Ali Türer
Milli Eğitim bakanlığı bugün atanmak için başvuran 86.129.000 öğretmenden 15 934 öğretmenin atamasını yaptı. Kutluyoruz. Fakat başvurup da atanamayan 70.000 diplomalı öğretmene ne olacak? Ne olacağı var mı, geçmişte açıkta kalmış umudunu yitirdiği için bu atamada başvurmayı dahi düşünmemiş 200.000’i aşkın arkadaşımıza ne olduysa yine o olacak. Bir çoğu kendilerini dershanelerin insafına bırakacaklar; kimi polisliğe başvurmak için hazırlanacak, kimi de güvenlik şirketi gibi kendisine kucak açacak başka fırsatlar kollayacak. Peki bu insanlar için harcanan, boşa giden onca emeğe ne olacak.
Söz açılmışken gelin şu çileli öğretmen yetiştirme tarihimize bir göz atalım.
Öğretmenlik mesleğinin iş bölümü içinde kilit bir rolü var. Çünkü öğretmenlik, diğer mesleklerin inceliklerinin öğretilmesinde de belirleyici rol oynayan bir meslek. O nedenle öğretmenlik, mesleklerin mesleği tanımlamasını hak ediyor. Öyleyse öncelikle şu tespiti yapmak gerek: Öğretmen yetiştirme mekanizmasının sağlıklı oluşmadığı, sağlıklı işlemediği bir ülkede; mesleki eğitimin sağlıklı yapılanması da, mesleki yaşamın sağlıklı işlemesi de mümkün olmaz.
Geleneğe bir göz atınca, öğretmen yetiştirme alanında hiç de küçümsenmeyecek bir deneyime sahip olduğumuzu söyleyebiliriz.
Bizde modern eğitimle ilgili ilk adımlar devleti ayakta tutacak askeri elit yetiştirme düşüncesiyle atıldı. 1838 yılından itibaren de bu okullara öğrenci yetiştirmek için rüştiyeler kurulmaya başlandı. Fakat rüştiyelere alınacak bu öğrencileri kim yetiştirecekti. O zamanlar “ulemanın” dışında bir öğretim kadrosu yetiştirmeyi düşünmek bile cesaret işiydi. Amaç askeri elit yetiştirmek olunca “ulema” dişini gösteremedi. 16 Mart 1848'de öğrenim süresi üç yıl olarak kurulan Drülmuallimin-i Rüşti o nedenle “ulemanın” alanına bir müdahaleydi.
Öğretmen okullarının İstanbul dışında yaygınlaşabilmesi merkezi otoriteyi eğitim yolu ile yeni bir tarzda kurabilme arayışı içinde II. Abdülhamit döneminde gerçekleşti. 1900’de yürürlüğe giren “Muallimlikte Mesleki İhtisas Tesisine Dair Talimat”la ilk kez bir öğretmenlik tanımı yapıldı. Öğretmenlerin yetki, sorumluluk ve hakları belirlenmeye çalışıldı, öğretmenlikte branşlaşma başladı. Artık, öğretmen olabilmek için Darülmuallimin mezunu olmak, ya da zaman zaman yapılan sınavlarda başarı göstermek gerekiyordu. Yani anlayacağınız, KPSS çilesi daha o zamanlar başladı.
Cumhuriyet’e kadar geçen süreç içinde öğretmenlik mesleğinin gelişmesine pek çok eğitimci eşsiz katkılarda bulundu. Örneğin Sait Paşa, Melekzade Fuat Bey,Aristoklis Efendi, Musa Kazım Bey, Ziver Bey,Hazergratlı Mehmet Refet,Ayşe Sıddıka Hanım, Ethem Nejat, Emrullah Efendi gibi eğitimciler yazdıkları kitapçıklarla, risalelerle öğretmenlik mesleğine önemli katkılarda bulundular. Ancak bu eğitimciler içinde özellikle iki isim var ki, onların çalışmaları üzerinde ayrıca durmak lazım. Selim Sabit Efendi ile Satı Bey’in (Satı el Hüsri) öğretmenlik mesleğinde emekleri büyüktür.
Selim Sabit Efendi’nin (1829-1910) Rehnüma-yı Muallimin (öğretmenlere rehber) kitabı ilk pedagoji kitaplarından biridir. İlkokullarda kullanılmak üzere önerdiği yeni eğitim ve öğretim yöntemi (Usul-ü Cedit), ilköğretimi modernleştirme çalışmaları içinde çok önemli rol oynamıştır. Grup eğitimi yöntemler; tahta, tebeşir, sıra gibi modern eğitim araçlarının kullanımı ilk kez Selim Sabit Efendi ile birlikte modern eğitim yaşantıları içine girdi. Aynı zaman da öğretmenliğin bu topraklarda ne çileli bir meslek olduğunun da Selim Sabit Efendi canlı bir tanığıdır. Yazdığı bir kitapta “hal” sözcüğünü kullandığı için, II Abdülhamit’i tahttan indirmeyi kastediyor diye suçlandı; mesleğine son verildi, maaşsız bırakıldı; maddi sıkıntı içinde, sefalet içinde öldü.
Öğretmen okullarının modern anlamda kurumsallaşmasını Satı el Husri’ ye borçluyuz. İstanbul Darülmuallim Müdürlüğüne atandığı 1910 yılından itibaren çağdaş öğretmen yetiştirme yolunda çok önemli adımlar attı. Öğretmen okullarının programlarına Pedagoji ve Öğretim Yöntemleri gibi dersler onun döneminde girdi. Darülmuallim bünyesinde oluşturulan tatbikat okulunda öğretmenler mesleği bizzat uygulama içinde öğrenme imkânı buldular. Beden Eğitimi, Çocuk Müziği, Resim-iş, El-işi gibi dersler önce öğretmen okulu programlarına, daha sonra ilk okul programlarına bu dönemde girdi. Diğer yandan Sati Bey mezun ettiği öğretmenlerin çalışmalarını takip eden bir sistem kurdu; öğretmenlerin deneyimlerini bir birlerine aktaracakları düzenli konferanslar düzenledi. Fenn-i Terbiye adlı kitabı eğitim ortamının düzenlenmesi ile ilgili çok önemli öneriler içerir. Bütün bu çalışmaları ile Sati Bey, modern eğitimin gelişimine pedagojik boyutta eşsiz katkılarda bulunmuş, öğretmen yetiştirme alanına öncülük etmiş bir isimdir.
Cumhuriyet sonrası dönemde İlk Milli Eğitim bakanlarından Mustafa Necati’nin öğretmen yetiştirmeyi teşvik edici katkılarını da anmak gerekir. 1930’lı yıllarda 35.000 köy öğretmensizdir. 1936'dan itibaren eğitmen (yardımcı öğretmen) yetiştirmek üzere sekiz ay süreli Öğretmen Kursları açılmaya başlanır. 1937 yılında da Köy Eğitmenleri Kanunu çıkarılır. Küçük köylere öğretmen yetiştirmek amacıyla da Köy Eğitim Yurtları açılır. Bu yurtlar giderek Köy Enstitülerinin de başlangıcı olacaktır.
Türkiye’de Köy Enstitüleri olgusu farklı çevrelerde, çoğu kez spekülatif biçimde tartışıldı. Örneğin bu kurumları bazıları Sosyalist düzene temel oluşturmak amacıyla ortaya çıkmış kurumsallaşmalar biçiminde değerlendirdi. Bu doğru değil. Köy Enstitülerini kurmaya giden yolda; Ethem Nejat, İsmail Mahir Efendi, İsmail Hakkı Baltacıoğlu, İsmail Hakkı Tonguç, Hasan Ali Yücel gibi modernleşme dönemi eğitim düşüncesinin oluşmasında iz bırakan eğitimcilerin düşünceleri belirleyici olmuştur. Köy Enstitüleri, modernleşme dönemi eğitim anlayışı içinde ilköğretim ile ulaşılmak istenen amaçların içinde yer alır. Amaç, köyü sosyal ve ekonomik yönden kalkındıracak liderler yetiştirmektir.
İlk adım Eğitim Yurtları ile atılır. 17 Nisan 1940'da çıkarılan Köy Enstitüleri Kanununagöre bu okullar öğrencilerini köylerden alacak, onları köy hayatının içinde yetiştireceklerdir. Okullar çevresinde birkaç köy olan elverişli yerlerde açılacaktır. Okulların programlarında erkekler için çiftçilik, demircilik, yapıcılık, marangozluk, kooperatifçilik; kızlar için çocuk bakımı, dikiş, ev idaresi, ziraat sanatları, hasta bakımı gibi konular yer alır. 1953 yılına kadar sayıları 21'i bulan bu okullardan toplam 17.341 öğretmen mezun olur.
Sekiz yıl gibi görece kısa bir sürede alınan çok önemli mesafe, ardından bu yapının içinden Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü gibi bir kurumlaşmanın ortaya çıkması deyim yerindeyse fincancı katırlarını ürkütür. Bazı çevreler gelişmenin giderek kırsal kesim sınırlarının dışına da taşacağı endişesini duymaya başlarlar. Köy Enstitüleri’nde genel yaşam biçimiyle uyuşmayacak bir başka yaşam tarzının ortaya çıkma tehlikesi vardır. Elit yetiştirme köy enstitülerinin işi değildir. Eğitim düşüncesi içinde kültürü ayakta tutacak münevverler yetiştirme, devleti ayakta tutacak “kurtarıcı” yetiştirme rolü liselere ve onu takiben yüksek öğretime verilmiştir.
1946-50 yılları arasında Köy Enstitüleri önce “disiplin” altına alınır; köylerdeki öğretmenlerin enstitülerle bağları kesilir. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü kapatılır. 1948’de enstitülerin programları değiştirilir. 1953'te de kapatılırlar. Altı yıllık öğretmen okulları ile İlköğretmen Okulları adı altında birleştirilirler.
Kısacası Köy Enstitüleri boyutunda olan şey; başlangıçta kendisine biçilen rolün dışına çıkma eğilimi gösteren bir örgütlenmenin sistemde daha fazla karışıklığa yol açmadan kaldırılması ile ilgilidir. Ortaklaşacılığı, imeceyi, dayanışmayı, emeğe saygıyı, iş içinde eğitimi merkeze alan bir eğitim örgütlenmesi; kısa süre içinde, yaşam tarzına tehdit oluşturabilecek bir çekim ve ilgi merkezi haline gelmiştir. Milli, elitist duygular içindeki “halaskarların” telaşa düşmesi bundandır. Sistemdeki gerici, tutucu unsurların kışkırtması sonucu İsmet İnönü, “Benim en önemli eserim” diye övündüğü köy enstitülerini kapatacak belgenin altına imza atmaktan çekinmeyecektir.
Öğretmen yetiştirme açısından asıl trajik olan; köy enstitülerine karşı bu tepki yüzünden bu deneyimden öğretmen yetiştirme boyutunda yeterince yararlanılamamış olmasıdır. Öğretmenin “lider” olarak yetiştirilmesi yalnızca köy hayata geçirilmiş bir eğitim yaşantısı olarak kalacaktır.
1974-1975 Öğretim yılından itibaren sınıf öğretmeni yetiştirmek üzere iki yıllık Eğitim Enstitüleri açılmaya başlanır. Eğitim enstitülerinin sayısı 1976'da elliyi bulacak, fakat 1976-1980 arası bunlardan otuzu kapatılacaktır. 1975-1980 yılları yüksek öğretimde siyasallaşma, karışıklık yıllarıdır. "Hızlandırılmış eğitim” adı altında bu dönemde sekiz ayda, bilemediniz bir buçuk yılda öğretmen yetiştirilmesi, kuşkusuz öğretmen kalitesinin düşmesinde önemli rol oynamıştır.
