Kemal CAN
Erdoğan’ın ve iktidara yakın medyanın, yoğunluklu gündem başlığı Suriye ve özellikle de “Fırat’ın doğusuna yapılacak operasyon” haline geldi. Zemin hazırlama açısından, kısa zamanda epey mesafe alındığı söylenebilir. Gündem istendiği gibi işledikçe dozu da giderek artırılıyor. Neredeyse her gün bu konuda konuşan Erdoğan, hâlâ sürmekte olan pazarlıklarda el büyütmek için, çıtayı her seferinde bir basamak yukarı taşıyor. ABD yönetiminden de geride süren pazarlıkları etkilemeye dönük kararlılık açıklamaları geliyor ama ABD basınında çıkan bazı yorumlar -mesela Washington Post- tersinin de mümkün olabileceği yolunda. Rusya ve Suriye’nin ihtiyatlı ve biraz da “keyifli” sessizliği sürüyor. Türkiye bir süredir çeşitli alanlarda ama özellikle de Suriye’de, açık bir çatışmayı göze almak istemeyen veya öncelikleri nedeniyle şimdilik bunu tercih etmeyen muhataplar karşısında kolay rauntlar kazanıyor. Şimdi de kendisini durdurmaya kalkmanın maliyetine katlanmak istenmeyeceğine güveniyor gibi. Erdoğan’ın “Suriye’de yeni bir evre” olarak tanımladığı Fırat’ın doğusuna yönelecek bir hamle için uluslararası alanda yeterli boşluk yaratabildiği düşüncesi, Ankara’da ağırlık kazanmış görünüyor. Görünenin veya beklentinin gerçekle ne kadar örtüşeceği ve kısa bir zamanda havanın değişip değişmeyeceğiyle ilgili sürprizler ise gizlendikleri yerlerde bekliyor olabilir. Yani “olacaklara sonra bakarız” yaklaşımı devam ediyor.
Meselenin -artık bu ayrım kalmadığı için- iç politikaya yansımasıyla ilgili ilk sondajlar da, benzer bir uygun zeminin oluştuğunu, en azından sağlanmasının pek zor olmadığını düşündürüyor. Bu konjonktüre, tahkim edilmiş Cumhur İttifakıyla hazırlanıldığı ve iktidarın savunmasında ağırlık merkezinin yine milliyetçilik olacağı artık açıklık kazanmış durumda. (Pazartesi günü medyascopetv’deki 5 Soru 10 Cevap’ta anlattıklarımı şuraya bırakayım). İktidar cephesinin -biraz da seçeneksizlikten- kendi krizine çare olarak düşündüğü dış politika (Suriye) hamleleri, seçimlerde oy desteği açısından pek işe yaramamış olsa da, muhalefeti paralize/pasifize etmekte hâlâ iş görür bulunuyor. Nasıl argümante edildiğine bakılmadan kabul gören güvenlik kaygısının yanına, konuyu -muhalefetin önüne itilmiş- Suriyeliler sorunuyla da ilişkilendirmek bu elverişliliği artırıyor. Operasyona “barış koridoru kurma” gibi içeriğinden epey uzakta bir isim bulduktan sonra, Suriyelilerin geri gönderileceği bir tampon bölge vaadi de eklenince, zaten pek olmayan muhalefet direnci iyice zayıflatılabiliyor. Üstüne Amerika’ya kafa tutma havası da hediye. CHP’ye yakın bazı isimlerin ve bazı yayın organlarının “Kıbrıs Barış Harekatı” benzetmesi yaparak, iktidara muhalefetin de desteğini alma önerileri yapmaları bu konuda bir gösterge sayılabilir.
İki seçimdir -aslında daha da uzun süredir- dış politika gerilimlerini iç siyasette kalkan olarak kullanma ve beka söylemi ile oy konsolidasyonunu sürdürme konusunda istediği sonuçları alamamaya başlayan iktidarın, seçenekleri çeşitlendiremediği için mevcutla devama zorlandığı ortada. Ancak bu meselelerin işe yarayıp yaramamasından bağımsız olarak, bu kadar kolay ve neredeyse aynı hazır kalıplarla kullanılmasına tavır geliştiremeyen, farklı duruş oluşturamayan muhalefet aktörlerine de bir şeyler demek gerekir. Sadece BOP eşbaşkanlığı, “Suriyelileri buraya siz getirdiniz” veya “Ümmet politikası” türünden suçlamalara yaslanarak muhalefet görevini geçiştiren bir dil, bu alanlarda yeni bir düşünme perspektifi açmadığı gibi, iktidarı da çok fazla rahatsız etmiyor aslında. Hatta bu argümanların her biri, iktidar tarafından kullanılan çarpıtmalarda malzemeye dönüşüyor. Muhalefetin bir kısmı iktidarın yapacağını iddia ettiklerinin doğruluğu yerine, yapmaya cesaret edip edemeyeceğini tartışmayı tercih ediyor. Bu yüzden iktidar, her yapabildiğiyle, gerçekte aldığı sonuçtan daha fazla bir kazanç elde etmiş görüntüsü yaratabiliyor. Suriye -bataklığına- derinlerine her girişte, Afrin’de, İdlip’de hatta S-400 olayında bile, hamle öncesinde ortaya atılan abartılı negatif senaryolar, hamle sonrası “yaptık işte, bir şey de olmadı” iddiasıyla kolayca karşılanıyor. Konu daha geniş bir zaman dilimi için, bütün nedensellikleri ve olası sonuçlarıyla tartışmaya açılamadığından, gündem sadece iktidarın elinde kalmaya devam ediyor.
Önümüzdeki günlerde ne ekonomik krizin, ne kilitlenen sistemin, ne yolsuzluk ve israfın, ne çevre talanının gündemde yer edinemeyeceği, parti girişimlerinden başka bir siyasi dile kadar yeni olan hiçbir şeyin kendine alan açamayacağı bir atmosfer oluşması olasılığı hiç küçük değil. İktidar sorunlarını çözdüğü, yeni çözümler bulduğu için değil, her şeyi aynı yapmaya devam etmeye hâlâ imkan bulduğu için böyle. İktidar kendini tekrar ederek kazanmaya alıştığı için, şimdi aynı tekrarın ürettiği krizin içinde sürükleniyor. Bu yüzden gücünü ve çözüm imkanını kaybediyor. Fakat yine aynı şeyleri yapmaya devam ederek zaman kazanabiliyor, aynı zemini muhataplarına kabul ettirebiliyor. Bu tablo, kendisiyle Türkiye’yi eşitleyen iktidarın, kendi krizini memleketin ortak çöküşüne çevirebilmesine de neden oluyor. Seyretmeye devam eden veya müdahale edemeyen herkes de bu değirmene su taşıyor. Bir süredir gündem kurma yeteneğini de kaybetmiş olan Erdoğan’a, Suriye başlığında yeniden açılıyor gibi görünen alan buna önemli örnek. Çok önemli değişimler yapacağı iddia edilen Erdoğan’ın yenilik yerine tekrara sarılması ve böyle sonuç alabileceğine inanması bu yüzden. Belki bir yenilik/değişiklik olarak, AYM kararında görüldüğü gibi, eskiden her şeyi şahsen üstlenen ve gidilecek yönü bizzat işaret eden Erdoğan’ın, bu anlamda biraz geri çekilip gücünü yaymaktan kaçınmaya başlamasından bahsedilebilir. Erdoğan, gündemi belirleme gücünü yeniden kazanmak için, ilgi alanlarını biraz sınırlayarak tekrarlara daha fazla odaklanacak gibi görünüyor.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025