Fehmi KORU

Çözümün kolaylaşması isteniyorsa…
28.10.2025
88

Eğitim hayatımda da, öğrenci faaliyetleri içerisinde yer aldığım dönemlerde de Doğulu arkadaşlarım hep oldu. ‘Kürt’ kökenlerini saklama ihtiyacı duyduklarını hiç hissetmedim.

“Kürt olmak”, benden eksikli olmak veya öyle sayılmak anlamına hiç gelmedi.

ABD’de yüksek lisans eğitimim sırasında katıldığım bir toplantıda, bir Amerikalı katılımcıdan, ‘Türk Tarih Tezi’nin “Dağda yürürken çıkardıkları ‘kart, kurt’* sesleri yüzünden bazı Türklere ‘Kürt’ dendiği”* tespitini ilk işittiğimde müthiş şaşırmıştım.

Çocukluğumda, kızı sonradan ağır ceza hakimi olacak bir arkadaşı vardı babamın; “Kürt Mustafa” abimdi o benim…

İzmirli olmak, muhafazakar bir çevrede yetişmek böyle bir şey…

Kürt veya farklı bir etnik gruptan, hatta değişik dini inançlı birinin bu topraklara benden daha az ait olduğunu hissettirecek bir muameleye tabi tutulmasını asla makul göremem.

O hissi yok edecek ne varsa yapılmasını isterim.

‘Kürt sorunu’ konusu ne zaman gündeme geldiyse, her zaman çözümden yana tavır almışımdır.

İlk çözüm süreci sırasında ‘akil insanlar heyeti’ içerisinde yer almış, ikna faaliyeti için gidilen her ilde süreci savunmuşumdur.

‘Terörsüz Türkiye’ adı verilen yeni sürece “Bu bir tiyatro” şeklinde yaklaşanlardan değilim.

Bu yeni açılımın hatta geç kalmış bir girişim olduğuna inanıyorum.

Hem konuyu ‘sorun’ olarak görenler, hem de ‘çözüm’ konusunda sürekli tereddüt geçirenler açısından gecikmiş bir girişim…

Bugünün dünyasında, sorun çözümünde silahı yöntem olarak görmek de, ulus/millet kavramını en dar anlamıyla tanımlamak da yanlış…

Yöntem belli: Ortada bir sorun varsa, soruna taraf olanlar o sorunu konuşarak çözerler…

Şimdi sorunun taraflarına bakabiliriz:

Taraflardan biri, karar verici mevkilerde bulunanlar…

Başlarda hükümetin küçük ortağı MHP’nin lideri tarafından başlatılmış olsa da, Devlet Bahçeli’nin bir takvime bağlı olduğu geriye bakınca daha iyi anlaşılan çıkışlarına, AK Parti ve lideri Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan da katılmış bulunuyor…

Siyasetin devlet kurumları içerisindeki kadrosu da süreçte kendilerine düşen görevi yerine getiriyorlar.

Önceki sürecin başarıya ulaşmasının önündeki en ciddi engel olan MHP ve Bahçeli’nin bu kez süreci yönlendirmesi, ‘Terörsüz Türkiye’nin başarısı için önemli.

Bahçeli’nin teklifiyle TBMM de devreye girdi ve İYİ Parti dışındaki bütün partilerin temsil edildiği bir komisyon kuruldu, çalışıyor.

Görüntüde, devlet tarafı bu defa çözümü istiyor.

Çözümde görev alması beklenen taraf ise çok renkli.

İmralı var…

Kandil de…

Meclis’teki temsilci DEM Parti de taraf…

Aralarında görüş farkı bulunduğu belirgin olmasa da, ilk çıkıştan bu güne bir yıl geçtiği halde hala ilk günkü belirsizlikler ortadan kalkmış değil.

Süreç yavaş seyrediyor.

Oysa, dokuz yıldır cezaevinde tutulan Selahattin Demirtaş gibi sempatik, güçlü ve karizmatik bir sivil temsilci ile, çözüm arayışında daha kısa sürede sonuca ulaşılabilirdi.

Daha önceleri ilan edilmiş ateşkesler gibi bir ateşkes sürüyor; daha önce iki kez ilan edilmiş silah bırakma kararı yine tekrarlandı, hatta temsili olarak birkaç silah yakıldı da… Sınırlar dışıma çekilme kararı bile daha önce iki kez ilan edilmişti.

Hepsi bu kadar…

Örgütün silah bırakma, kendini feshetme kararları ve silah yakma ritüeli çözümün zamana yayıldığını gösteriyor.

Örgüt feshedildi ama henüz tasfiye edilmedi.

Bu arada devlet de operasyonları durdurdu.

Böyle süreçlerde, kamuoyunun bilgisi dahiline giren, İmralı’ya gidişler, DEM Parti’nin temasları, iktidar çevrelerinden gelen açıklamalar gibi gelişmeler yanında, gözlerden saklı tutulan -gizli- görüşmelerin var olduğu da bilinir.

Gelinen noktada sorular şunlar:

Acaba görüşmelerde tıkanıklık mı yaşanıyor?

Siyasiler kamuoyundan gelecek tepkilerin seçimde şanslarını olumsuz etkileyeceğinden mi endişeliler?

Örgüt içerisinde çözümü teslimiyet olarak görenler frene basacak kadar güçlü mü?

Yoksa Suriye’de beklenen gelişmeler var da ondan mı kaynaklanıyor durgunluk?

Süreç, yalnızca bir örgütün feshi ve silahlarını bırakması olarak görülür ve sorunun çözümü dar alana kıstırılırsa tıkanıklık kaçınılmaz olur.

Benim masumiyet çağımdaki gibi, devleti etnik ve dini kimlikler karşısında eşitlik temelinde yeniden tasarlamadan, birilerine tanınacak kolaylıkları aynı durumdaki herkese yaygınlaştırmadan -sözgelimi, bazılarını hapisten çıkartırken aynı durumdaki başkalarını cezaevlerinde unutarak- sorun çözülemez.

Demokrasi, insan hakları, kuvvetler ayrılığı ile hukuk devleti kuralları yerli yerinde olarak soruna yaklaşıldığında çözüm kolaylaşacaktır.

Bilmem anlatabildim mi?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar