Alper GÖRMÜŞ
Bundan yedi-sekiz yıl öncesine kadar dışarıda bizi büyük tehlikeler (‘beka’) bekliyordu… Oradan büyük fırsatlara (‘Türkiye Yüzyılı’) geldik fakat her ikisi de içeride aynı sonucu verdi; iktidar kâh tehlikeleri kâh fırsatları hatırlattığı yurttaşlarından ‘sessizlik ve itaat’ talep etti. Bu neredeyse doğal bir sonuçtu ve her zaman böyle olmuştu: İster tehlike ister kazanç imâ etsin, iktidarlar ‘büyük’ şeylerden söz ettiğinde bunlar ‘küçük’ insanlara her zaman bu surette dönmüştü.
Büyük ‘tehlikelerin’ ya da büyük ‘fırsatların’ her zaman gerçek bir içeriğe sahip olmaları da gerekmiyor, hattâ çoğu zaman bunlar ihtiyaç duydukları baskı mekanizmalarının meşruiyetini sağlamak amacıyla iktidarlar tarafından inşa ediliyor.
Otoriter iktidarların beka söylemi çoğunlukla sadece retorikten ibarettir. (Retoriği burada “belagat” karşılığıyla değil, “içtenlikten veya anlamlı içerikten yoksun olma” kastıyla kullanıyorum.) Yani açıkçası bu ihtimalde iktidar yönettiği ülkenin gerçek bir beka sorunuyla yüz yüze olduğuna inanmamakta, onu siyasi hedefleri doğrultusunda bir araç olarak kullanmaktadır; ki uzun yıllarımızı yiyen kendi ‘beka’ yıllarımızda durum bana göre tam olarak böyleydi.
Böyle olduğunu, sadece bu yıllar boyunca Erdoğan ve Bahçeli’nin kullandığı dile bakarak bile anlamak mümkün. Gerçek bir varlık-yokluk sorunu (beka) yaşayan bir ülkeyi yöneten siyasi liderler, ülkenin yarısını düşman ilan eden bir dil kullanabilir mi? Tabii ki kullanamaz; kullanıyorlarsa o ülkenin ‘beka’ meselesi yoktur, iktidar sahiplerinin ‘beka korkusu’ yaratarak yurttaşlarının ‘sessizliğini’ temine yönelik gayreti vardır.
Şimdi de ‘tehlike-fırsat’ karışımı üzerinden aynı amaca matuf olmak üzere yürütülen bir politik kampanyayla karşı karşıyayız. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin bayram günlerinde üç gün üst üste Türkgün gazetesinde yayımlanan uzun yazıları bu kampanyanın manifestosu gibiydi.
1990’lı yıllarda “yağsız yağ” sloganıyla aleni aldatıcılık çıtasını yıldızlara asan bir yağ markası vardı. ‘Üçleme’nin ‘üçüncü bölümü bana bu reklamı hatırlattı. ‘Terörsüz Türkiye’de siyasi partilerin hiza ve istikametine ayrılan bu bölümde Bahçeli sadece ‘milli doğru’da buluşan partilerin meşruiyetinin olacağını savunuyordu: “Bütün partiler Türkiye partisi olmak mecburiyetindedir…” Mevhumu muhalifinden okursak Bahçeli burada açıkça ‘siyasetsiz siyasi parti’ tanımı yapıyor ve önerdiği şey, seçime girmesine izin verilen bütün partilerin ‘Rusya partisi’ olduğu Putinci siyaset düzenine çok benziyor.
Bana göre, üç yazıda verilmek istenen esas mesaj bu üçüncü yazının satır aralarında gizliydi. Bu yazıya biraz daha yakından bakmak istiyorum.
İlk anda okuyanda sanki sadece DEM Partisi’ne hitap ediliyormuş duygusu uyandırsa da, yazının giriş bölümünde yer alan bir paragraf meselenin onunla sınırla olmadığı, amacın bütün partilere tâbi olacakları ilkeleri ve sahip olmaları gereken gelecek tasavvurlarını dikte etmek olduğu anlaşılıyor. O paragraf şöyle:
“Ya terör ya demokrasi, ya silah ya siyaset yönündeki tercihlerin ortaya konulacağı bu süreç, silahsız ve terörsüz Türkiye’de siyasetin ve siyasi partilerin nasıl olması, nelere dikkat etmesi gerektiğini de gündeme getirmektedir.”
