Kemal CAN
Korona salgını önlemlerinin gevşetilmesini içeren “normalleşme” planı önceki gün açıklandı. Normalleşme adımları bazı tıp uzmanlarının uyarılarına rağmen beklenenden biraz daha hızlı devreye girecek gibi görünüyor. Daha önceki önlemlerde, uygulamalarda olduğu gibi öncelikler meselesi yine hayli sorunlu: Örneğin parkları yasaklı tutarken AVM’leri açmak gibi. Önce satışı yasaklanan, sonra takılması mecbur edilen ama temin edilemeyen ve dağıtılamayan maskenin gecikmeli “özgürleştirilmesi” gibi. Olup olmayacağı belirsiz turizm sezonu erken başlasın diye üniversite sınavını öne çekip öğrencilerden alınan tepkilerin ardından “ama sınav kolay olacak” demek gibi.
Neyse, bütün bu yalpalamalara rağmen “normalleşme” ihtimalini duymak, sonuçlarıyla ilgili endişeler bâki kalsa bile bir rahatlama getiriyor. Umarız tehlikeli bir rahatlamaya neden olmaz bu. Diğer yandan bizzat Erdoğan tarafından açıklanan “normalleşme” planının sunumu sırasında, bir süredir büyük hız kazanmış olan bildiğimiz “siyasi normalin” tuhaf dilinde, pek bir değişme olmayacağı net anlaşıldı. Erdoğan, “normalleşme” konuşmasında bile yine CHP’ye yer ayırmayı başardı. Ayırdığı yerin son derece ağır ifadeler içeren pek hayırhah olmayan bir yer olduğunu söylemeye gerek yok.
Tamamen anti-politik bir içerik kazanmış “siyasetin”, “yeni normal” olarak sunulan anormalliklere ara vermesini beklemek, dev salgınla yaşamaya alışmaktan daha uzak bir ihtimal olarak duruyor. Anti-siyaset rüzgarı, siyasetin kesin katli sınırına doğru –failleri ve mağdurlarının ortak katkılarıyla- hızla ilerliyor. Hem iktidardakilerin hem muhalefetteki kimi kesimlerin; “sonucu belli, sonucu geçersiz, sonucu önemsiz, sonucu garantilenmiş, sonuç alınamaz” şeklinde etiketleyerek üzerinde tepindikleri seçime (sandığa) sıkışmış aritmetik direnç dışında pek siyaset alanı kalmadı.
Medya ve sosyal medyanın trolleşmesi yeterli gelmeyip daha açık kısıtlama, engelleme istendiğinin işaretleri de artıyor. Medyada kontrol altında olanların seviyesi, direnmeye çalışanların imkanları hızlı düşüş yaşıyor. Her alanın, her kavramın, her kurumun, her kesimin hareket alanı daraltılıyor; bu da yetmiyor tamamen ilga/imha adımları –en azından tehditleri- peş peşe geliyor. Uzun bir süredir tahribat yaşayan ve yaşatan yargı için de durum ağırlaşıyor. Ali Topuz “Anti-hukuk günlerinde yeni yargı” yazısında* şöyle diyordu: “Siyaset ilga edilirken yargıya biçilen görev siyasetin boğulmasıdır. Bu hukukla olamayacağı için anti-hukuk öne çıkıyor.”
Temel ve evrensel hukuk normlarını hiçe sayan yasalar, zorlama mevzuat değişiklikleri, kural dışı uygulamalar, alışılmadık usul ihlalleri ve hukuk dışı kararlarıyla yargı, “adaletle” bağını kestiği gibi yürürlükte olan kanunların bağlayıcılığını da dikkate almaz hale geldi. Yargı, siyaseti boğmaya çalışırken beraber dibe doğru ilerliyor. Örneğin gazetecilerin tutukluluğa itiraz duruşması kendilerine ve avukatlarına haber verilmeden (barodan avukat istenerek) ve “gizlice” yapılıveriyor. Elbette çıkan sonucu söylemeye bile gerek yok. Tıpkı daha önce Gezi Davası’nda tanığın gizlice “bilinmeyen” bir yerde dinlenmesinde olduğu gibi.
Soruşturmalar, gözaltı kararları ve tutuklamaların talimatla –hatta sosyal medyadan yapılan paylaşımlarla- yapılması artık inkar edilen bir şey olmaktan çıktı. “Tak diye gelen emri şak diye yapan” yargı, yeni sistemin “etkili yönetim” açısından övünç kaynağına dönüştü. Gündelik dildeki pek de saygın olmayan “çektiririm karakola” sözünün en sakil uygulamalarına tanık oluyoruz. Anti-hukuk fiilî bir uygulama pratiği olmanın yanında yasama utançları olarak meclisin siciline de ekleniyor. Geçtiğimiz günlerde meclisten çıkan infaz düzenlemesi kılığındaki kısmi ve adaletsiz af bunun zirve örneklerinden biri.
Bugün (6 Mayıs 2020) Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu, İnfaz Yasası’yla ilgili itiraz başvurusunu görüşecek. Hukuksal ve anayasal çok ciddi sakatlıklarla malul düzenlemenin, tarihin yargılamasına kalmadan önce düzeltilmesi için son fırsat. Haksız yargılama ve tutuklamalar nedeniyle hukukları zaten çiğnenmiş insanların, yaşam haklarını ellerinden alabilecek vebalden kurtulmanın son imkanı. Anti –hukuk ikliminde yargı kurumlarının hiç olmazsa şekli bir direnç takati kalıp kalmadığının son işareti belki. Mecliste çokça tartışıldı, sivil toplum örgütleri, hukuk uzmanları, sesini duyurabildiği kadar kamuoyu itiraz etti, vicdanı olanlar sessiz kalamadı ama durdurulamadı.
Şimdi AYM’nin önünde ve artık her alanda karşılaştığımız soru yine gündemde: Liyakat mi sadakat mi belirleyici olacak? Bu kritik eşik öncesinde biri eski AYM hakimi, biri eski AYM raportörü, bir diğeri AİHM yargıcı olan 11 seçkin hukukçu bir bildiri yayınladılar. Emekli AYM üyesi Ali Güzel, Prof. Dr. Cem Eroğul, Prof. Dr. Ergun Özbudun, Yrd. Doç. Dr. Kerem Altıparmak, Prof. Dr. Köksal Bayraktar, Prof. Dr. Oktay Uygun, Prof. Dr. Osman Can, Prof. Dr. Ozan Erözden, Dr. Rıza Türmen, Prof. Dr. Rona Aybay, Prof. Dr. Yaman Akdeniz Anayasa Mahkemesi’ne çağrıda bulundular:
“Özel af mahiyetinde düzenlemeleri barındıran bu yasada belirli bazı suçların yanında, muğlak terör örgütü üyeliği, yardım ve propaganda suçlamaları gerekçesiyle, gerçekte düşünce açıklamaları, kolektif özgürlük eylemleri veya basın faaliyetleri nedeniyle yargılanıp mahkûm edilen kişilerin başta ifade özgürlüğü ve adil yargılanma hakkı olmak üzere anayasal hakları yok sayılmıştır (…) Çıkarılan yasa, infazda eşitliği gözetmemiştir. Aynı cezayı alan iki hükümlüden biri, suçunun türü nedeniyle infaz yasasındaki koşullu salıverme ve denetimli serbestlikten yararlanıp tahliye olurken, başka bir gruptaki hükümlü cezasını çekecektir ki, bu durum Anayasa’nın 10. Maddesindeki eşitlik ilkesine, 2. Maddedeki hukuk devleti ilkesine ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 14. Maddesine aykırıdır (…) Anayasa Mahkemesi’nin bu yanlışlıkları, denetim yetkisi ve özgürlükler lehine yorum imkânları çerçevesinde düzelteceğine inanıyoruz.”
Hukukun üstünlüğü endeksinde 128 ülke içinde 107’nci sıraya gerilemiş Türkiye’de, yüksek mahkemenin, iktidarın sipariş alarak hazırladığı “anti-hukuk”un zirve hamlelerinden birini düzeltmesini beklemek boş bir hayal midir? Siyaset, hukuk, toplumsal vasat, medya veya kültürel zemin gibi hemen her konuda, yaşanan olumsuzluklara, hayret uyandırması gereken gelişmelere ilişkin çok sık karşılaşılan bir tepki var: “Ne bekliyordunuz? Niye şaşırıyorsunuz?” Bu tepki, zaman zaman doğal bir serzenişin sınırlarını aşıp, iktidarda olanların “yeni normal” olarak dayattıklarını kabullenmenin bir başka yüzünü oluşturuyor: “Hukuk mu dediniz? Siyasetten bahsedilebilir mi? Medya mı kaldı?” Hak, özgürlük, adalet ve eşitlik talep etmek, talep etmekten vazgeçmemek, bunlara yönelen her saldırı için hayret ve itiraz etmek kabul ettirilmek istenen “normale” teslim olmamakla mümkün.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025