Bejan MATUR
Hiçbir çatışma sonsuz değil. Günü geldiğinde en kanlı çatışma bile hal yoluna giriyor. Öyle ya da böyle. Kanlı yahut süründürerek bitmeyen çatışma yok. En nihayetinde iş çatışmayı bitirme riskini üstlenen liderlere kalıyor.
Tarihte örneği çok. Yaşananlar kanıtlıyor; zamana kalan liderler çatışmayı devam ettirenler değil, bitirenlerdir. Saygı ve şükranla anılmayı hak edenler de. Örnek olan, her daim birer kutup yıldızı gibi insanlık göğünde parlayanlar onlar.
Büyük anlaşmaları düşünün, büyük kavgalardan sonra masaya oturan liderleri. İnsanlığın bugününde azalan kanlı sayfaları borçlu olduğumuz isimleri. Her biri risk almış cesur siyasetçiler. Risksiz barış yok çünkü.
Elbette zamanı geldiğinde gelir barış. Barış bir süreçtir. Zamanı gelmek ne demektir peki? Kavgaya doymak galiba en önemli adım. Karşılıklı çatışan iki gücün kavga etmekten yorgun düşmesi gerekiyor. Güdülen çıkarın artık kavgadan değil, barışmaktan geldiğine ikna olmak. Dünya dengelerine ve toplumun tamamına hakim olan beklentiye rağmen barışı inşa edecek siyaset, güç kazanamıyorsa aynayı doğru yere tutmak gerekiyor.
Bizler hemen her alanda olduğu gibi sorunlarımızı değerlendirirken de abartmayı seviyoruz. Kendi deneyimimizi dünyada biricik ve tek sanıyoruz. Ve bunu yaparken sanki hak etmediğimiz bir gadre uğramış gibi davranıyoruz. Bu tavrın nerdeyse bir ruh haline dönüşmesinin sebepleri çok. Ama en önemli sebeplerden biri; karar mercii olan yürütmenin etrafında toplanan aklı evveller. Olgunlaşan şartları Başbakan'ın doğru yorumlamasına engel o kadar çok zehirli çiçek. Başbakan onları bir dost bahçe biliyor. Hâlbuki sadece zehir saçıyorlar. Süreci lehlerine çevirmenin hesabını yaparken evdeki bulgurdan oluyorlar.
Bütün bunları DPI (Demokratik Gelişim Enstitüsü) toplantılarından edindiğim izlenimlerden çıkarıyorum. Başkalarının deneyimine bakarken barışın hangi zorluklarla ve kimin eliyle geldiğini görmek bunları düşündürtüyor.
Londra'da temmuz ayında Tony Blair'in başdanışmanı Johnattan Powell'a 'Sinn Fein ile müzakerede Blair'i risk üstlenmeye iten özel bir sebep var mıydı?' diye sormuştum. 'Blair'in eşi Katolik olduğu için bu konulara bir hassasiyeti vardı.' diye yanıtlamıştı.
Aynı soruyu İrlanda'nın başkenti Dublin'de eski Başbakan Bertie Ahern'e de sordum. Verdiği cevap ilginçti; kendisinin ve ailesinin Cumhuriyetçi geçmişinden söz ettikten sonra, tetikleyici sebepleri şöyle özetledi: 'Hep aynı sorunlarla anılmaktan yorulmuştuk. İrlanda dünyada sadece terörle anılıyordu. K.İrlanda sorunu dışında bir şey konuşamaz olmuştuk. Özellikle yurtdışına gittiğimizde hangi başarımızdan söz edersek edelim söz dönüp dolaşıp K.İrlanda merkezli teröre geliyordu. Ekonomi konferanslarında bile, İrlanda ekonomisi şu gelişme seyrinde dememizi kulak ardı edip, 'sahi İRA sorununuz ne olacak?' tepkisiyle karşılaşıyorduk. Halbuki İrlanda başka türlü görülmeyi hak ediyordu. Bundan ibaret değildik. Önümüz açılsın istiyorduk. Bugün artık dünya İrlanda'yı çatışmalarıyla değil, başarılarıyla anıyor.'
Bertie Ahern aynı konuşmada Johnathan Powell'ın eksik cevapladığı soruya da açıklık getirdi: 'Blair'in İrlanda meselesine hassasiyeti annesinden kaynaklanıyordu. Annesi İrlanda doğumlu bir Katolikti. Bir başbakan olarak sorunu yüreğinde hissediyordu.' Demek ki bir meselenin halli o sorunu yönetmekle yükümlü liderin samimi, derin duygularına da bağlı. Başbakan Erdoğan'ın Kürt meselesini yüreğinde hissetmesi belki de çözümü getirecek sebeplerden biri. Öyle mi peki? Bir sorunu yüreğinde hissetmenin formülü ne bilmiyorum. Tıpkı Blair örneğinde olduğu gibi, bir liderin annesi, eşi o sorunu yaşayan topluluğun bir ferdi olabilir. Başbakan Erdoğan'ın hikâyesine baktığımızda Emine Hanım'ın Siirtli oluşuna ümit bağlamadan önce, tıpkı Bertie Ahern'in ülkesiyle ilgili kaygıları gibi, Başbakan'ın samimi kaygıları olduğunu tahmin etmek zor değil.
Erdoğan'ın 'güçlü ve saygın bir Türkiye' hayali olduğunu duymayan kalmamıştır herhalde.
O halde Başbakan Erdoğan'ın kavganın durmasında daha açık risk üstlenmesine engel nedir? Yahut kimler buna engel? Bu soruları cesaretle sormak zorundayız.
Çünkü bu konuyla ilgili olanların Kürt sorununun çözümünde sadece güvenlik odaklı düşünmelerinin faturasını Türkiye ödüyor.
Yazarlar
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2011
28.12.2011
23.12.2011
16.12.2011
2.12.2011
30.11.2011
25.11.2011
24.11.2011
18.11.2011
11.11.2011