Alper GÖRMÜŞ
Ali Babacan, şimdilik sözcü-liderliğini yürüttüğü yeni partiyle ilgili ilk söyleşisini Karar gazetesinden Ahmet Taşgetiren ve Yıldıray Oğur’a verdi.
Türkiye’de yeni kurulacak bir partiye not vermek için ilk bakılan şey olan kurucular listesi ve kadrolar hakkında Babacan -bence haklı olarak- bu söyleşide de hiçbir şey söylemedi. Keza Türkiye’nin somut iç ve dış toplumsal-politik sorunlarıyla ilgili olarak da ayrıntıya girmedi.
Böyle olunca, söyleşinin, kurulacak yeni parti hakkında olduğu gibi onun Türkiye’nin somut iç ve dış toplumsal-politik sorunlarına çözüm yolları hakkında da fazla bir fikir vermediği yönündeki yorumlar ağırlık kazandı.
Bu yorumların, büyük beklentileri karşılanmadığı için hayal kırıklığına uğrayıp, aslında önemli bazı unsurları da görememe (ya da görmezlikten gelme) eğiliminde olanlarca dile getirildiğini düşünüyorum.
Oysa söyleşiyi büyük beklentilerle okumaya başlamayanlar; yani partinin kurucularını ya da kadrolarını değil de mesela tarzını ve karakterini merak edip anlamaya çalışanlar için Babacan’ın sözleri gayet tatmin ediciydi.
Bu yazıda Ali Babacan’ın Karar söyleşisi içinde gezinecek, kuracağı partinin tarzı ve karakteri hakkında bana çok önemli görünen birkaç sonuç çıkarmaya çalışacağım.
Kavga etmenin tat vermeyeceği bir parti
Sakin, hatta şimdiye kadar görmediğimiz kadar sakin bir parti geliyor. Kimse bulaşmazsa, sadece işine ve sorun çözmeye odaklanacak bir parti... Peki, böyle bir partinin, mevcut iktidar için büyük tehlike arz edecek ikna edici bir programla siyaset sahnesine çıkıp, iktidarla hiç polemiğe girmeksizin halkla konuşmasına izin verilir mi? İçinden çıktığı partinin, lideriyle, medyasıyla ve tabii trolleriyle ona nasıl bir hoşâmedî hazırladığı ortada; dolayısıyla bu sorunun cevabı belli.
İktidarın kavgaya “gel gel” yapması karşısında yeni parti iki tutum takınabilir: Görmezlikten gelmek ya da karşılık vermek.
Görmezlikten gelmek, hele ki Türkiye siyaseti koşullarında “sünepelik” algısına yol açar ki, ne kadar nezaketli olurlarsa olsunlar tecrübeli siyasetçilerin benimseyeceği bir yol olamaz.
Hiç şüphesiz ikinci yol tercih edilecek. Fakat ben burada polemikçiliğin siyasette şimdiye kadar görmediğimiz farklı bir türünün sergileneceği kanaatindeyim. “Ümmeti bölmek, ihanet, arkadan hançerlemek, trenden inmek” gibi suçlamalara Babacan’ın cevabında bu sakin fakat etkili tutumun minyatür bir örneğini görmek mümkün:
“İlginçtir, bu ifadeler aslında AK Parti kurulurken de çok sarf edildi. AK Parti kurulurken önde gelen isimlerle ilgili bu ifadeler çok kullanıldı. Hatta bugünkü ifadelerden daha ağır ifadeler kullanıldı. O dönemi bir hatırlamak lazım. (Burada Taşgetiren araya girip hatırlatıyor: ‘Bizans’ın çocukları’ denmişti.)
“Evet. Böyle bir şey olduğunda rutinleşmiş bazı ifadeler var demek ki. Burada söz konusu sadakatse öncelikle şunu söylemek lazım. Biz ilkelere ve değerlere sonuna kadar sadığız.”
“Ben” değil “biz” diyen bir parti
Ali Babacan, kendisine yönelik bazı soruları “arkadaşlarımı bağlamak istemem, bunlar üzerinde birlikte düşünüyoruz” diyerek cevapsız bırakıyor.
O, hiç kuşkusuz bu partinin lideri; dolayısıyla “ben” değil, “biz” diyen bir partiden kasıt, bu partinin lidersiz olacağı değil. Zaten Babacan da bir yerde Abdullah Gül’ün gölge başkanlığı yönündeki spekülasyonlara cevap verirken kendi liderliğinin altını çiziyor: “Bizim çalışmalarımızla önemli bir ilkemiz var. Hukuki ve siyasi sorumluluk kimin üzerindeyse ya da kimlerin üzerindeyse, nihai yetkinin de o insanların üzerinde olması gerekiyor.” (Dikkat edin, burada bile “ben”le birlikte “biz”i de kullanıyor.)
Evet, bu parti elbette lidersiz olmayacak, işletim sisteminde lider bulunmayan bir parti işlemez... Evet, “biz” vurgusu lidersizliğe işaret etmiyor fakat hiç kuşkusuz “lider” algısı bu partide şimdiye kadar şahit olduklarımızdan çok farklı olacak. (Sadece AK Parti’de olduğundan değil, CHP’de olduğundan bile farklı).
Büyük “dava”ların değil, “küçük” toplumsal taleplerin güdülediği bir parti
İşin bu yanını Serbestiyet’teki (18 Temmuz) “Taban tabana zıt iki tarz-ı siyaset: Erdoğan ve Babacan” başlıklı yazıda ele almıştım.
Nasıl bu yazıyı Babacan’ın ilk söyleşisi üzerine kuruyorsam, işaret ettiğim yazıyı da Babacan’ın istifa mektubundaki temalardan biri üzerine kurmuştum. Babacan’ın istifa mektubundaki, neden yeni bir hareket başlattıklarına dair o bölümü bir daha hatırlayalım:
“Hepimizin amacı ülkemizin itibarını yükseltmek, halkımızın refah ve mutluluğunu artırmak, Türkiye’yi hak ettiği güzel bir geleceğe ulaştırmaktır. İnsan hakları, özgürlükler, ileri demokrasi ve hukukun üstünlüğü vazgeçilmez ilkelerimizdir.”
İşte bu satırlardan hareketle ve tıpkı bu yazıda olduğu gibi sezgilerimi de işin içine katarak (yani risk alarak) şöyle bir yorumda bulunmuştum:
“Görüyorsunuz, hiçbir ‘mega’, hiçbir ‘ulusaşırı’ hedef içermeyen, kendisini Türkiye halkının hukuku, özgürlükleri, refahı ve mutluluğu ile sınırlayan bir siyasi çerçeve. (...) AK Parti’nin dava siyasetindeki kararlılığına karşın, Ali Babacan’ın kuracağı partinin onun tam tersi bir siyaset tarzını benimseyeceği anlaşılıyor.”
Karar’a verdiği söyleşinin bütünüyle benim bu yorumumu desteklediğini söyleyebilirim. Tıpkı istifa mektubunda olduğu gibi burada da Erdoğan’ın son dört-beş yıldır sürdürdüğü ateşli “dava siyaseti”ne zerre prim vermiyor, “toplumsal taleplere odaklı” sakin siyaset vaadini bir daha dillendiriyor.
Bu fasılda son olarak, ülkede sadece bir kesimin “büyük ve kutsal dava”larını deği, toplumun ortak dertlerini önceleyen bir siyaset uygulayacaklarını vaat eden şu cümlesinin de altını çizmek istiyorum:
“Herkesin kendi nişi var, hitap ettiği kitle var. Biz böyle olmak istemiyoruz. Biz toplumun bütün kesimlerini ilgilendiren, toplumun bütün kesimlerini yatay kesen sorunlardan ve o sorunlar için üreteceğimiz çözümlerden bahsedeceğiz.”
Babacan’ın bu eleştirisi hiç kuşkusuz sadece iktidar partisine değil, son yıllarda giderek esnetse de belli bir toplumsal kesimin “büyük ve kutsal dava”sını önceleyen CHP’ye de gidiyor.
Babacan şayet bu söylediğini partisinin temel ilkelerinden biri haline getirirse, bu açıdan da benzerini pek tecrübe etmediğimiz yeni bir partimizin olacağını söyleyebiliriz.
Peki tarzı, üslubu, karakteri böylesine farklı bir parti Türkiye gibi bir ülkede iş görür mü?
Benim bu soruya cevabım “evet...” Gerekçelerimi işler biraz daha ilerledikten sonra yazacağım.
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (3) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENAK Parti 2.0’a Hazır Mıyız? 17.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYBaşkalarının acısı… 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezGüvenli Liman: Altın ve Gümüş 14.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMAN‘Parlak gelecek’ ve sol gelecek... 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları






















































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.07.2025
14.07.2025
23.06.2025
19.06.2025
17.06.2025
8.06.2025
1.06.2025
11.05.2025
8.05.2025
4.05.2025