Kemal CAN
Dünya Sağlık Örgütü Başkanı, son yaptığı basın toplantısında korona salgınıyla ilgili acil ihtiyacı üç kere tekrar ettiği tek bir kelime ile özetledi: Test, test, test. Salgın için alınacak önlemler, sağlık sisteminin hazır hale getirilmesi, kayıpların azaltılması yanında, durumu tam olarak anlamanın tek yöntemi olarak daha fazla ve güvenilir test yapılması gerekiyor. Olayın geldiği düzeyi anlamak, nereye doğru gideceğini görmek, kapasiteleri gerçeğin duvarına çarpmadan ölçmek için tek ve geçerli araç: Test. Bazı Avrupa ülkelerinden biraz daha erken harekete geçerek bazı önlemleri hayata geçiren ve şimdilik vaka sayısı az görünen Türkiye, salgın konusunda “kötü yönetim” örnekleri arasında sayılmıyor. Gerçi sadece umre rezaleti bile bu konudaki sicili bozacak kadar veri sunuyor. Meselenin test tarafında da durum pek parlak değil. Kaç kişiye ve nasıl test yapıldığının açıklanmaması ve test merkezlerinin çoğaltılmaması, gerçek durumu anlamayı zorlaştıran bir kapalılık. TTB’nin yaptığı uyarılar ve işaret ettiği endişeler de ağırlıkla bu noktada toplanıyor. Sağlık Bakanı’nın yaptığı açıklamaya göre testlerin yaygınlaştırılması konusunda artık biraz daha hızlı hareket edilecek gibi. Meselenin tıbbi tarafındaki testlerin önemi ortada. Fakat bütün dünya olarak girdiğimiz testler Covid 19 kitlerinden ibaret değil.
Neredeyse yüz yıldır böyle veya benzeri bir durumla karşılaşmamış olan dünya, sadece bir salgınla değil bunun ortaya çıkarttığı ve çıkartacağı bütün gelişmelerle çok boyutlu bir sınavdan geçiyor. Tek tek insanlar, düşünme biçimleri, aklın-bilimin-vicdanın sınırları, alışkanlıklar, iktisadi-politik tercihler, siyasal otoriteler, sistemler, ulusal ve uluslararası ortak zeminler hepsi birer birer tartıya çıkıyor. Çok bildik bir hakikat bir kez daha kendisini dayatıyor: Zor zamanlar, belalar, musibetler gerçek “karakterleri”, yeteneklerin sınırlarını açığa çıkartıyor. Fıtrata, mantaliteye, niyetlere ve yapısal yetersizliğe bağlı zaaflar görünür hale geliyor. İnsanların en rasyonel, en gerçekçi hatta en külyutmaz akıl yürütme iddialarıyla varabildikleri en akıldışı sonuçlar ortalığa dökülüveriyor. Her şeyi yönettiğine inanılan dev güçlerin, her alanı kontrol edebildiğine inanılan fazlasıyla organize yapıların bile fena halde çuvalladığı tablolar yaşanıyor. Kimsenin, hiçbir ülkenin tek başına kurtulması mümkün olmayan bir sorun konusunda, birlikte davranmakta, birbirini düşünmekte nasıl zorlanıldığının çeşitli görünümlerini izliyoruz. Dünya, insanlık, uluslararası toplum ve sivil toplumdan devlete örgütlenmiş siyasi alanın bütünü, yüzyıldır hiçbir ortak sorunu çözme becerisi gösterememesinin hakkını yine veriyor.
Devletlere, siyasi liderlere, uluslararası organizasyonlara girmeden önce bireysel algı testlerine bir bakalım. Bu salgın vesilesiyle, yapay zekanın etkileri yeterince tartışılmadığı için hayıflanılırken, ortalama zekanın sorunlarını henüz halledememiş olunduğu gerçeğiyle yüz yüze kalındı. Basit gerçeklerin, sıradan çıkarımların ve bunlardan üreyecek “normal” –olması gereken- davranışların yaratılması konusunda ne kadar zorlanıldığı ortada. Bunun çok çarpıcı örneklerinden biri KONDA tarafından yapılan araştırma. Araştırmaya göre Türkiye’deki insanların yüzde 85’i doğru önlemleri biliyor. Ancak önlemleri uygulayanların oranı yüzde 55. Bu iki rakam arasında koskocaman bir “neden” sorusu var. Ne cahillik, ne bilinçsizlik, ne tevekkül, ne sakinlik bu saçmalığı açıklayabilir. Birileri doğru olanı biliyor ama yapmıyor. Birilerinin öleceği bilgisi, onlardan biri olmadığını düşünlerce önemsenmiyor. Aslında bu durumu bu araştırma yapılmamış olsa da yaşananlardan görmek mümkün. Kötü İtalya deneyi, Macron’un sitemi ve gündelik hayatta karşımıza çıkan yüzlerce örnek. Diğer insanları düşünmenin, biraz sorumlu davranılmanın bu kadar zor anlaşılması, anlatılması virüslerle mücadeleden bile karmaşık görünüyor.
