Kemal CAN
Muhalefet kamuoyundaki büyük kalabalık, bir süredir hayranlık verici bir itiraz performansı gösteriyor. Meydanları dolduruyor, hiç beklenmedik yerlerde sahneye çıkıyor. Korku duvarlarının -her anlamda- yakıldığını, sokakların hareketlendiğini görüyoruz. Hem kurumsal muhalefet/siyaset sokak fobisini attı, hem insanlar baskı ve yıldırma politikalarına yüksek direnç kazandı. Bir zamanlar çok kullanılan “algı yaratma” işi de fena halde tavsamış durumda. İktidarın rıza üretme kapasitesi yerlerde ama artık bir süre önce biraz işleyen rakipleri hakkındaki negatif iddialarının inandırıcılığı da ağır zafiyet geçiriyor. Ruşen Çakır’ın İzmir Mitingi sonrasındaki gözlemlerini aktardığı yayında söylediği gibi, partileri aşan bir toplumsal hareketlilik ve motivasyon ortaya çıktığı da söylenebilir.
Umutsuzluğun gerekçesi yapılan gençlerin, artık umut kaynağı sayılmaya başlamasını da unutmayalım. Bunlara ek olarak ve bütün bu olumlu havanın devamında etkili olan siyaset tarzı değişimini de not edelim. Daha önce de birkaç yazıda değindiğim üzere hadise, büyük buluşlar, kuvvetli sözler üretilmesinden ziyade, aşağıdan kopup gelen rüzgara direnmek yerine, sadece uymak. Bildik ezberlere müracaat etmemek, bazen kışkırtıcı olan tazyiklerin gazına gelmemek, kestirme genellemelerden kaçınmak, birilerini peşin ve kolay reaksiyonlara kurban vermemek gibi akıllıca işler yapılıyor. Siyasi iletişim, siyasi pazarlama işlerine fazla prim vermeyince, toplumsal dinamikler ile siyasal süreçler kendi yordamınca buluşabiliyormuş işte. Güzel bir ahenk tutturabiliyor üstelik.
Kim nereye kadar geriledi?
Bütün bunlar gayet olumlu gelişmeler ve Türkiye’nin en kötü zamanlarında hep bir yerlerden çıkıp gelen refleksin yine canlandığını görmek güzel. Bu konuda herkesin birbirini övmesinde, alkışlamasında hatta bunu biraz abartmasında hiçbir sorun yok. Direnç, cesaret ve kararlılık da elbette iltifata tabidir. Fakat böyle zamanlarda, bu canlı iklimin ciddi bir yan etkisi hemen kendini gösteriyor: Hissetmeye başladığını hakikatin tamamı olarak görmek istemek; başka bir şeyi duymaya veya düşünmeye hiç tahammül göstermemek hatta düşmanca tutum sayıp konuşmaya çalışanlara saldırmak. “19 Mart darbe girişimini püskürttük” sözü, başarı (sonuç) açlığı çeken kalabalıkların motive tutulması için çok lüzumluydu. Ancak müdahale edilmesi, püskürtülmesi, geriletilmesi ve yenilmesi gereken pek çok şey yerli yerinde duruyor.
Geçtiğimiz haftaların olaylarına bir bakalım. 19 Mart ile hızlanan İmamoğlu soruşturmaları dalgalar halinde ve çemberi genişleterek devam ediyor. Belediye bürokratlarında daha alt seviyelere inilirken, irtibatlı insan profilinde yukarı seviyelere doğru çıkma eğilimi görülüyor. Gözaltı kalabalığının, etkin pişmanlık zorlamasıyla itirafçı olmasına çalışıldığı anlaşılıyor. Fiilen belediye çalışamaz hale itiliyor. Kuşatma ve kumpasın medyaya yayılmak istendiği “haberleri” gündeme geliyor. İmamoğlu’nun önce sosyal medya erişimi engellenmeye çalışılmıştı, şimdi sesi ve resimleri yasak kapsamına alınıyor. İktidar sadece İmamoğlu soruşturmasıyla yetinmeyip çeşitli alanlarda hukuksuz baskısını sürdürüyor. Müvekkilini ziyarete gider avukatı gözaltına almak, istenen ifadeyi vermeyeni mahkum etmek, tutukluğu ceza uygulamasına çevirmek gibi.
“Bunlar” neyin peşinde?
19 Mart’ın da devamı sayılabilecek bu hamleler, iktidar çevresindeki ısrar lobisinin (Turp ile Şalgam ekibinin) hâlâ baskın olduğunu gösteriyor. Zaten boş olması yanında, büyük bir medyatik kampanyaya rağmen inandırıcı olamayan soruşturma dosyasına malzeme temin etmek, bu olmazsa vazgeçilmeyeceğini göstermek bir başka neden. İki aydır direnci ve kararlılığı bir türlü kırılmayan itiraz potansiyelini, bir tür “Çin işkencesiyle” yıldırmak da hesapların içindedir muhtemelen. Bu arada, bu soruşturma mücavir alanında iktidar içi kanat ve ekip rekabetinin işaretlerini veren gelişmeler hayli arttı. Diğer taraftan, İmamoğlu’nu yalnızlaştırmak hatta muhalefeti “onsuz” bir alana çekme isteği hiç saklanmıyor hatta ilan ediliyor. Bu konuyla bağlantılı olarak, olağanüstü kurultay sonrası rafa kalktığı düşünülen “CHP Kongre Soruşturması” yeniden canlanıyor “haberlerine” de dikkat çekmek gerek.
Son günlerde iktidar medyasının konuk portföyündeki “muhalif” yorumcular, kongre soruşturması kulislerini hızlandırdı. Mahkemeden “mutlak butlan” (geçerli sayılmaması) gibi bir hüküm çıkması, CHP’nin Özel’den önceki yönetime geri dönmesi demek. Böyle bir ihtimal, il kongrelerini de içereceği için bir süre yönetim karışıklığı ve “duraklama” anlamına gelecek. Kılıçdaroğlu ve ekibinin, hiç izah edemeyecekleri biçimde bunun üzerine yatması belki en küçük ihtimal. Ancak böyle bir olasılığa karşı daha şimdiden açık bir irade beyanı -daha önce adı kayyım olarak dolaşıma sokulan Hikmet Çetin’in yaptığı gibi- mevcut duruma dokunulmayacağı şeklinde peşin tavır açıklanması, hem şık hem de doğru olan. Çünkü tıpkı geç gelen adaletin adalet olmadığı gibi, geç gelen tavır da tavır değildir aslında. Önleyici veya ön alıcı tavır ise gecikmeye hiç gelmez.
“Farklı gündem” arayışları
İktidarın “diğer gündem” arayışlarında ise Bahçeli ve Erdoğan, kendi önceliklerine göre farklı önerilerle pozisyon arayışında. Bahçeli, başından itibaren sürükleyicisi olduğu ve genel gidişatı, takvimi ve aşamalarını belirlediği ve büyük ölçüde uygulattığı süreç için, meclis komisyonu önerisiyle yeni bir hedef koydu. DEM partiden ve İYİP dışında neredeyse bütün partilerden olumlu tepki aldı. Fakat Erdoğan, Macaristan dönüşü uçakta yaptığı açıklamalarda, süreci değil anayasayı öne çıkaran bir karşı cevap geliştirdi. Üstelik Erdoğan açıklamasına “benim bir daha seçilme derdin yok” gibi tuhaf bir cümleyi yerleştirdi. Bunu neden yaptığı ve neyi murat ettiği üzerine çok spekülasyon yapılabilir elbette ama Bahçeli’nin gayet hızlı biçimde verdiği tepkiden bazı sonuçlar çıkarmak mümkün. Bahçeli’nin, 50+1 tartışmalarında ve 2023’te Erdoğan’ın “son kez” sözleri sonrasında yaptığını çıkışları hatırlamak gerek.
“Bahçeli’nin iktidara mahkumiyeti” ezberi, muhalefet çevrelerinde büyük bir imanla tekrar ediliyor. Kronoloji ve pek çok gelişme, bu değerlendirmeyi ağır sakatlıyor olsa bile bu açıklama biçimi çok sevildi ve kolaylığından vazgeçilmek istenmiyorlar. Bu hadise de, “iktidara mecburiyet” yüzünden Erdoğan’ın paçasına yapışmak diye yorumlanacaktır. Ancak bence durum daha önceki olaylarda da olduğu gibi tam tersi olabilir. Yani Erdoğan’ın Bahçeli’ye ve onun çizdiği rotaya sadakat mecburiyeti ve bunun gayet diplomatik övgülerle (nazikçe) hatırlatılmasıyla çok daha ilgili gibi. Neticede uzun vadeli idari, siyasi ve toplumsal tasarım olarak “süreç” mi belirleyici olacak, yoksa daha kısa erimli pragmatik ihtiyaçların ve daha görünür menfaatlerin baskın olacağı anayasa mı? 19 Mart “Turp zorlaması” bu denkleme nasıl yerleşecek? Belki de kriz, zaten bu meselelerin birbiriyle nasıl bağlanacağıyla ya da ilişkilendirileceğiyle ilgili.
Muhalefetin imkânları ve riskleri
19 Mart, “Terörsüz Türkiye” ve Anayasa olmak üzere, kimi zaman birbiri içine giren kimi zaman birbiri aleyhine sonuçlar veren, ağırlıkları ve aktörleri değişen üç ayrı sürecin etkisi altındayız. Bazen aynı yöne esiyor gibi olan, bazen birbirinin tam aksi yönde esebilen ve dolayısıyla hava boşlukları yaratabilecek bir atmosfer bu. 19 Mart sürecinde siyaset profesyonellerin yanında toplumsal dinamikler de belirleyici özne olarak öne çıktı. Hamleler iktidar ve yargıdan geliyor, cevabını ise kimi zaman siyasetle buluşarak ama bağımsız olarak lafı olan toplumsal muhalefetten geliyor.
Bahçeli’nin sürükleyicisi olduğu “süreç” ise baştan itibaren toplumdan hatta seçilmiş aktörler dışında siyasetten bile uzakta kotarılıyordu. Kendi menzili ve takvimi içinde bir şekilde ilerliyor şimdilik. Anayasa meselesi ise hep rezervde tutulan ama daha çok pazarlık masalarının konusu olarak ele alınan bir geçmişe sahip. Erdoğan’ın çıkışında örtülü biçimde 19 Mart süreciyle bir negatif ilişki kurulması iması seziliyor. Şimdi bütün bu süreçlerin ve aktörlerinin gündem hegemonyası için girdikleri ya da girecekleri çetin mücadelenin arifesindeyiz. Belki de kavga çoktan başladı.
İktidar tarafında bu süreçlerin hangi kanatlar tarafından nasıl ele alındığı ve aralarındaki fark ve gerilimler konusunda net bilgilere sahip değiliz. Ancak oralarda bir şeyler döndüğünü düşündürecek çok sayıda gösterge mevcut. Muhalefet tarafında ise 19 Mart ve Bahçeli sürecini, tamamen iktidarın hareket sahasına bırakma yanlışına düşülmedi. Kurumsal muhalefet alandan elini çekip sadece tepki odağı olarak kalmamakla birlikte, bu süreçleri alternatif bir rotaya itme konusunda ise hâlâ bazı eksiklerle malul.
Anayasa meselesindeki ilk tepkilerde ise Erdoğan’ı -o her ne ise- kendi oyununda yalnız bırakma yaklaşımı baskın görünüyor. Bu mesele, gündemin sahibi olarak Erdoğan’ın öne çıkması dolayısıyla, müzakere-mücadele ayrımında daha net bir tutumu zorluyor. Fakat önümüzdeki günlerde, ayrı ritimde ve ayrı kulvarda akan süreçlerin daha fazla ilişkileneceği düşünülünce; müzakere imkansızlıklarının veya reddinin, ya mücadelenin yükselmesi ya da alternatif müzakere açılmasıyla tahkim edilmesi gerekecek. Bunlar üzerine yeterince kafa yorulmazsa, elde “ne güzel direnmiştik ama” nostaljisiyle kalma ihtimali var. Yine tutamadım kötümserliğimi. Yine Ruşen fanı annemden fırça yiyeceğim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025
19.11.2024
11.11.2024
7.11.2024
2.11.2024
3.09.2024
14.06.2024
20.04.2024