Bejan MATUR
Sizlerle bir okur mektubunu paylaşmak istiyorum.
Genç bir kardeşimden geliyor. Tek harfine dokunmadan, tek satır atlamadan. Şöyle diyor:
'Abla. Şimdi 20 pkk lı öldürüldü haberini okudum. Oturdum ağladım. Abla sizin sözünüz geçer. Lütfen şu Kürt analarına yalvarın. Ölmesin şu garibanlar. "ÖLMEYİN BE KARDEŞİM" dedim içimden kaç kere. Abla söyleyin ölmesinler. Gelsinler geri, Ben milliyetçi sayılabilirim. Türküm. Ama çok içim acıdı. Bu işin işareti çok zamandır veriliyordu. Bu çocukların belki hepsi böyle ölecekler. Analarının, babalarının, kardeşlerinin yanlarına dönsünler. Bizim içimize dönsünler, Biz millet olarak onlarla aynıyız. Çok üzgünüm şimdi'
İstanbul'da yaşayan genç bir esnaf bu. Ticarethanesinin logosunu eklemiş mektubuna. Belli ki ona inanmamı istiyor. Acısını ciddiye almamı. Yoksa bir insan, gazeteye yolladığı mesajda neden kurumsal bilgilerini paylaşma gereği duysun. Genç kardeşimin samimi duyguları benim de içimi acıttı.
O acıya yabancı değilim. Üzüntüsünü tanıyorum. Aslında yeni değil. 'Dağın Ardına Bakmak' kitabını yaparken benzer o kadar çok mektup almıştım ki. Anlayan, hak veren, sitem eden, kabul eden, affeden yüzlerce mesaj. Hissettiği öfkeyi 'ama onlar da' sitemiyle dile getirenler de vardı aralarında. Hiç duymadığı, bilmediği bir hakikatin şaşkınlığıyla samimi bir yüzleşme içine girenler de. Dağdakilerin hikâyelerinin Türkiye kamuoyunda nasıl algılandığını gözlerken, şuna ikna olmuştum; bu ülke, bu acının hakkından gelir.
Şimdi bakıyorum 'açılım' adıyla başlatılan arayışın uçları o kadar farklı yerlere değiyor ki. Türkiye'de Kürt meselesinin demokratik yollarla çözümü arayışına direnç gösteren milliyetçi kesim, bırakın engel olmayı, çözümü teşvik etmeye doğru evriliyor. Tıpkı bu mektupta duygularını aktaran genç esnaf gibi, Türkiye'de yaşayan milyonlarca insan, milliyetçi duygularla baksa bile sorunun çözümünden yana kalbi bir rıza gösteriyor. 'Yazıktır bu gençlere, gelsinler, bizim aramıza dönsünler' derken farkında olmadan siyasetin göz ardı ettiği bir gerçeğe işaret ediyorlar. O gerçek şu: Dağda ölen, öldürülen onlarca, yüzlerce genç bu ülkenin vatandaşı.
Önceki gün Meclis'te Bülent Arınç tarihi bir konuşma yaptı. En azından buradan bakınca samimi görünen ifadeler kullandı. Haklardan söz etti. 'Kürtlerin haklarını vereceğiz' cümlesinden hemen sonra 'Elbette cebimizden vermiyoruz bu hakları...' dedi. Konuşmasının bana kalırsa en önemli kısmı buydu. Türkiye'de birileri hâlâ kendini bütün hakların muhatabı ve muhafızı saydığı için sorunlar çözülemiyor. Hak kavramı en sıradan insanın zihninde bile demokratik bir karşılık bulurken, devletin işleyişinde eşitlik çerçevesine oturamıyor bir türlü. Suçla mücadelede, sosyal gerçeklerin göz ardı edilmesi de bu çarpık hak anlayışıyla ilgili. Kürt meselesi bu parantezden kurtulamadığı için çözüm yaratılamıyor. Hâlbuki sorun başından itibaren haklar sorunudur. Bülent Arınç'ın önceki gün Meclis kürsüsünden ilk defa açıklıkla ifade ettiği 'eşit vatandaşlığın inşası' sorunu. Dilde, kültürde, siyasal temsilde engellenen bir kimliğin kendini silahla ifade etmesi sorunu.
Devlet, tarihinde ilk defa büyük devlet olmanın gereğini dillendiriyor; Bu arayışın silaha sarılanları kazanmak düşüncesiyle taçlanması kaçınılmaz. Büyük devlet olmak vatandaşını kazanmayı gerektirir çünkü.
Devletin tavır değişikliğinde yukarıda satırlarına yer verdiğim genç gibi düşünenlerin varlığı dipten dibe etkili aslında. Bu ülkenin kahir ekseriyeti sorun doğru anlatıldığında 'aramıza dönsünler, bu ülke onların da ülkesi' diyebiliyor çünkü. Kamuoyunda samimi bir barış özlemi var. Hal buyken sadece 'öldürerek halletmeyi' seçmek siyasete kazandırmayacaktır. Güvenlik odaklı politikaların uzun vadede kaybettirdiği sır değil.
Zaten 'hakların teslimini' müjdeleyen konuşma da söz konusu risk hesaplandığı için yapılabiliyor.
Şurası açık ki, silahların susması konusunda iktidar risk alırken güvenebileceği ciddi bir insan sermayesi var. 'Söyleyin ölmesinler' cümlesi o sermayenin habercisi. Bu cümleden alınacak cesaret sorunları çözebilir. Ölmemesi gereken çocuklar iki tarafta da hâlâ çok çünkü.
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2011
28.12.2011
23.12.2011
16.12.2011
2.12.2011
30.11.2011
25.11.2011
24.11.2011
18.11.2011
11.11.2011