Kemal CAN
HDP’nin bir zaman aday çıkartarak yaptığına şimdi aday çıkartmayarak yeltendiğini, beyanlarla gerçeğin çok farklı olduğunu iddia edenler çıkıyor. Aritmetik gerçekler kurulan komplolarla tam örtüşmese de, milyon seviyesindeki seçmen gruplarının nasıl bir düğmeye basılmışçasına gizli kararlara uyacağı pek anlaşılamasa da, iddialar asla popülerlik kaybetmiyor. Yeni sürüm dedikodular, başta sosyal medya olmak üzere yoğun alıcı buluyor.
AKP’nin iktidarda olduğu 17 sene içinde, en çok gündeme gelen siyasi dedikodular, Kürtler, Kürt politikası, Kürt seçmenler hakkında oldu. Hayli zengin mönünün en popüler parçaları da, Kürt siyasetçilerin AKP veya Erdoğan ile anlaştıkları veya AKP’nin Kürt oyları için bir açılım yapacağı şeklinde, zıt odaklarca desteklenen tam ters iki uca uzanıyor. Bu tür “bilgi ifrazatının” her tarafta alıcısı, iştahlı kullanıcısı da hayli bol. “Haber” dedikodular, zaman zaman uluslararası boyutları da olan derin analizlere dayandırılırken, bazen de bir akrabadan veya etkili isimlerden duyulan “birinci elden bilgilere” yaslanıyor. Epey izleyeni, okuru olan yorumcular da, bu temaları büyük bir iddia olarak veya -aşırı yaygın kullanıma rağmen- kimsenin fark etmediği gerçek gibi gündeme taşıyabiliyorlar. İşin ilginç kısmı, bu iddialar boş çıkıp tam tersi gelişmeler yaşandığında da, iddia sahiplerinin pardon dediği görülmediği gibi, aynı iddianın bir başka zaman aynı fütursuzlukta ve aynı isimlerce tekrar edilmesi mümkün olabiliyor. Yani tekrar kullanılmaya, yeniden aynı tür bir heyecan yaratmaya çok uygun plastik malzemeler bunlar.
Yerel seçim ittifakları ve yeniden ısınan siyasi atmosfer vesilesiyle böylesi iddialar, dedikodular yine gündemde. Ne alanda yaşananlar, ne açık beyanlar, ne de kısa ve orta vadede görünen rotanın aksi işaretleri kimseyi durdurmuyor. “Kürt siyaseti AKP ile anlaştı” veya “yeni bir açılım olabilir” sözleri hızlı biçimde dolaşıma sürülüyor. Ortada duran kocaman “niye” ve “nasıl sorularına cevap verme gereği duyulmadan, bu iddialar üzerinden siyasi çıkarımlar, sonuçlar üretiliyor. HDP’nin bir zaman aday çıkartarak yaptığına şimdi aday çıkartmayarak yeltendiğini; beyanlarla gerçeğin çok farklı olduğunu iddia edenler çıkıyor. Aritmetik gerçekler kurulan komplolarla tam örtüşmese de, milyon seviyesindeki seçmen gruplarının nasıl bir düğmeye basılmışçasına gizli kararlara uyacağı pek anlaşılamasa da, iddialar asla popülerlik kaybetmiyor. Yeni sürüm dedikodular, başta sosyal medya olmak üzere yoğun alıcı buluyor. Bu tür dedikoduları, bilerek isteyerek kuran, hazırlayan, dolaşıma sokan, destekleyen “iyi niyetli” veya kötü niyetli odaklar üzerine söylenecek çok şey var ama bu yazıda asıl olarak bu malzemenin alıcılarından (hatta talep edenlerinden) bahsetmek istiyorum.
Toplumsal algıların, belirli konulardaki hakim/baskın görüşlerin, kolay değiştirilemez önyargıların, süreklilik kazanan endişelerin, siyasi karar alma süreçlerinin yaratılmasında beslenmesinde, medyanın, kanaat önderlerinin, “nesnel-bilimsel” görünümlü bilgi tekellerinin ve artık çok etkin hale gelen sosyal medya aparatlarının rolü üzerine geniş ve giderek genişleyen bir külliyat mevcut. Taraflı veya tarafsız yorumcuların, görüşlerine önem verilen uzmanların, kulağı delik olduğu düşünülen gazetecilerin kanaat oluşturma, taşıma ve yaygınlaştırma açısından kritik önemi olduğunu da herkes biliyor. Ancak siyasi kanaat oluşturma faaliyeti tamamen tek taraflı bir durum değil. Yani, bir tarafta tamamen edilgen bir seçmen/vatandaş kalabalığı, diğer tarafta da onu ellerindeki imkanlarla şekillendiren, yönlendiren odaklar tablosu, fazla eksik ve sorunlu bir şablon. Evet, iletişim imkanları, güç ve baskı aygıtları açısından fazlasıyla eşitsiz bir ilişki söz konusu belki ama hadisenin tamamen tek taraflı işlediğini söylemek pek gerçekçi değil. Kanaat üretiminde pasif alıcı olduğu kabul edilen, yorumcularla bir rehberlik ilişkisi kurduğu varsayılan talep alanının da, önemsiz sayılamayacak bir belirleyiciliği var.
Sinemada, edebiyatta, mizahta, müzikte ve benzer birçok alanda, zaman içinde popüler olan türler ve bunların hayli baskın karakterli alıcıları/takipçileri ortaya çıkıyor. Popülerleşen tarzların kabul gören seri üretimini ve devamını ise, o türün klişeleri sağlıyor. Klişeler de -oranları tartışılabilir olsa da- aslında arz ve talep edenlerin ortak üretimiyle oluşuyor. Hatta, alternatif, bağımsız, marjinal kopmalar bile, bir süre sonra kendi benzer kalıplarını üretmekten kaçınamıyor. Bir süre sonra, klişelerle kolay idare edildiği düşünülen alıcılar, klişe müfettişi olarak fazlasıyla belirleyici oluyor, sınırları çizen bir muhafazakarlığı zorlar hale gelebiliyor. “Bizim okurumuz/izleyicimiz, bunu kabul etmez” veya “böyle ister” şeklinde özetlenen bir hal bu. Siyasi kanaat alanında da benzer bir işleyişin olduğunu düşünebiliriz. Siyasi süreçleri, yaşanan gelişmeleri anlaşılır kılmaya, bunlardan belirli sonuçlar oluşturmaya çalışan akıl yürütme biçimlerinden türemiş “kanaat öbekleri” ve bunların fazlasıyla baskın alıcıları/takipçileri var. Elbette, her kanaat öbeğinde de, takipçilerinin titizlikle uyulmasını istedikleri klişeler mevcut. İşte bu yüzden, gerçeğe pek uymasa da, defalarca aksi görünmüş olsa da “kanaat klişeleri” yüksek talep nedeniyle uzun süre tedavülde kalabiliyor.
Kürt siyasi hareketi iktidar ile uzlaşır mı? HDP seçmeni AKP’ye oy atabilir mi? Böylesi sorular sorulabilir ve cevapları elbette aranabilir. Ancak, bu soruları güncelleştiren sahici bir gelişme olup olmadığına veya verilecek cevabın isabetliliğine bakılmaksızın, “bunlar anlaşacak” klişesinin daimi bir alıcısı (talep edeni) olduğu da ortada. Kimi sahici bir endişeden, kimi başka bir önyargısını perdelemek için talep ediyor; kimi ortalığın karışmasından, kimi sahici bir “yumuşamadan” yarar bekliyor olabilir ama iddianın alıcısı az değil. Siyasi klişelerin bir sürpriz gibi tekrar dolaşıma sokulmasının sorumluluğu, iddiaları ortaya atanlar kadar hevesli alıcıları ve talep edenlerine de ait aslında. Çünkü, doğru olup olmadığına bakmaksızın, kendi durduğu yer için ihtiyaç duyduğu bir sözü, bir akıl yürütme biçimini talep etmek, ortaya atıldığında üstüne atlamak, biraz uzağında gezenleri, klişelere tam karşılık veremeyenleri suçlamak çok pasif -ve masum- bir siyasi tavır sayılamaz. Tıpkı ekonomiden rejim tartışmalarına, dış politikadan kültüre kadar, diğer bütün seçilmiş, tercih edilmiş, arzulanmış, saklanılmış körlüklerde, istediğini veya ihtiyaç duyduğuna kulak kesilmiş sağırlıklarda olduğu gibi. Ayrıca, zaten sahip olunan bir önyargıya, dizginlenmeyen bir zaafa veya saklamakta zorlanılan bir defoya meşruiyet kazandırmak için sipariş “kanaat klişesi” kullanan alıcının günahı bazen satıcıyı bile geçebilir.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025