Hasan CEMAL
Kudüs'te Zeytindağı'ndan eski şehri seyretmek beni hep derinden etkilemiştir.
Oluk gibi akan kan ve gözyaşıyla yazılan bir tarih... Dinler tarihi... Din savaşları... Birbirinin içine girmiş farklı inançların kutsal yerleri...
Çan sesiyle ezan sesinin birbirine karıştığı, kilisesiyle, sinagoguyla, camisiyle büyülü bir mekan...
Çok dinlilik, çok kültürlülük, bu mistik havayı solurken daha iyi anlaşılır.
Belki daha önemlisi, bu kutsal toprakların barışa neden hala hasret olduklarına daha kolay erer insanın kafası.
Birinci Dünya Savaşı yıllarını bu topraklarda Cemal Paşa'yla birlikte geçiren Falih Rıfkı Atay'ın Zeytindağı'nı bir defasında King David Oteli'nin Eski Kudüs'e bakan odasında okumuştum.
Sonbahar göğüne asılı duran koca
ay, birbirine geçen kubbeleri,
minareleri, çan kulelerini,
kümbetleri ve yüzyıllar
öncesinden kalma sur
mazgallarını aydınlatıyordu.
Hazreti İsa, Zeytindağı'nın eteklerinde yakalanmış Romalılara. Duvarın kıyısında zulüm görmeye başlamış...
Altın kubbe ve mavi İznik çinileri güneş altında göz kamaştırıyor. Kubbet-üs Sahra ya da bizdeki adıyla Hazreti Ömer Camii.
Az ötede Mescid-ül Aksa ya da El Aksa Camii. Yani Mekke ve Medine'den sonra Müslümanlığın en kutsal kenti olan Kudüs'ün İslami simgeleri.
Hazreti İsa, çarmıha gerilmeden önce son defa Zeytindağı'ndan Kudüs'ü seyretmiş, ağlamış. Sonra sırtında çarmıhı, ölüm yürüyüşüne başlamış acılı yoldan, daracık Via Dolorosa'dan.
Doğu Kudüs'deki American Colony'nin hemen yanı başındaki küçük, şirin camide akşam ezanı...
Batı Kudüs'te el ayak çekilip sokak lambaları yanarken Yahudilerin cumartesi gün batımına kadar sürecek kutsal 24 saati başlar.
Siyah redingotları, siyah silindir şapkalarının iki yanından sarkan büklüm büklüm saçlarıyla aşırı muhafazakar Hasidik Yahudiler duaya gider. Havra'dan evlerine dönenler birbirlerine Şabat Şalom diler. Türkçesi, barış için Şabat ya da huzurlu Şabatlar.
Öylesine mekanlardır ki, her adımda tarihsel ve kültürel dokularıyla yüreğimize dokunurlar. Ya da dolaşırken bir yürek sızısı iç dünyandan hiç eksik olmaz. Ve bir duygunun ağırlığını devamlı hissedersin:
Tarihin yükü.
Çünkü bu toprakların uzak ve yakın tarihinde yaşanan acı ve trajediler, akan onca kan ve gözyaşı bu coğrafyayı adeta tarihin tutsağı haline getirmiştir.
Ya da tarih olanca ağırlığıyla bu topraklarda bir hayalet gibi dolaşmaya devam eder.
Ve bölgenin insanları tarihin bu yükünden kurtulamadıkları sürece barışın dilini yakalamak uzak ihtimaldir.
Kendi tarihlerini aşamadıkları sürece dostluğun ortak dilinde buluşmaları kolay değildir. Araplar, Filistinliler, Yahudiler, Türkler...
Sanki herkes tarihin esiri!
Sanki yarın yok, yalnız dün var!
Birbirlerini tanıma zahmetine katlanmadan, neredeyse her şeye dünle, önyargıların gözlüğüyle bakıyorlar. Ya da tarihten husumet çıkartarak bugünlere taşıma gafletine düşüyorlar.
Barış sadece ölüler için mi?
Kafamda bu soru...
Kudüs'e her geldiğimde Zeytin Dağı'ndan, King David Oteli'nden eski şehri, vadiyi, bin yıllık mezarları gün doğarken, gün batarken, ezan sesine çan sesinin karıştığı saatlerde kaç defa seyrettim. Kudüs'e bu pencereden bakmış bazı meslektaşlarımın yazılarından kesip sakladıklarım da olmuştur.
Biri şöyle başlar:
Zeytin Dağı'nda bir yaz gecesiydi.
Batan güneşin ışıltı ve
yansımalarıyla Selahattin
Surlarının kırmızısı daha da
göz alıcı oluyordu.
Surlar apaçık bir gerçeği,
parlayan bir kolye gibi
süslüyordu.
Kudüs adeta bir inciydi.
Kubbet-üs Sahra'nın altın
kubbesinin büyüsüne kapılmış
bakışlarım birden dar sokakları
ve dinlerin kaynaşmasını
yukarıdan seyredecek bir kuşa
dönüşüyordu.
Tanrılar, bu şehri beyaz bir
güvercin için yaratmış
olmalı...
Zeytin Dağı'yla Kudüs
arasında uzanan dar vadi, iki
tepeyi birbirinden ayırıyordu.
Yamaçlarında bin yıllık
mezarlıklar, biri Yahudi, öbürü
Müslüman, karşılıklı bir sükunet
içinde bu diyarların tarihini
yaşatmaya devam ediyordu.
Kutsal kente erişmek için
birbirlerine yol, hatta el
veriyorlardı.
Peki Yahudilerle Araplar,
İsrailliler Filistinliler, tek
Tanrılı üç dinin beşiğindeki bu
müdavimler arasındaki barış
sadece ölüler için mi
mümkün?"(*)
Eski Kudüs'ün o tuhaf mistik havasına, kutsal kokan havasına kendimi kaptırıp, daracık taş sokaklarda kendi başıma kaç kez yürümüştüm.
Hazreti İsa yürümüş bu yollarda. Hazreti Muhammed'in göğe çıkarken bastığı taş burada.
İslam'ın ilk kıblesi Mescid-i Aksa'yla, Yahudilerin en kutsal yeri Ağlama Duvarı yine burada aynı mekanı paylaşıyor.
İnsanı her defasında tarihin ve düşüncenin derinliklerine çeken, insanın bazen aklıyla değil yüreğiyle, duygularıyla oynayan akıl almaz bir mekan eski Kudüs.
Ama ne yazık ki bu tuhaf, mistik ve kutsal hava barış değil, kan ve ateş kokuyor. Bu topraklar trajediye doymak bilmiyor. Bir masanın etrafına oturup birbirleriyle konuşup anlaşacakları yerde, birbirlerini öldürmeyi tercih ediyorlar.
Nafile bir çaba değil mi? Tarihten hiç mi ders almıyorlar? Kim kimi tüketebilmiş ki? Eninde sonunda barış olacak. Ve bu topraklarda iki devlet yan yana, barış içinde yaşayacak:
Biri İsrail, diğeri Filistin.
Filistinli büyük şair Mahmut Derviş'in bir dizesidir:
Küçük hayaller
ya da büyük umutlar!
Filistinliler ile Yahudileri olmayacak hayallere dalmak yerine, gelin yapılabilecek olanı yapalım, küçük umutlarla yetinelim diyen bir dize. Yani realpolitik kokan ve savaşan tarafları gerçeğin soğuk yüzüne çağıran bir ses...
Doğu Kudüs’teki Paşa Restoran’da Filistinli aydınlarla yıllar önce sohbet etmiştim, biri şöyle demişti:
Küçük umutlar nedir, büyük
hayaller nedir? Filistin
topraklarının yüzde 78’i, 1967’deki
Altı Gün Savaşı’yla İsrail’in eline
geçti. Bizim tam elli yılımızı aldı bu
yüzde 78’i kabullenmemiz.
1993'te Oslo Anlaşması ile
evet dedik sonunda.
Ama ne oldu?
Topraklarımızın geri kalan yüzde
22’sinin tümüyle Filistinlilere
ait olduğunu bile kırk yıldır
kabul etmiyor İsrail.
Büyük hayallerin peşinde İsrail!
Sanıyor ki bir sabah kalkacak ve bir
bakacak bütün Filistinliler defolup
gitmiş.
Tabii Filistinliler arasında da büyük
hayallere dalan yok değil. Kalan
yüzde 22’nin üstünde bir Filistin
devleti kurulmasıyla yetinmek
istemiyorlar. Bir gün bütün
Yahudilerin bu topraklardan çekip
gideceklerinin hayalini kuruyorlar.”
Yüzde 22’nin üstünde, başkenti Doğu Kudüs olacak bağımsız bir Filistin devletini bugüne kadar reddetti İsrail. Büyük bir umutsuzluğun, adaletsizliğin çukurunda şiddet ve terör doğdu, kanla beslenen bir kısır döngü böyle yaratıldı.
Ve Başkan Trump, Kudüs'ü 'İsrail'in başkenti' ilan ederek bu kanlı kısır döngüyü daha da keskinleştirecek bir büyük darbeyi insanlığın barış umutlarına indirmiş durumda.
Yirminci yüzyıl dünya savaşlarıyla, ihtilallerle, iç savaşlarla, soykırımlarla, özgürlük tanımayan rejimlerle tam bir cehennem gibi geçmişti.
Yoksa yirmi birinci yüzyıl da öyle mi olacak?..
* Axel Kahn, Le Monde Diplomatique,
Nisan 2002.
Yazarlar
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayReel sosyalizm neden çöktü? 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl Boraİhtiyatlı İyimserlik 24.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımının toplumsal meşruiyeti nasıl artar? 21.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024