Devamında, ‘Türkiye partisi’ olabilmenin genel koşulları şöyle anlatılıyor:
“Türkiye partisi olmak Siyasi Partiler Kanununa göre kurulmuş olmakla hukuken sağlansa da ‘Türkiye Partisi’ kavramsallaştırmasının altında yatan temel motivasyon Türkiye Cumhuriyetine, ortak tarih ve kültüre, gelecek tasavvuruna ve ortak yaşama iradelerine bağlılık, bu anlamda kurulan duygudaşlıktır.”
Buradaki vurguların en kritiği hiç kuşkusuz “gelecek tasavvuru” üzerine olanı… “Gelecek tasavvuru”nu kim belirliyor? Bütün partilerin aynı gelecek tasavvuruna sahip olduğu, değilse ‘Türkiye partisi’ olma vasfını kaybettiği bir sistem demokrasi olabilir mi?
Bu genel koşullar dışında başka koşullar da var. “Bu çerçevede somutlaştırmak gerekirse Türkiye partisinden beklenenler şunlar olabilecektir” başlığı altında, aralarında “Devlet kurumlarıyla iletişimi güçlendirmek”, “Devlet karşıtı politika ve söyleme son vermek”, “Şehidine ağlamak, milli maç galibiyetine sevinmek” gibi maddelerin de olduğu toplam 24 madde sıralanıyor. Bunların tamamı da 24. maddede “Kısaca, önce ülkem ve milletim diyebilmek, hep birlikte Türkiye’ye inanmaktır” diye hulâsa ediliyor.
“Her parti Türkiye partisi olmalı” başlığı altında ise şunlar yer alıyor:
“Her parti Türkiye partisi olmak mecburiyetindedir. Bir milletin milli ve manevi değerler manzumesini kabullenmek ve savunmak, toplumsal merkezi siyaseten ifade etmek demektir. Milli duruş ve ortak değerlerin merkezde yer aldığı Türk siyaset arenasında her siyasi parti kendisini bu merkeze göre tanımlamak zorundadır.”
“Uzlaşmak yetmez, mühim olan doğruda uzlaşmaktır”
Yazının sonlarına doğru Türkiye partilerine uzlaşmanın önemi ve değeri hatırlatılıyor, fakat bir rezervle: Uzlaşmadan farklı fikirlerin barış içinde rekabet ettiği bir vasat anlaşılmamalıdır:
“Hep Birlikte Türkiye’yiz. Hepimiz Türk milletiyiz. Yalnız başına uzlaşmak da yetmeyecektir. Nitekim mühim olan doğruda uzlaşmaktır.”
“Bütün partilerin benimsemesi gereken ortak gelecek tasavvuru”, “bütün partilerin üzerinde uzlaşmaları gereken büyük ‘doğru’” gibi şeylerin kim tarafından belirleneceğine dair sorular sorduğuma bakmayın; tecâhül-i ârifâneden geliyorum… Rusya’da kim tarafından belirleniyorsa burada da onun tarafından belirlenmesinin istendiğinin farkındayım.
Ben şaka sanıyordum; değilmiş, Rusya’da Putin’in partisini yeterince Putinci bulmayan partiler varmış. (Sayın ki, bugünlerde “Reis’i yalnız bırakanlar o bu vartayı atlattığında kaçacak delik arayacak” yollu mesajlar paylaşan AK Partililer partiden ayrılıp yeni bir parti kurmuş; Reis’in partisini yeteri kadar Reisçi olmamakla suçluyorlar.)
Yok, Bahçeli’nin partiler için getirdiği mecburiyetlere bakıp da “baklayı ağzından çıkardı” demeyeceğim, bu ona haksızlık olur. Ne zamandır bütün açıklığıyla anlatıyor varılmak istenen ideal düzeni, fakat konjonktürel çıkışlarındaki tatlı ton arka plandaki asıl hikâyenin görülmesini zorlaştırıyor; o da ne yapsın, her defasında biraz daha netleştirerek anlatıyor derdini.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları


































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025