Kemal CAN
Türkiye, bütün yıla yayılan yerel seçimle geçirdiği 2019’u hem olanın idrak zorlukları hem de yaşananın devamına ilişkin merakla geçirdi. Galiba geniş bir çevredeki –hem iktidar hem de muhalefette– tereddütlü hava devam ediyor. Bu yıl veya gelecek yıl seçim olup olmayacağı sorusu da, hem tedirginliği hem heyecanı taze tutuyor. Siyasetin “yurt dışı seyahati” ne kadar uzatılırsa uzatılsın, içerdeki hareketlenmenin fazla beklemeye niyeti olmadığı açık. Bir süredir iktidar açısından geri döndürülemez bir sürecin işlemeye başladığını –elbette başkaları tarafından da söyleniyor- yazıyorum. Bunun yeni başlamadığını ama epey yavaş ilerlediğini düşünüyorum. Çünkü siyasi tabloyu değiştirecek dinamiklerin, sonuç üretmeden önce süresi ve derinliği değişen bir “birikme” dönemi var. Bazen kolay kolay değişmeyecekmiş gibi görünen siyasi kilitlenmenin bizzat kendisi ve güçlü görünen aktörlerin bildik tutumları bu hızı beklenmedik biçimde artırıyor.
AKP döneminde ekonomik durumu nispeten iyileşmiş, kendini yeni orta sınıf olmaya aday hissetmiş kesimler giderek daha çok zorlanıyor. Kendileri için hissettikleri minnet duygusunun, çocukları için tekrar edemeyeceğini görmek zorlu bir ikilem. Bu ikilemi yine de iktidar lehine zorlayacak olanlar açısından da durum parlak değil: Bazı araştırma ve gözlemler, muhafazakar kesimde siyasi sürükleyiciliğin ebeveynlerin elinden kaydığını gösteriyor. Kentli ve genç seçmendeki belirgin erimeyle giderek taşraya çekilmek, iktidarı “geleceksiz” bırakıyor. Besim F. Dellaloğlu, GazeteDuvar'daki “Nasıl oluyor da bu işler böyle olabiliyor?” başlıklı yazısında, (Besim Dellaloğlu) Türkiye’nin hızla değiştiğini ve AKP liderliğinin bunun gerisinde kaldığını ifade ediyor: “Her şey değişirken siz sabit kalırsanız, eskiden ne deseniz ne yapsanız kazanırken, şimdi ne deseniz ne yapsanız kaybedebilirsiniz.”
Kaybetmeyi de tek başına beceren iktidar
İktidar aleyhine işleyen ekonomik ve toplumsal dinamikler yanında, gündelik siyasette ve siyasetin algılanış biçiminde de ciddi yaklaşım değişiklikleri izleniyor. Mesela artık siyasi değişim olasılığı, muhalefetin yeteneği üzerinden değil iktidarın imkanlarına göre değerlendiriliyor. Bu konudaki dönemeç, 7 Haziran 2015 seçimleriydi. Söz konusu tarih, AKP’nin tek başına iktidarı kaybetmesi yanında, Erdoğan’ın popülaritesinin de en düşük seviyeyi gördüğü nokta olmuştu. Metropoll Araştırma’nın “Türkiye’nin Nabzı” ölçümlerinde, Erdoğan’ın görev onayı için 7 Haziran 2015’de 58.6 “onaylamıyorum” diyordu. İşte o tarihten itibaren siyaseti biçimleyen ana soru değişti. “Beka stratejisi”, bunun iktidar seçmenini de rahatsız eden kaba ve abartılı itirafı sayılabilir. Her alanda zorlanmaya ayak diremekten başka cevap üretemeyen iktidar, belki pek de fark etmeden siyasi performansını tartıya açmış oldu. Daha önce muhalefetin kapasitesini oylatırken, şimdi kendi dayanma gücü test ettiriyor.
İktidarın, diğer aktörler ve harici gelişmelerin fazla katkısı olmadan başına açabildiği belalardan bir diğeri de, inat mecburiyeti. Savunma stratejileri ve siyasi proje kıtlığı, zorlama karşıtlık üretme veya her durumu bir inatlaşmaya dönüştürme zorunluluğu yaratıyor. Dış politikadan çılgın projelere, ekonomiden sistem sıkıntılarına kadar her alanda bir meydan okuma icat etmek, rahatsız olan kesimleri genişletiyor. İktidar, bu mecburiyet yüzünden pek çok meselede, halkın ve hatta kendi tabanının eğilimlerinden bile uzağa düşüyor. Türkiye’de sağ popülist dil, çok kullanışlı bulduğu “halktan kopukluk” argümanını ağırlıklı olarak kültürel-dinsel bir alanda tuttu. Kalabalıklarla uyumlu görüntüyü veya kalabalıkları kendine uydurabilme yeteneğini uzun süre başarıyla kullanan AKP, muhalefetin halktan uzaklığını göstermek için kültürel karşıtlık eksenine sürdüğü her meselede, artık siyasi olarak kendisinin halktan uzaklaşması tehlikesiyle yüz yüze.
Nereden baksa, nereye baksa başka kafa
Son iki seçim öncesi ve sonrasında gündeme taşınan temel meselelerin siyasal desteğine bakılınca resim daha net görülüyor. Ekonomide yaşanan sorunların önemi konusunda, iktidarın seçmenle ne kadar ayrıştığını daha önce anlatmıştım. Beka davasının gördüğü siyasi destek için de, yerel seçim sonuçlarına bakmak yeterli. 2019’da zirve yapmış olan dış politika hamlelerindeki duruma da bir göz atalım: Metropoll anketine göre Libya teskeresine karşı olanların oranı yüzde 49.7, destekleyenlerin oranı 37.7. İstanbul Ekonomi Araştırma anketinde de, Libya’ya asker gönderilmesin diyenler yüzde 58. Suriye harekatı için Konsensus’un Ekim araştırması, “Barış Pınarı”nı destekleyenlerin oranını %44,6 olarak veriyor (sonraki aylarda düşmüş olması kuvvetle muhtemel). Bütün batı karşıtlığı gürültüsüne rağmen Türkiye’nin yüzde 53.7’ü AB’ye üye olunmalı diyor, AKP’lilerin de yüzde 52.8’i (Metropoll).
Diğer alanlarda da benzer bir tablo izleniyor. SODEV’in Haziran anketine göre, AKP’lilerin yüzde 26,2’si yargının bağımsız olmadığını, yüzde 16,1’i yargıya güvenmediğini söylüyor. AKP seçmeninin yalnızca yüzde 50.6’sı yargının bağımsız olduğu inancında. Sosyo Politik Saha Araştırmaları Merkezi’nin, Aralık ayında 10 bölge ilinde yaptığı ankette yüzde 69.9 kayyım atamalarını desteklemediğini söylüyor. Belki en çarpıcı sonuçlardan biri “başkanlık sistemi” konusunda. İktidara çok uzak olmayan MAK Danışmanlık’ın rakamlarını verelim: “Başkanlık sistemini başarısız diyenler yüzde 53, başarılı bulanlar yüzde 37. Başkanlık sistemi kalsın veya revize edilsin diyenlerin toplamı da sadece yüzde 37. Metropoll’ün son medya anketinde AKP’lilerin yüzde 35’i medyadan memnuniyetsiz. Son olarak bir de Kanal İstanbul rakamı verelim: İstanbul Ekonomi Araştırma anketine göre, bu projeye ihtiyaç var diyenlerin oranı 42.3.
Seçmenin oyunu alıp onayını alamamak
2017’den itibaren her yıl sandıkta ve yapılan araştırmalarda, iktidar yüzde elli bandında ölçüldü. Ancak aynı döneme damgasını vuran ve iktidarın abartılı biçimde abandığı istisnasız her meseledeki siyasi destek ise, bu seviyenin hayli altında. Çok kaba bir ortalamayla, ekonomideki yaklaşımından dış politikaya, sistem inadından hukuktaki tutuma kadar, iktidarın zorladığı iddialar/projeler/hamleler yüzde 40 eşiğinde dolanıyor. Yine parti seçmenleri bazında kaba bir genellemeyle, iktidar seçmeninin yaklaşık dörtte biri, iktidarın yaptıklarını veya önerilerini onaylamıyor denebilir. Metropoll ve KONDA’nın araştırmalarında, ağırlıklı olarak iktidar seçmeninden kayanlarla oluşan kararsızlarda ciddi artış görülüyor. İktidar seçmeninin yaklaşık dörtte birinin gri alana kaydığı anlaşılıyor. Yukarıda yaptığım kaba genellemeyle uyumlu bir rakam. MAK’ın son araştırmasında, AKP seçmeninin yüzde 40’nın yeni parti ihtiyacından bahsetmesi de –ki bu bütün partiler içinde en yüksek oran- ciddi bir potansiyeli gösteriyor.
Yüzde elliyi koruduğu iddia edilen iktidarın, hiçbir politik iddiasına yüzde kırkın üzerinde destek sağlayamaması, herkesin kafa yorması gereken bir durum. Böyle bir tablonun, iktidar -en azından siyasal rota- değişikliği yaratamaması, elbette öncelikle muhalefetin meselesi olmalı. Fakat iktidar penceresinden bakıldığında da, yenilenen İstanbul seçimi ve kayyım hamleleriyle epey hasarlanmış “milli irade” argümanını kaybetmenin üstüne bir de “halktan uzağa düşmek”, hafif atlatılacak bir sorun gibi durmuyor. Yerel seçimler, kimlik desteğinin eskisi kadar sert olmadığını, siyasi desteğin daha önemli olabileceğini gösterdi. 2020’de sahne alacak yeni partilerin bu yapacağı hamleler, belirleyici olacak gibi görünüyor. İktidarın en önemli sürükleyicisi Erdoğan etkisindeki zayıflama eğilimi de durumu kritikleşiyor. Metropoll’un araştırmasına göre 15 Temmuz 2016’dan (Darbe) bu yana Erdoğan’a destek yüzde 67,6’dan 43,7’ye düşmüş. Üç kişiden biri gitmiş. Bir kişi daha gitse, 7 Haziran 2015’in dip seviyesi görülecek. AKP’nin kendi oyu zaten 2002 düzeyine yaklaşmış durumda. Çatlama erime gibi kavramlarla AKP tabanında oluşan hareket açıklanmaya çalışılıyor. Ama belki de çatlayıp kopan taban değil tavandır.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025