Ergun BABAHAN
İnsanlığın Afrika’da ortaya çıkışından bu yana insanlık göç halinde. İnsanoğlu Afrika’dan yola çıkıp önce Avrupa ve Asya’ya yerleşti, ardından merak ve girişimcilik duygusuyla riskler alarak Amerika ve Avustralya’yı keşfetti.
Bu keşifler sonucu, özellikle Avrupa’dan yeni kıtalara tarihin gördüğü en büyük göçler yaşandı.
Bu göçler daha iyi bir hayat, siyasi ve dini baskıdan kurtulma amacıyla gerçekleşen gönüllü kitle hareketleriydi.
İnsanlık tarihi ve baskı sistemleri zaman içinde daha az önemli olmayan bir insan hareketi başlamasına neden oldu. Sürgün… Gönüllü veya zorunlu…
Ama bütün bu hareketlerin tek bir amacı vardı: Kötü ve katlanılması olandan daha iyiye ulaşma. Gerek ekonomik olarak, gerekse özgür ve baskıdan uzak yaşama çabası itici güç oldu.
Avustralya ve Yeni Zelanda’ya yönelik göçleri ve İsrail’in kuruluşunu ayrı tutarsak da bu göç hep Batı’ya doğru oldu. Çünkü Rönesans’tan itibaren insanlığın en yüce değerlerini önce Avrupa, sonra da Amerika temsil eder hale geldi.
Doğaya dönmek, zenginlik elde etmek, Batı medeniyetinden uzaklaşmak, ülkesinde bulmadığı serveti başka topraklarda elde etmek gibi nedenler ağır bastığında Kahire de, Cape Town da, Delhi de cazip geldi elbette insanlara ama bu genel kuralın Batı’ya doğru olduğu gerçeğini değiştiremedi.
Abdülhamid döneminden sonra bugün Türkiye tekrar kaçılan ülke oldu, kaçanların adresi ise elbette Batı...
Akademisyenler, profesyoneller, hali-vakti yerinde olanlar birer ikişer terk ediyor ülkeyi. Bir de “kara liste”ye alınıp sürgüne giden gazeteciler, bilim insanları, Kürtler ve müslümanlar var.
Giden insanlar ülkenin eğitimine yatırım yaptığı, dünya ve dil bilen, iyi yetişmiş, özetle bugünkü eğitim sistemiyle yerleri doldurulamayacak kişiler. Türkiye’nin akademisinde, düşünce dünyasında, iş hayatında çölleşme yaratacak bir gelişme. Ülkenin sadece ekonomik olarak değil, zihinsel olarak fakirleşmesine açık göstergesi.
İmkanı olarak gidiyor çünkü Türkiye bu insanlara ne özgürlük ne de olanak sunabiliyor artık. İnsanı insan yapan ise hep daha iyiye olan mücadelesi.
Erdoğan bazen bu tehlikenin farkına varıyor ve gidenlere “dönün” çağrısı yapıyor. Akademinin kışlaya çevrildiği, ünvanların “en sadık olana en yüksek makam” ilkesiyle dağıtıldığı, cübbelerin itibarsızlaştığı bir dönemde, “Döner mi gidenler geriye!”
Yakın tarihe dönüp baktığımızda “Göç-sürgün” ve diktatörlük kavramlarınızın iç içe geçtiğini görmemiz tesadüf değil.
Hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünün olmadığı bir coğrafyada, yaratma özgürlüğü hiç olmaz. Boğulacak gibi hisseden, çeker gider.
Bolşevik Devrimi sonrası Rusya böyle olmuştu mesela. Yeni yönetim 1917 Devrimi ardından tavrını net koymuştu: Devrimi koşulsuz desteklemeyen herkes halkın düşmanıydı. Bir çok Rus, ya gitti ya da gönderildi. Gidenlerin tercihi Amerika Birleşik Devletleri, Arjantin ve Kanada oldu ağırlıkla…
Devrim sonunda kendi evlatlarını yemeye başlayınca Kızıl Ordu’nun kurucusu Leon Trotsky bile yollara düşmek zorunda kaldı…
2. Dünya Savaşı ardından Stalin’in Doğu Avrupa’da kendine bağlı rejimler inşa etmesi bu ülkelerin insan zenginliğini tüketti. Çek yazar Josep Skoreck, karısını da alıp Kanada’nın yolunu tuttu. Vakfıyla dünya çapında ün kazanan George Soros da Nazi zulmünden kaçıp önce İngiltere sonra Amerika’ya yerleşen bir isimdi.
Mussolini’nin İtalya’sı, Salazar’ın Portekiz’i, Franco’nun İspanya’sı, Hitler’in Almanya’sı da kaçırdı insanları… Hitler örneğinde öldürme fırsatını bulamadıklarını elbette. Yani diktatörlüklerden kaçtı insanlar hep.
Kimler yok ki listede… Filozof Jose Ortega y Gasset, yazarlar Gregorio Marahon, Salvador de Madagaria, Ramon Perez de Ayala, Ramon Gomez de la Serna, Thomas Mann, Heinrich Mann, Albert Einstein, Stefan Zweig, Hannah Arendt, Alfred Adler, Erich Fromm, Bertold Brecht, Kurt Weil...
Amerika kıtasına giden bu ve benzeri binlerce isim Arjantin’den Meksika’ya, Amerika Birleşik Devletleri’nden Kanada’ya kadar gittikleri ülkelerin ekonomisine, bilimine ve düşünce dünyasına inanılmaz katkılarda bulundu. Şöyle ki, 2. Dünya Savaşı’nın ardından Nobel Ödülü kazanmış 314 Amerikan vatandaşının 94’ü Avrupa’da doğmuştu...
Avrupa 1930 ve 40’ların faşizan ortamında yetişmiş insanını genç kıtaya kaybetmişti. Bu eksikliği uzun yıllar dolduramadı. Türkiye ise zaten yetişmiş insan fakiri bir ülke…
Şimdi Batı’da eğitim almış, Erdoğan’ın deyimiyle “Beyni Batı tarafından iğfal edilmiş” insanlarını hızla kaybediyor.
Gidenler, ülkenin daha iyi bir geleceğe taşınmasına aracı olacak nitelikte insanlar. Her gidenle birlikte Türkiye’nin daha iyi bir yarına ulaşma umudu da azalıyor.
Not: Bu yazıda Julio Crespo Maclennan’ın 'Europe' isimli kitabından yararlandım. (Pegasus Books, New York 2018)
Yazarlar
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA“Masada Milyonlar Var” 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
24.03.2022
7.03.2022
1.03.2022
21.02.2022
28.01.2022
11.01.2022
6.01.2022
3.01.2022
25.11.2021
18.11.2021