Bayram ZİLAN

BU KİMİN SAVAŞI?
15.09.2015
2171

 “Memleket isterim. Gök mavi, dal yeşil, tarla sarı olsun; kuşların çiçeklerin diyarı olsun. Memleket isterim. Ne başta dert, ne gönülde hasret olsun; kardeş kavgasına bir nihayet olsun. Memleket isterim. Ne zengin fakir, ne sen ben farkı olsun; Kış günü herkesin evi barkı olsun. Memleket isterim. Yaşamak, sevmek gibi gönülden olsun…”

Yukarıdaki satırların yazarının memleketi olan Diyarbakır’dan ajanslar dün şöyle bir haber geçti:

“Diyarbakır Valiliği’nce, Sur ilçesinde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. İlçede, dün yasağın ilan edilmesinin ardından zırhlı polis aracına roketli saldırı yapılması ile başlayan çatışmalar, akşam saatlerine kadar aralıksız sürdü. Gece ise yer yer silah ve patlama sesleri duyuldu. İlçede geçici göç başladı.”

13 gün önce, yine Cahit Sıtkı Tarancı’nın memleketinden:

“Otomobiliyle Kulp yönünden Diyarbakır’a giden Doktor Abdullah Biroğlu, teröristlerin yolu kestiğini fark ederek kaçmaya çalıştı. Teröristlerin kaçan araca uzun namlulu silahlarla ateş açması sonucu Biroğul, olay yerinde hayatını kaybetti.”

Doktor Abdullah’ın ölümünden 2 gün önce, 30 Ağustos 2015:

“Diyarbakır’ın Silvan ilçesinde terör örgütü PKK’nın yola döşediği bomba 13 yaşındaki Fırat Simpil’in geçişi sırasında patlatıldı. Simpil, olay yerinde feci şekilde can verdi. Alınan bilgiye göre Fırat Simpil’in o esnada eve ekmek almak için dışarı çıktığı belirlendi.”

6-7 Eylül 2015 Olayları, Diyarbakır:

“Diyarbakır’da kurban eti dağıtmaya çıkan Yasin Börü ve üç arkadaşı, PKK’lılarca defalarca bıçaklanıp, cansız bedenleri yerde sürüklenerek, kafatasları parçalanarak katledildi. Kobani Olayları’nda hayatını kaybedenlerin sayısı 50’yi aştı.”

Biraz ileri saralım: 2 Ağustos 2015:

“PKK’nın Ağrı’nın Doğubeyazıt İlçesi’nde 2 tonluk bomba yüklü traktörle düzenlediği intihar saldırısında şehit olan 21 yaşındaki Jandarma er Mansur Cengiz Memleketi Siirt’te Kürtçe ağıtlar eşliğinde son yolculuğuna uğurlandı.”

5 Ağustos 2015:

“PKK’nın Şırnak’ın Silopi ilçesinde düzenlediği saldırıda şehit düşen Tank Er Abdulhalit Aras, memleketi Van’da Kürtçe ağıtlarla toprağa verildi. Bakan Eker’in de omuz verdiği tabutun taşınması sırasında şehidin yakınları sinir krizleri geçirdi. Gruptaki bir kişinin “artık yeter, edi bese, hepimiz kardeşiz” sözleri dikkat çekti. Akköprü Mezarlığı’na getirilen şehit Aras’ın cenazesi’nde yakılan Kürtçe ağıtlar yüreleri dağladı.”

24 Ağustos 2015:

“Şehit polisin annesinden Kürtçe ağıt… Şehit olan polis memuru Yakup Mete’nin Mardin’de düzenlenen cenaze töreninde, Türkçe bilmediği için tören boyunca Kürtçe ağıtlar yakan annesi Sivi Mete, törene katılan polisleri göstererek şunları söyledi: hepinize kurban olayım, sizin yerinize ben öleyim, ne istiyorlar sizden? Ne hakkınız vardı oğlumu öldürdünüz? Sizden ne farkı vardı? Daha kendisini evlendirecektim. Çocuk sahibi olacaktı. Söyleyin bana oğlumun ne suçu vardı? Allah hakkımı bırakmasın size. Şehidin annesi, cenaze boyunca Kürtçe ağıtlar yakarak törendeki herkesi gözyaşına boğdu.”

Ve daha bu satırlara sığdıramadığımız, size Google kadar yakın olan onlarca örnek..

Şimdi başa dönüp soralım:

Bu Kürt çocuklar neden ölüyor? Kürtlerin hakları için mi? Yoksa PKK’nın ateşkesi bozma gerekçesi olarak gösterdiği kültürel varlıklar, tarihi eserler sular altında kalıyor diye mi ölüyor bu Kürtler?

Masum Türk gençler neden ölüyor peki? Onların suçu, günahı ne?

Bu savaş kimin savaşı?

Yıllar önce, bu yazının başındaki Cahit Sıtkı Tarancı’nın memleket şiirini Diyarbakır’ın ortasında okuyan, “Kürt sorunu benim sorunumdur” diyen sonra Cumhuriyet tarihi boyunca yapılmayan icraatları yapan,her türlü riski göze alarak, gençler ölmesin diye çözüm sürecini başlatan Tayyip Erdoğan’ın savaşı mı bu Allah aşkına?

Elbette değil…

Bu savaş Türkün de savaşı değil, Kürdün de savaşı değil.

TSK’nın da savaşı değil.

Evet, bu savaş, Kürt meselesi çözülüyor, terör bitiyor diye imtiyazlarını, ayrıcalıklarını kaybedenlerin savaşı.

Bu savaş, bugüne kadar bu coğrafyada terör, Kürt meselesi, demokrasi sorunu var diye kendisine “yaşama alanı” bulan, bu kaos ortamı nedeniyle “rutin dışı”na çıkan, kan ve gözyaşı üzerine kendi statükosunu kuran, annelerin acıları üzerine kendi varlıklarını tahkim eden ve sermayesini büyütenlerin savaşıdır.

Bu savaş “yerli” bir savaş değil.!

Bu savaş, Ahmet’in, Mehmet’in, Ayşe’nin, Baran’ın, Şeymus’un, Abdullah’ın Yasin’in savaşı değil.!

Aksine bu savaş, bu coğrafyanın kültürünü iğdiş eden, petrolünü sömüren, kaynaklarını tüketen oryantalist Batı’nın, sömürgeci zihniyetin, Hans’ın, George’un ve Elizabeth’in savaşıdır.

Öyleyse, biz neden bir birimize düşüyoruz. Bir birimizi neden hedef yapıyoruz?

Neden birlik olup, bu medeniyete diz çöktürmek isteyenlere karşı ortak bir tavır geliştirmiyoruz? Geçmişte hayatını kaybeden 40 bin insandan da mı ders almıyoruz. Sabah solcuların, akşam sağcıların aynı silahla tarandığı karanlık günlerden de mi ibret alamıyoruz?

Nedir bizim bu halimiz?

Bu akıl tutulması?

Edi Bese.! Yeter Artık.!

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar