Demiray ORAL

Balyozcu ve malyozcu gazeteciler
27.08.2011
3121

Telefonumun ekranında “annem” yazıyordu sabahın köründe.

Nabzım yükseldi, hayırdır inşallah deyip açtım.


“Gazeteciler manşet haber yapınca özel prim alıyormuş, sen niye hiç almadın muhabirken oğlum”
diye soruyordu.

Nabzım düştü. Genelde olduğu gibi bilgi kaynağını “bir arkadaşın oğlu anlatmış” diye açıklayacağını zannedip, “Ben pazarlamacı mıyım ki annecim, işimi yaptım diye neden fazladan tencere tava satmış gibi para alayım, kim söylüyor bunları?” dedim gülerek.

Fakat annemin kaynağı meğerse tekaüt Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner’miş (sabah gazetesini açıp, “Işık Koşener Volume-2”nin içeriğini okuyunca “ah benim salak oğlum” kıvamında sarılmış telefona).

Nabzım tekrar yükseldi.

Bugüne dek yaptığımız telefon muharebelerinde “bir arkadaşının oğlu”ndan aldığı bilgiyi bile çoğu zaman çürütemediğim annemi şimdi arkasına koskoca komutanı almışken ikna etmemin imkânsızlığını bildiğim için uzatmayıp, “şarjım bitmek üzere”ye başvurdum.

Gazeteleri almak üzere yola düştüğümde ise, “flaş” haberleri annemden duymanın hafif mahcubiyetiyle, “gündem” denen canavardan kendimi nihayet araklamış olmanın tarifsiz neşesi arasında gidip geliyordum (aslında yazıya tamamen bu son cümle üzerinden devam etmek için sonsuz bir istek duyuyorum, fakat sizi pek ilgilendirmez sanırım. O nedenle ruh halimin bu halini Bodrum günlüğüme yazmaya bırakıp sadede geliyorum).


Işık Koşaner’e ait olduğu iddia edilen, fakat yayınlanmasından bu yana günler geçmesine rağmen kendisi tarafından ne yalanlanan ne de doğrulanan, bu nedenle artık hangi ifadeyi kullanmam gerektiğini bilemediğim ses kaydının ikinci bölümünün
mahiyetini okudum.

İlk hissiyatım, seyrettiği devam filminin (Rambo-1, -2... misali) birinci ve ikincisini karşılaştıran izleyici gibi, ilk iki konuşmayı karşılaştırmak oldu.

Genelde devam filmlerinden ilki acayip başarılı, heyecanlı filan olur; ikincide ve sonrakilerde ise vasatlık diz boyudur.


Işık Koşaner-1
ve -2 adlı yapıtların her ikisi de birbirinden başarılı bu manada.


Tempo hiç düşmüyor, itiraf, skandal ve rezalet duygusu seyirciyi hep diri tutuyor. Her iki yapıt da baştan sona kadar gayet akıcı. Bu nedenle sıcak yaz günlerinde sadece bu türü sevenlerin değil diğer türlerin izleyicilerinin kaçırmaması gereken eserler çıkmış ortaya.

Misal tekaüt komutan bizim meslek için diyor ki, “Gazeteci dediğin anasını bile satar onu oraya haber diye koyar. Çünkü onun için en önemli şey haber bulmak gazeteye koymak. Para alıyor çünkü. Bir de manşete çıkarsa haber primi de varmış. Manşet oldun diye. Onun için basından uzak durun.”

Gazeteci tayfasının nasıl tepki vereceğini merakla beklediğim bu laflar için ben son derece şahsi düşündüm öncelikle: Neyse demek ki annem bana güveniyor da, “oğlum haber için beni bile satar mısın” diye sormadı. Sadece para pul işlerinde hafif tertip saf olduğumu bildiğinden “bak gördün mü yine kandırdılar bizimkini, senelerce manşet haberler yaptı beş kuruş bile almadı” duygusuyla telefona sarıldı...

Her neyse, biz gelelim Balyoz’la ilgili bölüme.

Işık Koşaner’e ait olduğu iddia edilen ve bu iddia Koşaner tarafından hâlâ yalanlanmayan ses, Balyoz’la ilgili tüm belgelerin imha edildiğini, bu nedenle olay patlak verdiğinde Genelkurmay’ı, 1. Ordu’yu, Kara Kuvvetleri’ni her yeri araştırıp, “Balyoz malyoz hiçbir şey bulamadıklarını” anlatıyor (Hâlbuki Gölcük Donanması’nın parkelerini kaldırsalar malyozu bilmem ama Balyoz’u elleriyle koymuş gibi bulurlardı).

Asıl dikkatimi çeken konuşmanın devamı oldu: “Şimdi bizi üzen taraf arkadaşlar 1. Ordu’da her şeyimizi çaldırmışız, seminerle ilgili neyimiz var neyimiz yok çaldırmışız, yetkisiz kişilere ulaşmış, konuşmalarımız dâhil. Esas rezalet bu. Maalesef namerdin eline malzeme vermişiz.”

Müsaadenizle tercüme edeyim: Balyoz darbe planlarının Genelkurmay gazetecisi olmayan gazetecilerin (yetkisiz kişiler) eline geçmesine engel olamadık ve bu namertler de darbe soruşturmasının başlamasını neden olan haberleri yaptılar.

Tabii ortada “yetkisiz kişiler” olarak adlandırılan birtakım namert gazeteciler olduğuna göre doğal olarak tam tersi de mevcut olmalı diye düşünüyor insan.

Yani namert olmayan, darbe planları eline geçse de (ya da geçtiyse bile) haber yapmayacak olan birtakım gazeteciler (yetkili kişiler).

Herhalde onlar Balyoz’u değil malyozu yazmayı tercih ediyorlar senelerdir.

Onların, yani malyozcuların kimler oldukları söylenmemiş maalesef ses kaydında.

Gerçi devam filmlerinden hiç haz etmem ama kimbilir belki “Volume-3”te onları da öğreniriz.

Ya da en iyisi malyozcu gazetecileri de herkes otursun kendisi bulsun.

Her şeyi de Işık Koşaner’den beklemek olmaz ki canım...


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)
  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    9.02.2012 23:37

    sayın hilal kaplan, sizin gibi vicdan sahibi insanlar var oldukca bir gün mutlaka özlediğimiz adalet gelecektir.

  • nihat

    nihat

    9.02.2012 19:47

    Sayın Arınç Türk dili medeniyet dili ise neden çocuklarınızı ilginizce öğrensinler diye İngiltereyse gönderiyorsunuz...?

Yazarlar