Erol KATIRCIOĞLU

Erol KATIRCIOĞLU
Erol KATIRCIOĞLU
Tüm Yazıları
Barış ve özgürlük arayışı yine bize düşüyor
20.08.2014
1781

 Ülkenin parçalanacağından korkanlar ülkeyi hemen her gün parçalayıp duruyorlar ama ne gam! Onlar “tezgahlarına” bakıyorlar. Ne kadar oy aldıkları onlar için memleketin parçalanmışlığından daha önemli. Bu sefer her zamankinden daha yüksek aldılar ve durumdan memnunlar. Diğerleri ise kaybettiler ama bütün kaybedenlerin yapması gereken bir şeyi, yani “Bu neden böyle oldu?” diye şapkalarını önlerine koyup düşünmeyi “tezgah” kavgasına yeğlediler. Kurultay toplayıp birbirlerini yine dövecekler. Ama emin olun yine de “Yahu bu neden oldu?” demeyecekler.


Farklı kültürel kimlik dünyaları içinde yetişmiş olduklarından birbirlerini anlamaları mümkün değil. Bu nedenle de birinin “ak” dediğine diğerinin “kara” demesini siyaset olarak görüp, inanılmaz bir kör döğüşü içindeler. Ama dediğim gibi ne gam! Önemli olan sandık! Aldık mı aldık! Kime ne söz düşer ki? Şimdi, iyi mal satmış tüccar gibi karlarını sayıp duruyorlar, ülkenin hangi köşesini satın alabilirim diye düşünerek.

Millet birbirini yemekte, toplumsal güven sıfıra yaklaşmış, sınırlar dursa bile gönüllerde kopuşlar yaşanmakta, birlik bozulmakta ama ne gam! Onların dünyalarında böyle sorunların yeri yok. Varsa yoksa, heybelerindeki artık yenecek bir tarafı kalmamış dahi olsa yoksulluktan almak zorunda kalan kitlelere lapa satmak.

Siyaset bilimciler diyorlar ki; “Bir ülkede bütünlük yoksa, toplumda kimlik farklılıkları derinleşmişse orada demokrasi olmaz. Böyle bir toplumda devlet de toplumun devleti olmaz.” Peki bu durumda demokrasi nasıl bir demokrasi, devlet kimin devleti olur? Demokrasi de devlet de, toplumda sayıca üstün kimliğin demokrasisi ve devleti olur. Bunun da bizdeki anlamı demokrasinin de devletin de sahibinin “muhafazakar, dindar” kimlik olduğu.

Öte yandan yıllar yılı ülkeyi parçalayacaklar diye korku satanların gösterdikleri Kürtler ve bu ülkenin sol ve demokrat kesimleri, ülkenin birleşmesi için siyaset örüyorlar. Üstelik de bunu oldukça etkin yapıyorlar. O nedenle de korku satıcılarının işleri giderek zorlaşıyor. Her iki kesim de ayaklarının altındaki halının, her yerde değilse bile bir çok yerde çekilmekte olduğunu hissedip önlem almayı konuşuyor.

Ülkenin bu birbirleriyle konuşmayan, bu nedenle de birbirlerini anlamayan, sonuçta da kayıkçı dövüşünü siyaset sanan “muhafazakar, dindar” kimlikle, “laik, batıcı” kimlik arasında oluşmuş bulunan bu siyaset tarzını aşması gerekiyor. Çünkü “kimlik siyaseti” diyebileceğimiz bu siyaset tarzı, sandığa rağmen demokrasinin oluşmasını önleyen bir tarzdır. Çünkü demokrasi, kamusal tartışma, uzlaşma, taviz alma ya da taviz verme gibi müzakere süreçlerini kapsayan bir siyaset tarzı iken, kimliklere dayalı siyaset bu süreçleri engeller, çalıştırmaz. O zaman da ülkede demokrasi varmış gibi olur ama, olan, çoğunlukta bulunan kimliğin egemenliğinden başka bir şey değildir.

Ülkenin birliğini savunanlar, radikal bir demokrasi ihtiyacını vurgulayanlar, topluma, her şeyden önce belki de bu “sözde demokrasinin” çıkmazını anlatmalılar. Kimliklerimize olan tutkularımızla bölünmüş ruhlarımıza “Hepimiz özgür olmadıkça, hiçbirimiz özgür olamayız”ı anlatmalılar. Bu ülkede yıllar yılı ötelenmiş, örselenmiş, yok sayılmış bütün kimliklerin ancak demokrasinin çıtasının yükseltilmesiyle huzura erebileceklerini  hissettirmeliler.

Anlayacağınız iş yine başa düşüyor.

Refik Durbaş’ın o güzel şiirini biraz değiştirerek söylersek:

“Gurbet ne yana düşer usta
Sıla ne yana”

Özgürlük ve barış arayışı hep bize
Bize düşüyor usta?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar