Kemal CAN
15 Temmuz’un üçüncü yılını idrak ettik. Hem meclisteki toplantıda, hem Atatürk Havalimanı’ndaki mitingde, hem de aslında her yerde, zaten malum olan bir tablo yine son derece net biçimde ortaya çıktı. Ne kadar aksi iddia edilirse edilsin, “olması gereken” faslından ne kadar ‘mış gibi’ yapılırsa yapılsın, bu tarih bütün ülke insanlarının hafızasında ortak duygu ve düşünce kodlarıyla asla yer almayacak. Herkesin tamamıyla buluştuğu geniş bir ortak paydadan değil, asgari bir benzeşmeden bile bahsetmek zaten yoktu, artık iyice zor. Olayı Allah’ın lütfu olarak görenden kontrollü olduğuna inanana, bir demokrasi dönemeci diye değerlendirenden her şeyi açıklayan sicil varakası haline getirene kadar onlarca farklı pozisyon var ama hiçbiri aynı zemini kullanmıyor. Yaşananın adlandırılması ve anlamlandırılması kadar, nasıl kullanıldığı ve araçsallaştırıldığı da yeni açılar veya mesafeler oluşturuyor. Vakanın kendisi gibi, sonrası da acayipliklerle dolu olduğu için çapaklarından arınmış bir ortalama çerçeve oluşmuyor. Türkiye tarihinin pek çok siyasi vakasında olduğu gibi 15 Temmuz da, resmi ve gayri resmi olarak birbirinden çok farklı yazımlarla kayıtlara girdi.
15 Temmuz vesilesiyle yapılan törenlerdeki iki konuşma, medya ve sosyal medya üzerinden çok tartışıldı. Biri meclisteki oturumda CHP adına konuşan Engin Özkoç’un, yaşananlarda iktidarın payı meselesine özel bir ağırlık vermesi, diğeri de Erdoğan’ın İstanbul’daki toplantıda Kemal Kılıçdaroğlu’nu yuhalatması. Her iki olay da farklı kesimlerce “günün anlamına” pek aykırı bulundu, eleştirildi. Aslında kimsenin fazlaca inanmadığı ortak duygu ve düşünce çerçevesi illüzyonu bir kenara bırakılırsa, olup biten günün anlam ve önemine ters olmak şöyle dursun son derece uygun. Ne olduğu, neden olduğu bir yana, olandan nasıl sonuç çıkartıldığı farklı olunca “günün anlamı” da bambaşka hale geliyor. Dolayısıyla, günün ortak bir anlamı olmadığı için kimse bu anlamın dışına çıkmakla eleştirilemez veya herkes birbirini anlam dışında olmakla kolayca suçlayabilir. Pek çok vakada tekrar edilen zorlama birlik beraberlik görüntüleri, son yılların ikliminde daha kolay dikiş atıyor. Çünkü ne davet edenler, ne de katılanlar sahiden bir arada olmanın gereğine inanıyor, zorlama ve zorlanma bu resimlerin her noktasından sırıtarak bakıyor.
Erdoğan için 15 Temmuz’u Allah’ın lütfu haline getiren kuşkusuz sağlayacağı imkanlardı. Çok eleştirilmesine rağmen bazen başka konularda da yaptığı gibi açık sözlü biçimde olayın ne işe yarayacağını söylemekte sakınca görmemişti. Çok kuvvetli bir mağduriyet kalkanıyla içeride yüksek bir destek konsolidasyonu, dışarıda da ciddi saldırılara dirençli, güçlü liderlik görüntüsü. Pek çok yan faydanın yanında, muhalefetin hareket alanını sınırlama ve kendi tarihinin bir çok negatif kalıntısını temizleyecek bir sıfırlama da, diğer önemli başlıkları oluşturdu. Kağıt üzerinde kolay işleyecek bu avantajların yanında, OHAL ve KHK düzeniyle eşi görülmemiş ve çok zayıf bir dirençle uygulanabilen bir karşı saldırı imkanı da cabası. Çok hızlı ve etkili biçimde bu avantajlar ve hamle fırsatları da devreye girdi. Uzatılmış OHAL zemininde büyük bir tasfiye ve abluka uygulandı, o şartlarda yapılan bir referandumla da kalıcı bir sistem değişikliğine girişildi. Fiili uygulamalarla ilerleyen baskıların alanı genişletilirken, Bahçeli’nin girişimiyle bunlara yasal alt yapı sağlayacak büyük bir adım atıldı. Ancak bu hız ve şiddetle ilerlemek beklenen faydaların hepsini yaratmadı, Allah’ın lütfuyla gelen imkanların etkileri aynı hızda zayıfladı.
