan - Gül çizgisinin temel farklarından biri “Dış Politika özeleştirisi” olmuştur. Belki bu Reel politika - İdeal politika farklılaşmasıdır. Bu farklılaşmanın ana zemininde de, Türkiye'de islami kadroların iktidara gelmesine karşı dışardaki rezervleri devreden çıkarma yaklaşımı vardır.
Bunun yanında “AB normlarının Türkiye'de siyaseti demokratikleştirme, siyaset üzerindeki askeri vesayeti kaldırma” gibi bir politikaya denk düştüğü de dikkate alınmış olmalıdır.
Zaman zaman AB'de mesela Kıbrıs konusunda olduğu gibi “Kötülükler” nüksettiğinde, bizde, hem tepki gösterilmiş, hem de “Hele biraz daha AB normlarını ülkeye taşımaya devam edelim, sonuç değil süreç önemli, belki bir gün biz de Norveç gibi hareket edebiliriz” denilmiştir. Bu düşüncenin daha çok Abdullah Gül tarafından dile getirildiğini biliyoruz.
Gelinen nokta.
Avrupa ile müthiş bir gerilim yaşıyoruz. İsviçre'deki o afiş tam bir cinnet noktası. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın başına silah dayanacak ve “Öldürün Erdoğan'ı” gibi bir yazı yazılacak. Avrupa'da her ülkenin yöneticisinin buna isyan etmemesi cinnetin bir başka boyutu. Siz Merkel'in başına silah dayanmış ve altına “Öldürün onu” yazısı yazılmış bir pankartın herhangi bir Avrupa ülkesinin sokaklarında taşınabileceğini düşünüyor musunuz?
Cinnetin adı Avrupa mı oldu nedir?
Tam burada Sayın Cumhurbaşkanı'nın söylediği sözler gündeme oturuyor. Şunlar:
"Avrupa Birliği üyesi ülkeler, Vatikan'da bir araya geldiler. Bu gelişmeler bir şeyi çağrıştırıyor; hayırdır, Vatikan'da niye bir araya geldiniz, Papa'nın huzurunda niye bir araya geldiniz. Papa ne zamandan beri Avrupa Birliği üyesi oldu? Haçlı ittifakı kendini eninde sonunda gösterdi. Bize bugüne kadar ne dediler? 'İkide bir, bize böyle diyorsunuz ama böyle bir şey yok'. Evet, siz Türkiye'yi Müslüman olduğu için içeri almıyorsunuz."
Bunlara, 16 Nisan'dan sonra AB konusunun yeni bir halk oylamasına sunulacağı ifadelerini de ekleyebiliriz.
Soru şu:
- Acaba AB Türkiye için ne düşünüyor?
- AB'nin Türkiye ile ilişkiyi kara kaşımız için tanzim etmediği açık olduğuna göre, orada masaya “Türkiye ve Erdoğan için” ne kondu? İngiltere bir farklılaşma içinde mi? İngiltere “Haçlılık”ın neresinde?
- Bizim yarınki planımız mesela Merkel'in öteden beri öngördüğü gibi “İmtiyazlı ortaklık” gibi bir şey mi?
Bir soru daha:
- Avrupa nasıl çıldırdı? Bu genetik bir durum mu, yoksa konjonktürel mi?
Düşünelim, düşünelim.
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025
29.06.2025
10.06.2025
5.06.2025
22.05.2025
18.05.2025
13.05.2025