Halil BERKTAY
1920’lerden 80’lere, angaje aydın, hattâ organik aydın her yerde revaçtaydı. Türkiye’de de aydınlar, hızlandırılmış modernizasyon dâvâsının Kemalist varyantında mı, Komünist varyantında mı yer aldıklarına göre, iktidarın etrafında veya karşısında kümeleniyor; öyle veya böyle, “iktidara göre” bir mevzilenmeye giriyor (girmeleri isteniyor): gördükleri, maruz kaldıkları muamele de buna göre oluyordu.
Bu ortak paydaların ötesinde, özel olarak Komünizmin aydınlara ilişkin tavrı üzerinde biraz daha durmak istiyorum. Zira Kemalizm gibi milliyetçi veya modernist-milliyetçi fikir akımları sonuçta daha “gevşek,” Komünizm ise çok daha “sıkı” bir ideolojiydi. Kemalizmin öyle ayrı bir bilgi teorisi, bir felsefesi, bir tarih yorumu, insanlık tarihinin yönüne ilişkin özel bir iddiası, kapitalizme ilişkin kendine özgü bir tahlili, bir sonraki devrimin nereden ve nasıl çıkageleceğine dair “bilimsel” bir kanısı yoktu. Ama Komünizmde bunların hepsi vardı ve dahası, birbirine sımsıkı bağlı olduğu, tek bir taşının dahi yerinden oynatılamayacağı iddia ediliyordu.
Dolayısıyla Komünist partiler de Kemalist (veya çeşitli ülkelerdeki milliyetçi) partilerden çok farklıydı. Daha genel olarak, Komünist olmak Kemalist olmaktan (daha doğrusu, Komünist olmamaktan) çok farklı bir şeydi. Her türlü birey ama özellikle aydınlar üzerinde çok daha sert talepleri, çok daha derin bir kimlik değişimini, çok daha sıkı ve titiz bir kontrol (veya oto-kontrol) rejimini beraberinde getiriyordu.
Birinci olarak, Komünist partilerde “doğru çizgi” anlayışı çok daha kısıtlı ve kısıtlayıcıydı. Komünizm her şeyden önce ihtilâlciydi. Bu, devrime giden yolun sırat köprüsü kadar dar, ya da “kıldan ince kılıçtan keskince” olması demekti. Parlamenter demokrasi koşullarında normal, barışçı politika yapan siyasî partilerin çeşitli konulardaki tavırları çok daha esnek olabilir, genişçe bir yelpazeyi içerebilirdi. Ama uluslararası Komünist hareket gayet katı ve monist bir “parti çizgisi” anlayışına sahipti. Belirli bir anda tek bir “doğru” vardı ve bunun dışındakiler ya “sağ sapma” ya “sol sapma” anlamına geliyordu. Her ikisi de “burjuva yolu” demekti ve çok tehlikeli sonuçları olabilirdi.
İkincisi, Komünist partilerin aşırı yüksek bir epistemolojik özgüveni vardı. Tarihin belirli bir “yönü” olduğunu, karşı durulmaz bir şekilde sosyalizme gittiğini “bilimsel” olarak “biliyor”; kendi “doğru”ları ve “kaçınılmaz zafer”lerine böyle bir arrogansla inanıyorlardı. Bu da onları “yanlış” saydıkları farklı görüş ve eleştirilere karşı çok ezici, çok acımasız kılıyordu.
Üçüncüsü, Kemalizm ve diğer milliyetçi ideolojilerden farklı olarak Marksizm-Leninizm veya Komünizm, aydınlara özel bir kuşkuyla bakıyordu. Aslında Marksizm, işçi sınıfının düşüncesi filân değildi. Marx ve Engels diye iki süper-aydının ürünüydü. 1789 dalgasının sona ermesinin ardından, “bir sonraki devrim”in arayışına girmiş; Sanayi Devriminin yarattığı yeni, modern proletaryaya seslenerek onu kazanma ve bu suretle devrim yapmanın mümkün olduğuna karar vermişlerdi. Ama tabii bunu sadece bir olasılık değil, “bilimsel” bir kesinlik ve kaçınılmazlık olarak sundular. İkincisi, hedef kitle olarak belirledikleri işçi sınıfını bizatihî devrimci ve hattâ en devrimci diye de göklere çıkarıp, sosyalizmin “kendi düşüncesi” olduğuna inandırmaya giriştiler.
İkisi de yanlıştı; hedef kitleyi ve o kitleye yönelecek partiyi, vülger deyimiyle “gaza getirmeye” yönelikti ve zaman içinde çok kötü sonuçları oldu. Konumuz açısından bilhassa ikinci mübalağa, aydınların yarattığı bir teori, ideoloji ve siyasî akımın bünyesinde, gene o aydınlara karşı, Lenin’in “işçi sınıfına siyasal bilinç mutlaka dışarıdan verilir” itirafının dahi telâfi edemediği, yapısal, kronik bir şüpheye yol açtı. Bir bütün olarak aydınlar proletaryaya kıyasla zayıf ve güvenilmez bir gruptular. “Küçük burjuva”ydılar, bağımsızlıklarına aşırı düşkündüler, bireyciydiler; bocalamaya, bir o yana bir bu yana savrulmaya yatkındılar. Oysa işçi saftı, sağlamdı, temizdi; bilgisi az olabilirdi ama kol emeğinin ahlâkî üstünlüğünü temsil ediyordu. Aydınların o seviyede olmadıklarını kabul ve işçi sınıfına lâyık olmaya çalışmaları gerekmekteydi. Stalin döneminde Sovyetlerde ve 1945 sonrasında gerek Batı, gerekse Doğu Avrupa’da, Komünist partiler aydınların mavi yakalı işçiler karşısındaki aşağılık kompleksini ustaca körükledi ve kullandı. Özellikle Fransa ve İtalya’da pek çok yazar ve sanatçı, PCF ve PCI’ya girmeseler de “proletarya önünde diz çöktü, yerlere kapandı” (Arthur Koestler). Sosyalist Realizmin Faşizmle paylaştığı güçlü, adaleli, sert bakışlı erkek işçi imajı, aydınları ruhen ezmeye ve hizaya sokmaya da yaradı. Ne gariptir; Komünizm bir yandan işçilere sosyalizmin “kendi ideolojileri” olduğunu, diğer yandan sosyalizmi icat eden aydınlara “işçi sınıfının hizmetine girme”yi başarıyla sattı. Aydınların aşağılanması ve sadece zihnen değil; zorla, fizikman “proleterleştirilmesi” çabası, Çin’de Kültür Devrimi’yle doruğuna ulaştı.
İşin aslı şudur. Birincisi, işçilerin kalabalık olma, sendikalarda örgütlü olma, seferber edilebilme, büyük bir maddi güç oluşturma dışında, hiçbir özel erdemi, ahlâki veya bilişsel üstünlüğü yoktu. İkincisi, aydınlar dünya ile köprüydü, “parti çizgisi ve bilgisi”ne alternatif bilgilerin kaynağıydı. Dolayısıyla partinin bilgi tekeli için daima tehdit oluşturuyordu.
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024