Darbe girişimiyle aynı yılda ve hemen ertesi sene referandum öncesinde yapılan kamuoyu yoklamaları, seçmen üzerindeki 15 Temmuz etkisinin beklendiği kadar güçlü ve kalıcı olmayacağının işaretlerini verdi. Bu yüzden, 15 Temmuz rüzgârının dolduracağı yelkenlerin, gelmekte olan seri krizlere yetecek direnci sağlamasından duyulan endişe, aceleyle referandum ve koşarak bir erken seçim gerektirdi. Her iki yoklamada da ortaya çıkan sonuçlar Allah’ın lütfuyla gelen dalganın çok mesafe aldırmadığını gösterdi. 2011 yılında tek başına yüzde 50 oranına çıkan iktidar, ittifakla bile bu seviyeden çok yukarı gidemedi. Abartılı medya taarruzu ve siyasi baskılara rağmen sağlam bir iktidar kalkanı imal edilemedi. Bir grup ulusalcı, Avrasyacı ile muhatap alınmayı kariyer haline getiren bazı simalar dışında taze destek üretilemedi. Yerel seçim sonuçlarıyla da artık destek katılaşmasından değil, hızlı bir çözülmeden bahsedilmesinin zamanı geldiği görüldü. 15 Temmuz iktidar için kuvvetli bir kaldıraç haline gelemedi, etrafında üretilen hikayeden de ne demokrasi bayramı, ne herkesi etkileyen anma günü çıktı.
Erdoğan yaptığı konuşmada, ekonomik krizden dış politikaya kadar bütün sıkışma alanlarından çıkış ve büyüyen çözülme tehlikesi için çekirdek tabanı sıkı tutma işini öne aldığının işaretlerini vermeye devam etti. Yerel seçimden sonra, özellikle de yeni parti girişimleri dolayısıyla hasarın çekirdek tabana bulaşması riski karşısında, bu ihtiyaç daha acil hale gelmiş görünüyor. Destek tabanını genişletme ve muhalefetin bir kısmını bloke etme konusunda hesap edildiği kadar fayda getirmeyen 15 Temmuz, bir milli gün havasından çok, iç motivasyon konusu olarak tazeleniyor. Bu yüzden de, Kılıçdaroğlu’nu yuhalatmak, sahte bir Türkiye ittifakı görüntüsünden daha işlevli, “ümmet” vurgusuyla daha uyumlu duruyor. Türkiye’nin hep birlikte sağladığı demokrasi direncini ve birlik fikrini öne çıkartmak yerine, yedi düvele karşı savaşan iktidara nankörlük edenlerden söz açmak daha işe yarar bulunuyor. 15 Temmuz’un uluslararası alanda dirençli ve sarsılmaz güç görüntüsü yaratma konusundaki etkisinin zayıflaması da, yeni bir meydan okuma görüntüsüyle dengelenmeye çalışılıyor. S-400 lobisinin etkili tazyiki ile geri dönüşü iyice zorlaşmış pozisyon, destek alanını genişleterek değil safları sıklaştırarak, hacmi değil yoğunluğu artırarak sağlanmak isteniyor.
İktidar ve Erdoğan için, “birlik ve beraberliğe çok ihtiyaç olan günler” değil, zayıflamayı dengeleyecek toparlanma zamanı. Muhalefet açısından da, “bize ne derler” baskısının nispeten azaldığı, endişelerin daha az abartıldığı bir dönem açılmış gibi. Bu durumda, kimsenin ortak bir 15 Temmuz’a ihtiyacı yok, aksine herkese kendi 15 Temmuz’u gerekiyor. Oluşması, yaşanması ve sonrası ortak olamayan bir vakanın birleştirici olması da mümkün değil ama ona yüklenen anlamla hala kullanışlı olabileceğini düşünenler var. Ancak daha üçüncü yılında güçlü bir ritüel olma vasfını kaybetmiş ve bütün resmi desteğe rağmen cılız bir etki yaratmış, zaten ilk etkisi de sınırlı ve kısa olan 15 Temmuz’dan yeni bir motivasyon çıkma olasılığının çok yüksek olmadığını gösteriyor. Artık sembolik çıkışlarla, retorik hamlelerle büyük etkiler ve yeni dalgalar üretmek, gidişatı tersine çevirmek o kadar kolay değil. Aynı şekilde pek çok alanda olduğu gibi bu konuda da, geçmişe referanslı ifşa muhalefetinin yaratabileceği yeni bir heyecan bulunmuyor. Aradan geçen üç yılın ardından 15 Temmuz, tarihin en kritik olayı veya asıl meseleyi saklayan mizansen diyenlere de fazla bir şey vadetmiyor
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025