Yusuf Kaplan
Aslolan bilmek değil, olmak’tır.
Aydınlanma aklı ve düşüncesi üzerine kurulan üniversite için, mesele bilmektir. Aydınlanma’nın tohumlarını eken bilimsel devrimin kurucu babalarından Francis Bacon’ın ünlü “bilgi güçtür” aforizması, modernlerin, bilme çabasını, gücü ele geçirme kaygısına dönüştürmelerine yol açtı.
AYDINLANMA’NIN KARARTMA’YA DÖNÜŞMESİ...
Çağdaş / modern üniversite, işte bu temel üzerine bina edildi. Buna da hurafelerden kurtulma, aydınlanma çabası, denildi. Oysa yapılan şey, çağdaş / seküler hurafeler icat etmekten ibaretti: Akıl kutsandı, bilim putlaştırıldı, ilerleme putu bütün dünyayı esir aldı. Aydınlanma denen şey, gerçekte, karartmayla sonuçlandı. İnsanın zihni, çağdaş hurafeler çöplüğüne dönüştürüldü.
Öyle ki, modern / aydınlanmacı üniversite, bütün bilimleri, fizik bilimlerin ilkeleri üzerinden inşa etti. Sosyal bilimler, insan bilimleri, teoloji, fizik bilimlerin sözümona nesnel (salt fizik / kabuk gerçekliğe dayalı) ilkeleri üzerinden şekillendi.
Tabii bu durum, 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında farkedildi: Çağdaş üniversitenin köklü bir zihnî kriz yaşadığı, bu krizin nasıl aşılabileceği sorunu Husserl, Nietzsche, Heidegger, Weber gibi düşünürlerce kıyasıya tartışıldı.
Bu tartışmaların meyvelerini verebilmesi ancak ‘68 devrimi’yle birlikte mümkün olabildi. ‘68 devrimi, Türkiye’de sığ Marksist çevrelerin zannettikleri gibi salt siyasî (dolayısıyla modern) bir devrim değil, zihnî bir devrimdi, bir zihniyet dönüşümünün habercisiydi: Modern dünyanın çöküşü, postmodern dünyanın başlangıcı. ‘68 zihniyet devrimiyle oluşan postyapısalcı üniversitenin imkânları ve zaafları ayrı bir yazının konusu.
“AKIL, TUTKULARIN KÖLESİDİR”
David Hume, tastamam Gazâlî’nin izinden giderek, “akıl, tutkuların kölesidir” der.
Bizim seküler veya İslâmî entelijansiyamız, öylesine ürpertici bir zihnî felçleşme yaşıyor ki, aklı, üstelik de sığ seküler / kartezyen aklı, her şeyi bilmenin, anlamanın yegâne aracı katına yükseltmekte tereddüt bile etmiyor. Oysa bu akla da zulümdür, insana da!
Bu nasıl bir zihinsizleşme, zihnî körleşme hâlidir, insanın aklı-havsalası almıyor gerçekten!
Modern Batı düşüncesinin en büyük düşünürü Kant bile “dinin önünü açmak için aklı sınırladım” diyor; bizimkiler, körkütük, sorgusuz-sualsiz âşık oldukları (aslında platonik bir aşkla tutuldukları) modern dünyanın kurucusu Kant’ın modernliğin bağrında barındırdığı, modern dünyayı kuran dinamiklerin modern dünyayı yakacak dinamitlere dönüşeceği uyarısında bulunduğu bu sarsıcı tespitinin ne kadar anlamlı olduğunu göremiyorlar bile.
Göremezler; çünkü görmelerini mümkün kılan bütün melekeleri, düşünme yetilerini çoktan yitirmiş, Batı’nın maddî büyümesi ve gücü, bizim entelijansiyamızı zihnen çoktan esir almış durumda.
AKLIN KUTSANMASI VE ARAÇSAL AKLIN HÜKÜMRAN OLMASI
Aklı kavramadan, aklın sınırlarının farkına varmadan hem akıldan hakkıyla yararlanılabilmesi imkânsızlaşır hem de sığ seküler / modern akılla çıkılan bütün yolculuklar, aklı da, ruhu da yok etmekle sonuçlanır. Hayat çölleşir, insan ruhsuzlaşır.
Nietzsche’ye, “ahlâkımız, felsefemiz dekadans’ın / çözülme ve çürüme’nin formlarına dönüştü” dedirten, sığ kartezyen akıl üzerinden kurulan modernliğe isyan ettiren ve “tekmeyi vurdurtan” şey tam da budur işte.
Modern dünyanın bizzat kendisinin yaşadığı, bütün dünya üzerinde hem zihnen hem de fiilen hâkimiyet kurduğu için de bütün insanlığa yaşattığı ontolojik bir felâkettir bu.
Modernlik aklı kutsadı, amaç hâline getirdi.
Modernlerin buna ihtiyacı vardı. Aklın araç hâline getirilmesi, modernlerin, dünya üzerinde hâkimiyet kurmalarını sağlayacak kapıları sonuna kadar açacaktı. Descartes’ın “tabiatın efendileri ve hâkimleri olacağız” sözü gerçek olacaktı ama bu insanlığa pahalıya patlayacaktı.