1982'de öğretmen yetiştiren kurumların hepsi, Milli Eğitim Bakanlığından üniversitelere devredilir. Eğitim Enstitüleri önce Eğitim Yüksek Okuluna daha sonra da giderek Üniversitelere bağlı dörder yıllık Eğitim Fakültelerine dönüştürülür. 1990'lı yıllarda Eğitim Fakültelerinin sayısı yirmi dörttür.
Enstitüler Fakülteye dönüştürülünce Milli Eğitim Bakanlığı’nın öğretmen yetiştirme uygulamaları ile ilişkisi de giderek zayıflayacak ve nihayet kopacaktır. Bu kopuş trajik sonuçlar doğurmakta gecikmez. 1990’lı yıllarda Bakanlığın ifadesine göre sınıf öğretmeni ihtiyacı otuz binin üzerindedir. Hal böyleyken Eğitim Fakülteleri, sınıf öğretmenliği programı açmakta isteksiz davranırlar. Bakanlık bu açığı kapatmak için 1996 yılından itibaren önce branş öğretmenlerini sınıf öğretmeni olarak atamaya başlar. Bu da yetmez; ziraat mühendisi, işletme fakültesi mezunu, veterinerlik mezunu; üniversite mezunu ne bulduysa sınıf öğretmeni olarak atamaya başlar. Yeni atananların pedagojik formasyon ihtiyacı hafta sonları ya da yaz tatillerinde Eğitim Fakültelerinin Eğitim Bilimleri bölümündeki kadrolar tarafından kurslarla karşılanmaya çalışılır. Ortada para döndüğü için bu Eğitim Fakültelerinin işine gelir. Plansız programsız, günü birlik bütün bu uygulamaların; YÖK ve MEB arasındaki iletişimsizliğin faturasını eğitim sistemi de, halk da ödedi. Eğitimde nitelik düştü; öğretmenlerin kamuoyundaki statüsünü geriledi.
İlk ve ortaöğretim kurumlarında ihtiyaç duyulacak öğretmenlerin yetiştirilmesi amacıyla MEB ve YÖK’ün iş birliği içinde öğretmen yetiştirme programlarının yeniden düzenlenmesi ancak 1988 yılından itibaren sekiz yıllık zorunlu ilköğretim uygulamasına geçilince mümkün olacaktır. Bu tarihten sonra Eğitim Fakülteleri, Fen ve Edebiyat Fakülteleri mezunlarına yönelik İlköğretim Sınıf Öğretmenliği Sertifika Programları açtılar. Bir yandan da Eğitim fakültelerinde Sınıf Öğretmenliği Bölümlerinin sayısı arttırılmaya başlandı. Yeni açılan Eğitim Fakültelerinde Sınıf Öğretmenliği Programı, İlköğretim Bölümü içine alındı. 1998 yılına kadar Eğitim Fakültelerinde alan uzmanlığı temelinde örgütlenen bölümler; öğretmenlik eğitimini öne çıkaracak şekilde, örneğin Türkçe bölümü Türkçe öğretimi, Matematik bölümü Matematik öğretimi şeklinde yeniden düzenlendi.
Uzmanlaşma yolunda atılmış önemli bir adım olmakla birlikte yeni düzenleme bölümlerde ciddi bir kimlik değişikliğine de yol açmadı. Çünkü, programların ismi değişse de, okutulan içerik de; dersleri veren kadrolar da aynıydı. 2005 yılından itibaren Eğitim fakültelerinin programlarında yeni değişikliklere gidildi. Pedegojik derslerin süreleri ve kapsamları yeniden düzenlendi.
Halen İlköğretim okullarında görev yapacak öğretmenler lisans düzeyinde lise üzeri dört yıl; ortaöğretimde görev yapacak öğretmenler lise üzeri beş yıl eğitim görerek yetişiyorlar. Ayrıca Fen ve Edebiyat Fakültesi mezunları geçmişte dört yıl üzeri bir buçuk yıl tezsiz yüksek lisans alarak; şimdilerde de dört yıl üzeri Eğitim fakültelerinden üç aylık formasyon alarak yetişiyorlar. Aynı alanda beş yıl eğitim gören Eğitim Fakültelerindeki öğrencilerinden daha az bir eğitim, daha az bir çaba ile KPSS’ye katılma hakkı elde edebiliyorlar.
Öğretmen yetiştirmede hala bir kararsızlık durumu yerine oturmamışlık durumu devam ediyor. Bir yönüyle de bu genelde ortaöğretimin özelde ise mesleki eğitimin sağlıklı yapılanmaması ile yakından ilgilidir. Bu ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu.
Milli eğitimde görevli 800.000 Yüksek öğretimde görevli 100.000 öğretmenimiz var. Toplam 25.000.000 civarında da öğrencimiz var. 350.00.000 civarında Eğitim Fakültesi mezunu olup da atanamamış insanımız var. Dershanelere ucuz iş gücü piyasası oluşturuyorlar. Eğitim Fakülteleri her yıl 60.000’in üzerinde öğretmen mezun ediyorlar. Bakanlık ise her yıl ancak 30.000 civarında öğretmenin atamasını yapabiliyor.
Çocuklarımızı emanet ettiğimiz, yaratıcılık beklediğimiz öğretmenlerimiz çileli halleri bunlar. Saymakla bitmez. Önemli bir kısmı hala ya sözleşmeli ya da vekil öğretmen. Bazı dallarda KPSS’den 85 almak bile atanabilmek için yetmiyor. İyi de bu çocuklarımızın birçoğunu biz, oldukça yüksek puanlarla eğitim fakültelerine almıyor muyuz? Gençleri öğretmen olacaksın diye 18 yıl okutup da sokağa bırakmaya kimin ne hakkı var? İnsan malzemesi böylesine hoyratça, insafsızca har vurup harman savrulur mu? Öğrencilerimi sen şöyle öğretmen olmalısın, böyle öğretmen olmalısın diye sözde motive etmeye çalışıyorum. Öğrencim kalkıyor “hocam siz ne söylüyorsunuz, bakalım ben öğretmen olabilecek miyim?“ diye soruyor. Böylesine karamsar, umutsuz iken; şüphe içindeyken bu gençleri fakültelerde nasıl sağlıklı yetiştirmemizi bekliyorlar. Öğrencilerimizin gözünün içine bakmaya korkar olduk.
Çok değil bundan on beş yıl önce Bakanlık üniversite mezunu olsun da ne olursa olsun; önüne geleni sisteme alıyor, öğretmen yapıyordu. On beş yıl içinde bu duruma nasıl gelindi? Bunca heba olmuş emeğin hesabını kim verecek?
Bu yazımızda sadece öğretmen yetiştirme mekanizmasına baktık. Bu alanda yaşanan sorunlarla ilgili söylenecek çok şey var. Onlar da bir başka yazımızın konusu olsun.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- ULUSAL KİMLİK DAVASI
18.07.2025 - BOŞ UMUT, SONU HÜSRAN
12.06.2025 - TEHLİKELİ SULARDA SİYASET
22.12.2024 - AÇMAZDA SİYASET
3.12.2024 - ÇİFTE STANDART KULLANAN İKİ YÜZLÜ SİYASET ÜZERİNE
26.09.2024 - SİYASET VE MESLEKİ ETİK ÜZERİNE
2.09.2024 - TARİHDEN DERS ALMAK
5.08.2024 - ÖĞRETMENLİK MESLEK KANUNU ÜZERİNE
7.07.2024 - LİDERLİK ZOR ZANAAT!
4.05.2024 - OTORİTER YAPI SONUÇTA KENDİNİ TÜKETİR!
1.04.2024
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
ali Adaklı
Gerçekten mükemmel kalemine sağlık. Darbecilerden medet uman bir hükümet halini aldılar. Verdiğim oylara yazık.