Kemal CAN
Son yılların en dayanıklı gündem maddesi, Peker videoları. Haftalardır birincilik sırasını kaptırmadan devam ediyor. İlginin düşmeyip giderek arttığı seri, çok yüksek izlenme oranları yakalıyor. Açtığı tartışmalar ve artçı şoklar, saçak saçak çeşitli alanlara yayılmaya devam ediyor. Bu yüksek ilginin yanında, yarattığı sonuçlar, açtığı tartışmalar açısından da çok etkili olmaya devam ediyor. Üstelik, iktidar tarafından yayılan kulislere inanırsak bizzat Erdoğan tarafından “ilgilenmeyin” talimatı verilmiş olmasına, muhalefet aktörlerinin (ana akım) son derece mesafeli tutumlarına rağmen oluyor bunlar. Daha önce Susurluk’ta olduğu gibi yoğun bir medya ilgisi ve kurumsal müdahalelerden eser olmamasının negatif etkisini de not etmek gerekir.
Bu gündem içinde ortaya saçılan bilgiler, açığa çıkan ilişkiler, dehşetli gerçekler, kuyruklu yalanlar, karanlıkta kalanlar, gözümüzün önünde olup bitenler tekrar tekrar tartışılıyor. Herkesin bildiği sırlar, özel çabalarla sokuldukları zarfların dışına, uzak tutulduğu bağlamların içine sızarak yeniden konuşuluyor. Kurulan, bozulan ilişkilerin sadece bizim görebildiğimiz yüzünün değil, kendi aralarındaki bağların da ne kadar karanlık olduğu, ruh gibi yakın olduğu düşünülenlerin nasıl gözlerini kırpmadan birbirini kandırabildiğini, harcayabildiğini seyrediyoruz. Bu yüzden video gündeminin en kalıcı etkileri ilişkiler zemininde ortaya çıkıyor, galiba böyle devam edecek. Bütün bu karmaşık ve sorunlu ilişkiler trafiğinin merkezinde ise Erdoğan var.
Sedat Peker, daha ilk videosundan -hatta son seriden daha öncekilerden- itibaren, çemberin merkezinde kimin olduğunu hep işaret etti. Ona yüklediği merkezi rol, ayrıcalıklı konum, daha sonra anlattığı bütün hikayelerle çemberin Erdoğan etrafında giderek daralmasına yol açtı. Peker’in tetiklediği, iktidar içi çok taraflı güç mücadeleleri alenileştikçe hemen herkes bu sarmala dahil olmaya başladı. Erdoğan’dan kendisini arkalamasını isteyenler, Erdoğan’ı kendisinin koruduğunu-kurtardığını iddia edenler, birbirlerini Erdoğan’a kurulan kumpasın parçası olarak suçlayanlar, açıktan minnet duyanlar, örtülü sitem yollayanlar koptu geldi. Erdoğan, iddia edildiği gibi “ilgisiz kalın” diye bir talimat verdi mi bilmiyoruz ama kendisinin çok sınırlı bir ilişki kurduğu da açık.
Sorun adresi olarak hep başkaları gösterilse bile çözüm merkezi diye işaretlenen Erdoğan, çemberin merkezinde giderek daha fazla sıkışıyor. Peker bir sonraki videoya randevu verdi ama son yayınındaki iki meseleyle bunun altını kalınca çizdi. Herkesin bildiği sır haline gelen Suriye’ye giden silahlar olayında, doğrudan Erdoğan ile ilişkili Sadat’ın, Beştepe bürokratlarının ve ailenin etkisi artık bir ima olmayıp çok açık bir bilgi olarak ortaya konuyordu. Suriye meselesinin gölgesinde kalan diğer örnek Libya ise daha da çarpıcıydı aslında. Peker, Libya Hükümetinin önüne konulan müteahhitler listesini kimin belirlediğini açıkça ifade etti. Bu iki olay, uluslararası sonuçları olan hamasetin arkasındaki çıkar çarkını ama daha önemlisi onun merkezini gösteriyordu.
