Ahmet ALTAN
Sabah sahilde şık giyimli, orta yaşlı hanımlar bildiri dağıtıyorlardı.
Hâlleri, tavırları, giyimleri, saçları, kendilerine engel olmaya çalışan “özel güvenlik görevlileriyle”tartışma biçimleri, onların aslında “Anıtkabir ahalisinden” olduğunu düşündürüyordu.
Bir bildiri de benim elime tutuşturdular.
“Nefes alabildiğimiz, depremde sığındığımız, içerisinde huzur bulduğumuz, çocuklarımızın oyun, gençlerimizin spor alanı yeşil parkımızı yeniden imara açıyorlar... 2011 planlarında cami yok! Çıkarılan kararla 2005 planı uygulanmak isteniyor. Bu bile karşı çıkmak için sağlam bir dayanaktır” yazıyordu.
En altına da “Kadıköylüler Göztepe Parkı’na sahip çıkıyor” diye yazmışlardı.
Cumartesi günü Göztepe Parkı’nda yapacakları gösteriye çağırıyorlardı insanları.
Çok hoşuma gitti.
İktidarı şikâyet etmek için Anıtkabir’e koşmamışlar, Kemalist sloganlar atmamışlar, mahalleleriyle ilgili“somut” bir şikâyetlerini yönetime duyurabilmek için demokratik haklarını kullanmak için örgütlenmişlerdi.
Demokrasi böyle bir şey işte.
Göztepe Parkı’na cami yapılmasını istemeyenler görüşlerini anlatırlar, oraya cami yapılmasını isteyenler de görüşlerini anlatır, toplum tartışır, sonunda bir karar verilir.
Böyle bir tartışmada isteğini gerçekleştiremeyen de kendini “ezilmiş, horlanmış, aşağılanmış”hissetmez.
Benim yol üstünde görüp yaşadığım bu olay, kesin bir genelleme yapmaya elverişli olacak çapta bir olay değil ama bir değişimin küçük de olsa bir işareti.
Şehirli orta sınıflar, “irtica, şeriat, Atatürk” diye bağırmadan, orduyu “göreve çağırmadan”demokratik haklarını kullanmak için örgütlenmeye başlarlarsa, demokrasiyi de benimsemeye başlarlar.
Muhafazakârlar, daha sonra AKP’nin vazgeçtiği “demokrasiyi” büyük acılar çekerek öğrenip benimsediler.
Şimdi bir zamanların “orducu” kesimleri de “demokratik mücadelenin” tadını alırlarsa öncelikle CHP örgütlerinin “arkaik” söylemlerini, Silivri gösterilerini aşmak zorunda kalmalarını sağlarlar.
Tabii, “cami yapımına” karşı çıkan birilerinin, caminin “kutsallığından” çekinmeden bunu sokaklarda dile getirebilmeleri de çok ilgimi çekti.
Atatürk, eğer Kemalist darbeciler tarafından “siyasi bir sembole” dönüştürülmeseydi, büyük bir ihtimalle toplumun “ortak bir değeri” olur, daha soğukkanlı değerlendirilir, tarihî yerine daha saygılı biçimde yerleştirilirdi.
Atatürk’ü ortak bir değer olmaktan, onu bir kavgada taraflardan birinin “kutsal zırhı” hâline getirmeye çalışan Kemalistler çıkardı.
Şimdi AKP yönetimi, cami inşaatlarını aynı Kemalistlerin Atatürk’ü kullandığı gibi kullanıyor, camileri“kutsal mabetler” olmaktan çıkarıp siyasi bir gösterişin sembolüne dönüştürüyor.
Bir parti, herhangi bir toplumsal “değeri” siyasi amaçlarla kullanırsa, o “değeri” mutlaka eskitir, tartışılır hâle getirir.
“Parka cami yapacağım” demek siyasi bir gösteriş, o zaman kaçınılmaz bir cevap da alacaktır.
Belki de böyle böyle demokrasiyi öğrenecek bu toplum.
“Bizim istediklerimizi yapacaksınız, bizim istediğimiz gibi yaşayacaksınız” diye zorbalaşan Kemalist yönetimler muhafazakârlara demokrasinin değerini öğretti, şimdi “benim seyretmediğimi sen de seyretmeyeceksin, benim istediğim gibi yaşayacaksın, muhafazakâr olacaksın”diyen AKP de Kemalistleri demokratlaştıracak.
Bir toplumun zorla “modernleştirilemeyeceği” gibi zorla muhafazakârlaştırılamayacağını da göreceğiz.
Bu ülkede henüz zorbalık değişmedi.
Sadece zorbanın kimliği değişti.
Artık bu tarihî kavganın iki yanı, “zalim olmayı” da “mazlum olmayı” da biliyor.
Bir zaman sonra “bu işler zorbalıkla olmuyor” ortak görüşüne varmalarını umabileceğimiz bir süreçten geçiyoruz.
Başbakan’ın durdurmak için “savcıları göreve çağırdığı” Muhteşem Yüzyıl’ın reytinglerinin daha da artması, bu toplumun öyle “emirle”, korkutmayla sinmeyeceğini de ortaya koydu.
Erdoğan halkın zevkine müdahale etmek, halkıyla inatlaşmak gibi çok tehlikeli bir iş yapıyor.
Kemalist bir dayatmanın “muhafazakâr” versiyonunu deniyor.
Kemalizmin laikçi versiyonu nasıl tutmadıysa, bu da öyle tutmaz.
Toplum, tepedeki adamın arzularına göre biçimden biçime giren yumuşak bir malzeme değildir.
Bunu laikçi Kemalistler yenilerek öğrendi.
Öğrenme sırası dinci Kemalistlere geldi.
Herkes bilmediğini deneye deneye öğreniyor, bu iyi de, öğrenmenin bu kadar uzun, ömrün bu kadar kısa olması kötü.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları










































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018