Sağlık bütün dünyada epeyce uzun bir süredir “kişisel tüketim” başlığı etrafındaki iktisadi –ticari- bir meseleye dönüşmüştü. “Sağlıklı yaşam” sadece tıp sektörüyle sınırlı kalmayan kocaman pazar haline gelirken, sağlıklı kalmak herkesin kişisel sorumluluğuna bırakılan hatta ancak satın alınabilen bir şeye dönüştü. Tıpkı eğitim, güvenlik hatta mutluluk gibi, sağlıklı yaşam da alınıp satılan mallar (ilaçlar, hizmetler, ürünler) üzerinden temin ediliyordu. Bunun bilgi karşılığı da pop starlar gibi ün kazanan danışmanlar, uzmanlarla ve hemen her yıl birbirini yalanlayan mucize reçetelerin resmi geçidiyle süren “akıl pazarı” tarafından sağlanıyordu. Satılan ürünler, ilaçlar ve akıllar ile sağlıklı olmayı kendi sorumluluğuna almış post-modern insan, ortalama ömrün uzaması ve “yaşam kalitesinin” artması sayesinde, sağlığın kamusal bir sorumluluk olduğunu düşünmeden, sağlıklı olmanın imkanlarından kopan dev kalabalıklara aldırmadan, mutlu mesut devam etti. Bugün bütün ülkelerin ve insanların tosladığı salgın felaketi, bu mantıksal kopuşun yarattığı şaşkınlığa ve ne yapacağına bilmezliğe yol açıyor. Sırasıyla sistem, devletler ve insanlar kendi dışında gördükleri –veya dışarda bırakabileceklerine inandıkları- “ötekilerle” sandıklarından çok daha fazla bağlı olduklarını unutmanın, kamusal-kolektif refleksleri kaybetmenin ağır bedeliyle yüz yüze. Bu anlamda Covid 19, küresel göç ve iklim felaketi olarak tekrar gelecek olanın fragmanı gibi.
İnsanların düşünme biçimini şekillendiren sistemin, siyasi önderliklerin, dönem ruhunun ve ulusal-uluslararası organizasyonların testi de bekleneceği gibi hiç parlak değil. Bugün salgının merkezi haline gelen Avrupa kendi başına çok çarpıcı bir örnek. “Memnunların” siyasi, ekonomik ve zihni ortaklığı olarak pazarlanan AB, uzun bir süredir ciddi zaaflarıyla bütün iddialarından birer birer geri düşüyordu. Ancak korona Avrupa’nın herhangi bir ortaklığı ifade etmediği gerçeğinin son çivisini de çakmak üzere. Salgına karşı mücadelenin koordinasyonunda ve zorlukta gösterilebilecek dayanışma konusunda çok kötü bir sınav veriliyor. Bütün ülkeler kendi başlarına kalmış durumda ve bazen birbirlerinin önlemlerini de bozacak uygulamalara, derin bir koordinasyonsuzluğa imza atıyorlar. Çin’den, Küba’dan gelebilen destek, üye ülkeler arasında olmadığı iddia edilen duvarlara çarparak geçemiyor. Ekonomik önlemler, yangında kurtarılacaklar konusunda gösterilen hız, salgınla mücadeledeki siyasi önderlik için tekrarlanamıyor. Siyasi önderlik meselesinde ABD örneği üzerine bir cümle harcamaya bile gerek yok herhalde. Türkiye’de de -yönetsel performans konusu da tartışmalı olmakla birlikte- toplumsal-siyasal önderlik konusunda derin bir boşluk mevcut. Kaç çocuk yapılacağından, sigara paketlerinin üzerine attırılan imzalara kadar yayılan müdahale iştahı ve toplumun yarısını diğer yarısına hasım yapma çabası, zorluk anlarında kanaat oluşturma inisiyatifi ve sorumluluk almıyor. Hatay valisi ya da bakanın öne sürüldüğü idari rol devreye giriyor.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025