Bir süredir muhalefetin başarılı ataklarında öne çıkan bütün başlıklar da doğrudan Erdoğan’ı işaret ediyor. Mesela “128 Milyar nerede” kampanyasının sorusu, herkesin doğru biçimde algıladığı gibi, Erdoğan’a soruluyordu. Erdoğan, Merkez Bankası rezervlerinin eritilmesi kararından, ya verdiği talimatlarla ya da ne yaptığını takip etmediği damadı dolayısıyla sorumlu tutulduğu için o pankartlar indirildi. Herkes bu sorunun önünde ve arkasında “damat nerede” dendiğinin de farkında. “Deprem paraları nerede”, “aşı nerede” sorularında olduğu gibi. Ancak daha önemlisi, anketlerde çeşitli sorun başlıklarıyla ilgili Erdoğan’ın giderek daha çok sorumlu tutuluyor olması. Bu işaret, sadece Erdoğan’a kesinlikle oy vermeyecekler sayısının artıp, rakiplerinin birer birer onu geçiyor olmasından değil, sorunların ağırlıkları, nedenleri ve çözüm umudu seviyelerinden.
Erdoğan uzunca bir süredir, doğrudan kendisini sıkıştırabilecek sorunlara, onunla bağı gayet açık olan pek çok meseleye, hayli mesafeli duruyor veya çok geç devreye giriyor. Yerel seçimden sonraki süreçte, bu şaşırtıcı durum çok belirgin hale geldi. Çok çeşitli spekülasyonlara neden olmakla birlikte bunun bir inisiyatif kaybının sonucu olduğunu hiç düşünmüyorum. Çünkü bu kadar uzun bir süre böyle bir sürüklenme ne Erdoğan’ın fıtratına ne bu iktidarın yapısına uygun. En çarpıcı örneklerden biri, damadını görevden affetmesinin ardından haftalarca konuşmamış olması. Salgın yönetiminden ekonomik kriz gündemine, dış politikada anormal manevralardan reform iddialarına kadar iğneli meselelerde Erdoğan, önceden görülmemiş suskunluk evreleri geçirdi.
2018 seçimi geçildikten sonra, ekonomi ve dış politika konjonktürünün -derinliği ve takvimi belirsiz- sıkıntılı bir süreç yaratacağı kesinleşti. (Hatta seçmene karşı bir tür şantaj gibi kullanılmıştı ve kısmi bir katkısı olmuştu) Bu nedenle 2023 hedefli strateji, iktidarın taşıyıcı unsurlarını, kaçınılmaz olan hasardan koruyacak önlemlerle şekillendirildi. Beka söylemine yaslanan saldırgan savunma ve güç konsolidasyonu yanında, siyasal destekte kritik öneme sahip Erdoğan’ın da derinleşecek sorunlardan uzakta tutulması önemliydi. Ancak bütün göstergeler, saklanamayan sorunlar ve açığa çıkan krizler, bu stratejinin pek işlemediğini gösteriyor.
Şimdi bu göstergeler çerçevesinde, muhalefetin uzun zamandır “yararsız” bulduğu ve uzak durduğu “Erdoğan karşıtlığı” meselesini yeniden değerlendirmeye alması gerekir. “Erdoğan karşıtlığı seçmeni etkilemiyor” görüşü, pek çok uzman tarafından ileri sürülen haklı bir eleştiri. İki ana argümana dayandırılıyor: Bir, kimlik politikası ve kutuplaşmayı besleyerek siyasal kilitlenmeye yol açıyor. İki, iktidar alternatifi olmak için, ne yapacağınızı söylememiş, negatif siyaset yapmış oluyorsunuz. Ancak bu eleştiriler, “karşıtlığın” nasıl bir içerikle ele alındığıyla ilgili. Eğer bir liderin temsil ettiği şeyi, kendi iddiasındaki bir kimlikle değil, yaptıkları ve neden olduklarıyla tarif edebilirseniz, “karşıtlık” başka bir anlam kazanır. Hem kutuplaşmayı kırar, hem geleceğe konuşur.
Dünyada uzun süredir devam eden sağ popülist liderler belasına karşı doğru strateji hakkında, geniş ve hala tamamlanmamış bir tartışma sürüyor. En yakın örneklerden birini Trump ile ABD’de gördük. Şimdi Macaristan, Polonya, Brezilya ve hatta İsrail’de daha farklı versiyonlarını izliyoruz. Bazıları başarı kazanmış, bazıları başarı ihtimalini büyütmüş bu örneklerde, iktidardaki liderleri doğrudan merkeze koyan karşıtlık, güçlü bir yapıştırıcıya dönüşüyor. İktidardaki ayarsız sağcı liderlerin popülist demagojisi, yaptıkları, neden oldukları ve yapabilecekleri gösterilerek boşa çıkartılmaya çalışılıyor. Kimlik anahtarları kullanarak kalabalıkları tutsak alan bu liderlerle, kendi iddialarının tam tersi şeyleri temsil ettikleri söylenerek daha kişiselleşen bir mücadele deneniyor.
Negatif siyasetten kaçınmanın ve sorunlara cevap olarak neler yapılacağını anlatmanın etkili bir yolu, iktidarların yaptıklarıyla temsil ettiklerinin doğrudan karşısında yer almak olabilir. Bir siyasi hareketi veya lideri, yaptıklarıyla etiketleyerek karşıya almak, hem onun sembol kalkanlarını zayıflatıyor hem de sizin tersini yapma iddianızı güçlendiriyor. Bu anlamda, DEVA ve Gelecek Partileri’nin, iktidar seçmeninde ciddi gevşemeye rağmen hala ivme almamış olmasını, Erdoğan’ın yaptıkları hakkında açık bir eleştiri kuramamış olmasına bağlamak mümkün. Erdoğan için “bizi dinlerken iyiydi” demekten ileri gidilemeyince, iktidarın içindeki çekişmeden yenik çıkmış bir odak olarak kalınıyor.
Özetle, kendiliğinden gelişen ve muhalefeti de kendisine çağıran, güçlü bir Erdoğan karşıtlığı gelişiyor. Uzun süre üzerinde taşıdığı teflon tabakanın artık iyice inceldiği, döküldüğü görülüyor. Evet iktidar seçmeni açısından hala ana taşıyıcı Erdoğan, tek başına çok geniş bir kalabalığı temsil yeteneğine sahip. Kimlik sayımını zorlayabildiği sürece tek başına en güçlü aktör. Fakat bu döngüyü kıracak olan, sözleri ve temsiliyeti açısından değil yaptıkları ve neden olduklarıyla tarif edilecek bir Erdoğan karşıtlığı. Eskiden karşısına yerleştirilen hiçbir rakip yakınına bile gelemezken, şimdi karşısına kim konulsa onu geçebiliyor olması, kendiliğinden gelişen bu karşıtlıktan olabilir.
Yazarlar
-
Taha AkyolTürk-Rus-Çin ittifakı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTektonik Kırılmalar: Liberalizmin Tasfiyesi ve Müslümanlar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDemokrasinin içerideki ve dışarıdaki dinamikleri 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayÇin yoksulluk tuzağından nasıl çıktı? 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERBolsonaro’nun tarihi mahkûmiyeti 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet farkında mı? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Bize bir ömür daha lazım…” 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKültürel hegemoni savaşı: Türkiye’ye bak, Amerika’nın geleceğini gör 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZCHP’liler için bir seçimlik başarı mı, Türkiye’nin demokratik dönüşüm mü? 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunStalin ‘Huzur Türklükte’ demiş! Cidden mi? 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünyayı çılgınlar yönetiyor; akıllı olmak gerek… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciKalıcı fakirlik ve pahalılık 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYeni Diyanet İşleri Başkanı 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖzgür Özel ve siyasi drama… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanTopunuz bir İspanya Başbakanı kadar olamadınız... 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluZeytine ağıt 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRCHP’ye kayyım davasında AK Parti’nin eli var diyen yok ki… 19.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTeflon siyaset 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANTürkiye kötüye gidiyorsa AKP’nin oyu neden yüzde 30 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu Ergilİç Sömürge: Gücün İçeriye Yöneldiği Karanlık Düzen 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRAltın ve boksit madenleri, elektrik, kahveci… Yeni bir el koyma mı geliyor? 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan’ın bütün akbabaları aşkına 18.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “Al sana misilleme”… 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEskinin Öldüğü, Yeninin Henüz Doğmadığı Bir Dönem.. 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluHukuksuzluktan daha pahalı bir nesne yok 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“BACASIZ SANAYİ” ALARM VERİYOR… 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSınırsız küstahlığın sınırları; acziyetin sınırsızlığı 15.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalCharlie Kirk cinayeti ve ‘radikal sol’ 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.08.2025
17.08.2025
17.08.2025
21.07.2025
6.07.2025
30.06.2025
27.05.2025
6.04.2025
23.02.2025
16.02.2025