Kemal CAN
Kriz koşullarının ağırlığı ve yarattığı duyarlılık verilen tepkileri de etkiliyor. Bazen 24 Haziran sonrasında iktidarın tacizkâr imalarının rövanşını alma isteğini tetikliyor, bazen duyulan endişenin büyüklüğü yapay ortaklıklar yaratıyor. Aynı gemideyiz çağrıları, vatan haini nidalarına karışıyor. Eleştiri sevinç, çaresizlik, küstahlık olarak anlaşılıyor. Açıkcası insanlara yön verecek veya onları rahatlatacak liderlikler de rasyonel bir sağduyu yerine hamasete yaslanıyor.
Kriz zemini zaten fazla sarih olmayan kavram dünyasını da iyice karmaşıklaştırıyor. Biraz körün fili tarifi gibi, yaşanan durumun nedenleri, sonuçları, tarifi ve isimlendirilmesi konusunda kavramlar uçuşuyor, gelişi güzel kullanılıyor. En yaygın kullanılan ve galiba en çok kafa karıştıranların başında da “emperyalist saldırı” ve “anti-emperyalizm” meselesi geliyor. En temel soru hep ortada kalıyor: Saldıranın kimliği ve niyeti saldırıya uğrayanı ve çatışmanın niteliğini tanımlamaya yeter mi?
Sağın anti-emperyalist geçmişi
Türk sağını besleyen ve kökleri Osmanlı’nın çözülme dönemine uzanan ideolojik çizgilerde kuvvetli bir anti-emperyalist geri plandan bahsedilebilir. Çok kolay harekete geçirilebilen beka kaygıları da gerçek bir çöküş deneyiminin ürünüdür. Ancak Türk sağı içindeki anti-emperyalizm, sol kavramsallaştırmanın hayli uzağında bir “düşman” tanımı üzerinde biçimlenir. Bu dış düşman tarifi, sömürü ilişkisinden çok kültürel (dini-etnik) olarak kendisinden farklı olanı işaret eder.
Özellikle soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasında, Türk sağı kapitalist Batı’dan yana saf tuttu. Dönem dönem gerilimler ortaya çıkmış olsa da bu tercih sağ siyaset reflekslerini biçimlendirdi. 6. Filo’yu protesto edenlere saldırıdan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının asılmasına, 70’li yıllardaki çatışma döneminden 80’lerin neoliberal saldırısına kadar çok meselede bu tavır belirleyici oldu. NATO gibi Batı ile en kritik anlaşmalar, sağ iktidarlarca zafer havasında yapıldı.
Türkiye sağının “işler yolundayken” değil de işler sarpa sardığında anti-emperyalizmi hatırladığı ve genellikle kendi savunmasını genişletmek için başvurduğu bir argüman olduğu söylenebilir. Hatta anti-emperyalizm şeklinde telaffuzundan da pek hoşlanılmaz. Genellikle sağ hareketlerin anti-emperyalist tutumları olduğuna ilişkin değerlendirmeler ya sol kavramları kullanarak iktidarları desteklemeye çalışan kalemlerden ya da anti-emperyalist damarı abartma eğilimindeki soldan gelir.
AKP’nin emperyalistlerle hikâyesi
Anti-emperyalist reflekslere söyleminde verdiği yer açısından AKP, sağ partiler yelpazesinde hayli gerilere düşer. AKP içinden çıktığı Milli Görüş hareketinden çok, farklı dönemlerde AP ve ANAP’ın temsil ettiği Batı kapitalizmiyle entegrasyon politikalarının heveslisi çizgiye daha yakındır. Zaten, sağ popülizm içindeki AB’ye ayak direyen Batı karşıtı direnci kırıp, küreselleşme için geniş bir rıza üretme iddiasıyla ortaya çıkmış ve dış muhataplarından destek görmüştü.
Ekonomik programını dünyaya açılmak kadar, -belki daha çok- küresel sermayeye ülkeyi açmak olarak kurgulayan AKP, neoliberal model teklemeye başlayıp trend tersine dönene kadar emperyalizmi hiç mesele etmedi. Bu yoldaki uyarıları köhnemiş ideolojik takıntılar olarak aşağıladı, şimdikine benzer ablukalar geçirmiş iktidarları “ülkeyi bir tüpe muhtaç etmiş olmakla” daha 24 Haziran’da bile suçladı. Irak’ın işgalinde, Suriye ve Libya hamlelerinde de kampı belliydi.
Bugün de Erdoğan’dan, anti-emperyalizm kavramını duymak pek mümkün değil. Onurdan, kıskançlıktan, saldırıdan veya dik durmaktan söz eder ama emperyalist sömürüden asla. Son olarak NYT makalesinde de vefa görmemiş kadim dost havasını bırakmadığı görüldü. Çünkü, Türkiye’ye diz çöktürmek isteyen ABD ’yi Suriye’ye, şimdi kendisini köşeye kıstıran finans hükümranlığını Türkiye’ye davet eden Erdoğan, bu tercihinden değil, sonuç alamamaktan pişman.
Anti-emperyalist olmak
Belirli bir tarihsel kesitte, belirli bir coğrafyada ve belirli bir durumda, söz konusu aktörlerin niyet ve sicillerinin uygun olup olmadığına bakılmaksızın onların pozisyonlarına ilişkin saptamalar yapılabilir. Yani bazen aktörlerinin tercihlerinden bağımsız ve bazen onların tercihleri hilafına bazı roller ortaya çıkabilir. Dolayısıyla, AKP ve Erdoğan da şimdiye kadar gösterdikleri performansa rağmen, ondan bağımsız ve zorunlu olarak bir emperyalist saldırı altında kalmış olabilir.
Peki bu durum Erdoğan’ı anti-emperyalist bir lider yapmaya ve herkesin etrafında kalkan oluşturması mecburiyetine yeter mi? Emperyalistlerle papaz olmak anti-emperyalist etiketini sağlar mı? Çeşitli gerekçelerle iktidarı desteklemeyi gerekli görenlerin bu kavramı istedikleri gibi kullanma hakkı var mı? Bir de ekonomik gerekçelerle açıklanamayacak sonuçlar saldırının kanıtıysa, savaşı ekonominin gerekleriyle açıklanamayacak kişi ve yöntemle yapma ısrarı neyin kanıtı sayılmalı?
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025