Öyle ki, insanı hayattan da, hakikatten de uzaklaştıracak bütün kapıları sonuna kadar açacaktı...
Akıl, Batılılara, gücü ele geçirme güdüsü kazandırmıştı her şeyden önce.
Gücü ele geçirme güdüsü, Batılıları iki paradoksal çıkmaz sokağın eşiğine fırlattı.
Birinci olarak, Batılılar, aklı kullanarak gücü, güç üreten aygıtları geliştirdiler ve dünyayı ele geçirdiler.
Ama öte yandansa bu, gücün hakikatin önüne geçmesine, hakikatin üzerini örtmesine, güç üreten araçların amaçları yok etmesine ve insanı araçların kölesine dönüştürmesine yol açtı.
Akıl üzerinden yapılan bu yolculukta akıl, aklamacılık yaptı.
Batılıların gücü ele geçirme tutkularının kölesine dönüşmeleri, aklın işte bu aklamacılık işlevi ile mümkün oldu.
Sonuçta, aklın kutsanması, insanı akıl dışı bir dünyanın eşiğine getirip bıraktı: İnsan hem ruhsuz makinaların ve mekanizmaların çarklıları arasında ezildi hem de aklın aşırılıklarının ürünü barbarca savaşların ortasında buldu kendini. Neresinden bakarsanız bakın, tam bir çıkmaz sokaktı gelinen fırtınalı nokta: Marx’ın “yaratıcı tahrip” (creative destruction) olarak tanımladığı modernliğin insanlığı kaçınılmaz olarak sürüklediği ontolojik felâket.
HAZİNENİN ÜZERİNDE OTURUYORUZ AMA FARKINDA BİLE DEĞİLİZ!
Oysa Yüce Allah insana üç esaslı imkân lûtfetti: Akıl, kalp ve ruh.
İnsanın insanca bir dünya inşa edebilmesi, bu üç imkânı da aynı anda hayata ve harekete geçirebilmesiyle mümkün. Bunlardan biri eksik olduğunda sonucun felâket olması kaçınılmaz!
Batılılar, sadece aklı, üstelik de tarihteki en sığ akıl biçimini her şeyin merkezine yerleştirdiler; kalbi devre dışı bıraktılar, ruhu ise anlayamadılar bile.
Oysa insan akılla bilir, kalple bulur, ruhla olur.
Bu üç imkânı hayata ve harekete geçirebilen medeniyetler insanın da, insanlığın da önünü açar, insanca, hakça, kardeşçe bir dünya kurar.
İnsanlık tarihinde bunu yalnızca bizim, Müslümanların başardığını bilmiyoruz bile.
Yarın da bunu biz armağan edeceğiz insanlığa. Ama tek şartla: Biz kendimize gelebilir, nasıl bir hazinenin üzerinde oturduğumuzu görebilirsek ve bu hazineden yola çıkarak bütün dünyalara açılacak köklü bir medeniyet atılımının temellerini atabilirsek elbette.
Yazarlar
-
İsmet BerkanKendi halkına cihad ilan etmiş bir Diyanet İşleri Başkanı 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasCHP artık iktidar alternatifi mi 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUMuhalefet barış sürecinde yer alacak mı? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURNetanyahu’nun üstadının yolu İstanbul’a nasıl düşmüştü? 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGazze’nin tarihe düştüğü kayıt, dünyaya verdiği ders 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞ“Terörsüz Türkiye (!!!)” Komisyonu aritmetiği ve CHP 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERPatrona hediye gibi kanun, işçiye erteleme 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezKuznets Eğrisi Hipotezi ve Türkiye 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCan Atalay 'komisyon' üyesi olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYeni çözüm süreci 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGECibuti Başkonsolosu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer Tahincioğluİnsanlığa karşı suç için “Hitler” kriteri: Bombayla öldürülen, yaralanan insanlar “mağdur” sayılmadı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuKomisyon ve SDG… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer yangın yeni ihale demek... Beslenme sırası felaket tüccarlarında: Tomruğa hücum! 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Türkiye’yi Sarsan Bir Yıl… 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilNeden gelişmiş bir ülke değiliz? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDört Tarz-ı Siyaset 31.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİOrmanlarımızı kim mi yakıyor? 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKomisyon kuruluyor sorular çoğalıyor 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKomisyon oturumları canlı yayınlansın 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUN“Siz de Çekoslovakyalılaştıramadıklarımızdan mısınız?” 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNSüveyde’den sonra: Eski çamlar bardak olurken… 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUYKU “ÖLÜMÜN OYUNBOZAN” KARDEŞİ. 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkan‘III. Dünya Savaşı ihtimali 50/50’ 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"İMRALI ADASI’NI BARIŞ ADASI YAPACAĞIZ"... 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR"Terörsüz Türkiye" süreci: Neden barışın vaatlerini değil de şiddetin risklerini önümüze koyuyorlar? 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUDünya değişiyor, Suriye’nin Türkiye politikası da mı değişiyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHüseyin için matem, Gazze için ağıt 25.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
28.05.2021
14.08.2020
7.08.2020
20.07.2020
17.07.2020
26.06.2020
14.06.2020