Akif BEKİ
Muhabir "139 bin sayısını teyit edemedik bir türlü” dedi.
Süleyman Soylu alındı, İçişleri Bakanı'nı yalancılıkla mı suçluyorsun diye çıkıştı.
Mesele, Bakan'ın tepkisel cevabındaki şu karşı suçlamalarda düğümleniyor: "Siz kimin tarafındasınız? Hiç Türkiye’nin tarafında olduğunuz görünmüyor. Şu anda sizin yaptığınız Yunan ve Avrupa medyasının yalan ve çarpıtmasını burada ifade etmek. O zaman İçişleri Bakanı yalan söylüyor öyle mi? TC vatandaşısın ama hizmetin başka bir yere. Devletine itimat et..."
Süleyman Soylu dürüst bir kişi olabilir. Ama bu, 'her içişleri bakanı mutlaka dürüsttür, hiçbir bakan yalan söylemez' anlamına gelir mi?
Ya da bir bakan, şahsı için doğru olsa bile bütün bakanların peşinen dürüst kabul edilmesini bekleyebilir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a bile sorsa, Bakan Soylu'ya yanıldığını, bakanların da pekala herkes gibi yalana başvurabileceğini, mevkilerinin onları insanüstü birer kanatsız melaike yapmadığını, varlıklar hiyerarşisindeki yerlerinin dört büyük başmelekten sonra gelmediğini, bu yüzden de gerçeğe aykırı bilgiler yayma ihtimallerinin dışlanamayacağını, bir inanç konusuymuş gibi vatandaştan kendilerine gözü kapalı iman ve sorgulanamazlık talep edemeyeceklerini, nihayetinde göksel protokol üyesi olmadıklarını, hepi topu fani kullardan oluşan bir bakanlar kuruluna dahil olduklarını bir güzel hatırlatırdı.
Nereden mi çıkarıyorum? Cumhurbaşkanı'nın son Ombudsmanlar Konferansı'nda yaptığı devlet-vatandaş ilişkisi tarifinden elbette.
'Sorgulanamayan, hesap sorulamayan, burnundan kıl aldırmayan, eleştiriler üstü, layüsel, buyurgan, vatandaşa tepeden bakan, kibirli ve dediği dedik devlet' anlayışının geride kaldığını, bir kez de ombudsmanlara hitaben haykırmadı mı Cumhurbaşkanı!
Sayın Soylu'yu bakan atayan iradenin; eleştiren, sorgulayan, körü körüne biat etmeyen, aklını başkalarının cebine koymayan bir gençlik istediğine dair nutukları saymıyorum bile.
"Kimden yanasın, TC vatandaşısın ama hizmetin başka yere, devletine itimat" tepkisi, bu tarife uyuyor mu?
Hem sanki siyasi tarihimiz, bakanların halka söylediği bir dolu resmi yalan görmedi hiç. Yakalananları arşivlerde duruyor, Google taramasında çıkar skandalların dökümü.
Bize mahsus da değil.
Trump'ın, başkanlığa seçildiğinden beri 16 bin adet yalanı sayılmış, liste sürekli kabarıyor, ABD gazeteleri bunları takip edip düzenli güncelliyor.
Devlet yalanlarıyla mücadele hikayeleri üzerine kurulan, yalanların peşine düşen kahramanların 'devlet düşmanı' ilan edildiği kaç Amerikan filmini hayranlıkla izlediniz desem, bir şey ifade etmez mi yine de?
Devletin yalanı daha büyük yalanlarla kapattığı, ekabir takımının tek ayak üstünde su gibi yalan attığı sadece hayal mahsulü filmlerde mi görülür?
Gerçek hayatta yaşanmaz mı yoksa, devlet halkını kandırmak gibi nahoşluklar yapmaz mı, düşmana hizmet eden iftira ve karalama operasyonu mu hepsi?
Meclis’teki küfürleşmelerden iç düşman avına
Hakaret hakarettir, bir tarafın hakaretleri öbür tarafınkini haklı çıkarmaz. Ne AK Parti liderine, ne Cumhurbaşkanı’na ne de CHP liderine hakaret onaylanabilir.
Türkiye bu seviyeyi hak etmiyor. O görüntüler Meclis’e dün yakışmadı, bugün mü yakışacak?
Dün iyi değilken bugün de iyi olmayan başka alışkanlıklar da hortladı.
AK Parti, o öcüleştirme hastalıklarını yenmekle, eski siyasetle birlikte geçmişe gömmekle övünüyordu. Türkiye’yi ‘gizli anayasa’ denilen Kırmızı Kitap’taki ‘iç düşman, iç tehdit’ tanımlarından kurtarmaya gelmişti.
Bugünkü iktidar, uzun süre kendisine karşı da kullanılan o tanımları, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’nden çıkarmıştı.
