Ahmet ALTAN
Uludere’de yaşanan çatışmada Genelkurmay’a göre 12, PKK’ya göre ise 10 PKK’lı militan öldürüldü, ölen çocukların hemen hepsi de yirmili yaşlarının başındaydı.
Bu ölümler bütün bölgeyi ayağa kaldırdı.
İnsanlar, PKK’lı militanların cenazelerinden üçünü dağlarda arayıp, sınırın hemen öte yanında buldu.
Uludere’de yaşananlar her açıdan kuşkulu.
Murat Karayılan, 25 Nisan’da Fırat Haber Ajansı‘na verdiği bir demeçte, “Çukurca ve Uludere’deki komutanlığın savaş kışkırtıcılığı durdurulmalıdır. Durdurulmazsa ne olur? Süreç bozulabilir ve kimse bunun için bir teminat veremez... Bu açıdan ben hem devlet ve hükümet yetkililerini uyarıyorum ve hem de tüm demokrasi güçlerini duyarlı olmaya çağırıyorum.”
Karayılan’ın uyarısını ne yazık ki geç fark ettik, keşke daha önce fark edip biz de konunun üstüne gitseydik, belki bu faciayı durdurabilirdik.
Ama burada elbette PKK’ya sorulacak sorular var.
Karayılan, Uludere’deki komutanın “savaş kışkırtıcılığı” yaptığını olaydan çok önce söylüyor, peki niye o genç PKK’lı çocukları “savaş kışkırtıcısı” dediğiniz generalin olduğu bölgeye gönderiyorsunuz?
Genelkurmay onların “sızma” yaptığını, PKK ise bir operasyona hedef olduğunu iddia ediyor.
Hangisi doğru olursa olsun, “kışkırtıcı” dediğiniz, “çatışma aradığını” söylediğiniz bir generalin hemen burnunun dibine on ya da on iki acemi çocuğu göndermenin askeri açıdan açıklaması ne?
Dağlıca’da ve diğer karakol baskınlarında, baskının olacağını bile bile askerlerin öldürülmesine engel olmamıştı subaylar.
O zaman “niye engellemediniz” diye Genelkurmay’a sormuştuk.
Şimdi de aynı soruyu PKK’ya sormak gerek, “çatışmanın” olacağını bile bile niye on gerillanızı koruyamadınız?
Niye onları ölümün üstüne gönderdiniz?
Dünyanın en yeteneksiz komutanları Türklerle Kürtler arasından mı çıkıyor?
Nasıl oluyor da iki taraf da “çatışmanın” çıkacağını bildikleri halde gençlerini korumakta böylesine aciz kalıyor?
PKK’nın en üst komutanının “özelikle dikkat çektiği” bölgeye o acemi çocukları göndermenin ne anlamı var?
Bu, Uludere faciasının PKK yanı.
Bir de Türk tarafı var.
Orası da soru işaretleriyle dolu.
Türk tarafındaki tuhaflıkları da bugün Emre Uslu’nun yazısında okuyacaksınız.
Doğrusu ya, Kastamonu saldırısını önceden bildiğinden beri Uslu’nun yazılarını daha dikkatli bir gözle takip ediyorum.
Uslu, bölge komutanı olan generalin uygulamalarındaki “kışkırtıcılığa” dikkat çekiyor.
Öldürülen PKK’lı çocukların üstünde bulunan teçhizat askerler tarafından toplanmış, askerler cenazelere ulaşmışlar.
Ama valinin emrine rağmen oradaki general bu cenazelerin bir kısmının açık alanda bırakılması için emir vermiş, ısrarlara rağmen emrini değiştirmemiş.
O cenazelerin açıkta bırakılması, ölülerin ailelerine teslim edilmemesi bölge halkını belki de her şeyden fazla öfkelendirdi.
Bin kişi o cenazeleri almaya gitti.
Generalin o bin kişiyi tutuklamaya kalktığını ve vali tarafından durdurulduğunu da belirtiyor Uslu.
Hasip Kaplan ve Gülten Kışanak ise o bin kişiye ateş açıldığını söylüyor, mermiler insanların kafalarının üstünden geçmiş.
Uslu, bu generalin olaydan bir hafta önce, kimseye haber vermeden gizlice Kuzey Irak’a gittiğini de öğrenmiş.
Bunlar askeriyede yaşanan gariplikler, bir de Silopi’de öldürülen genç polisle ilgili soru işaretlerine dikkat çekiyor Uslu.
Polise saldırı olacağı önceden haber alınıyor ve bu haberin alındığı gün Polisevi’nin damındaki nişancılar geri çekiliyor, iki acemi polis devriyeye çıkarılıyor, bunlardan sadece birine silah veriliyor ve çocuklar saldırıda öldürülüyor.
Gerek Kürtler, gerekse Türkler otuz yıl boyunca süren bu savaşın “içine” bakmadı, neler olduğunu sorgulamadı.
Bizim gazete sorguladığı için hem ordunun, hem PKK’nın nefretini kazandı.
Şimdi bu çocukların ölümüne, yaşanan garipliklere bakarak ben şuna inanıyorum, eğer iki tarafın insanları da bu savaşa biraz daha yakından baksaydı, bu savaş otuz yıl sürmez, bu kadar çocuk ölmezdi.
Hiç unutmayın, ölen binlerce çocuk, biraz da sizin bu aldırmazlığınızın kurbanı.
Yazarlar
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları











































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.05.2020
21.01.2020
6.02.2019
28.11.2019
23.11.2019
11.11.2019
21.03.2020
25.09.2018
19.09.2018
26.08.2018