‘Demokratik hukuk devleti, resmi ideolojisiyle ters düşen, aykırı bulduğu vatandaşlarını fikrine, inancına, tercihine göre keyfi ve afaki kriterlerle ayrıştıramaz, fişleyemez, ötekileştiremez. Kanunla belirlenmiş somut suç varsa zaten yargı bakar’ diyeydi.
‘’2003’te göreve başladığınızda, siyaset akımınız ve şahsınızı içeren vatandaş kitlesinin ‘iç düşman ve tehdit’ olarak yorumlanabileceği ifadeler vardı. Kitapta bunu görünce ne hissettiniz” şeklindeki soruya, Başbakan Erdoğan 2010’da şu karşılığı vermişti:
“Belgenin bütünü tüyler ürpertici tablo ortaya koyuyordu. Bunlar sivil irade ile uyumlu yaklaşım tarzları değildi. Halkını dışlayan, tehdit unsuru olarak görenlere yönelik, onun çağ dışı olduğunu ifade eden bir yaklaşımım var...”
“Bundan sonra iç tehdit olmayacak diyebilir miyiz?” sorusunu ise “Asla. Böyle bir şeyi asla düşünemeyiz” katiyetiyle cevaplamıştı.
Yine 2008’de, “Tayyip Erdoğan, bugüne kadar hiçbir yerde ‘ya sev ya terk et’ ifadesi kullanmamıştır. Ben bu ifadenin karşısında olan biriyim” diye net tavır koymuştu.
Ne ki dün AK Parti’ye karşı kullanılan o zehirli, ayrıştırcı düşmanlaştırma dili harcıalem oldu. Bugün AK Parti’yi savunmak adına muhalefete karşı tepe tepe kullanılıyor.
Adanmış partizan militanlar ve ‘müdafaayı iktidar inzibat kuvvetleri’ne yazılmış siyasi kadrolarla da sınırlı değil. Cumhurbaşkanlığında görevli memurların sosyal medya paylaşımlarında bile pervasızca dümdüz gidiliyor.
İktidar değişti, düzen değişti ama bu kendini bilmezlik ve diğerine hükmetme hadsizliği değişmedi.
Bir kısım iktidar destekçisi vatandaş, öbür kısım üzerinde tek taraflı sahiplik iddia ediyor. Devletin ve milletin esas sahibi ağzıyla konuşuyorlar.
İkinci sınıf yani üvey vatandaşlara, uslu oturup laf dinlemezlerse söz hakkı ve hatta birinci sınıf hayat hakkı dahi tanımayan bir güç sarhoşluğu...
“Yallah oraya yallah buraya, kime hizmet ettiğin belli değil, bir bitmediniz, iktidarı beğenmiyorsan savuş git, defol” diye ötekini kovan kovana.
‘Sen kimsin, nereden geliyor üstünlüğün, hangi hakla’ diye sorsan...Hemen, ‘iktidarı eleştirmek serbest de eleştireni eleştirmek yasak mı’ diyorlar.
‘Bitmediniz, yok olmadınız, eleştiri değil düşmanlık, muhalefet değil hainlik ediyorsunuz’ suçlamaları, onların ağzından çıkınca düşmanlık ve nefret suçu değil de en masum eleştiriye giriyormuş gibi.
Örgütlü yıpratma, yıldırma ve karalama saldırılarını, hain çeteleriyle mücadele ve karşı eleştiri hakkı diye satıyorlar bir de.
Ana mulahefetin, Esad rejimi lehine beşinci kol faaliyeti yürüttüğü iddiasıyla kapatılmasını savunmaya kadar vardı bu zıvanadan çıkmışlık.
CHP’liler hakkında ‘vur emri’ çıkarılmasını isteyen ayak takımı delirmişliklerine dahi rastlarsınız.
Milletin yarısının, AK Parti devrinde bir gün ‘iç düşman ve tehdit’ diye mimleneceğini söyleseler kim inanırdı!
Yazarlar
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBizim Hayırlı Cumamız 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNBundan sonra top devletin sahasına geçiyor 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYüz yıllık düğümü çözme yolunda cesur adım Devlet Bahçeli’den geldi 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer Solgun“Türkiyeli değil, Türk!” 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuVahim ama ciddi değil… 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın silah bırakması ve feshi: Siyasetin gerekleri, toplumsal beklentiler 11.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİÖcalan’ın 7 dakikası 10.07.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERDenizli teleferiğindeki kayıt dışı 25 milyon nerede? 9.07.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞErdoğan’ın büyük siyasi gafı: “CHP Ankara merkezli siyaset yapmalı” 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçHalk TV ve Sözcü TV'nin karartılması hakkında 7.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANMuhalefetsiz muhalefet; medyasız medya!... 7.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.07.2025
19.06.2025
5.06.2025
10.05.2025
8.05.2025
1.05.2025
30.04.2025
25.04.2025
22.04.2025
8.04.2025