Ferhat KENTEL
Dehşeti ve dehşetin uyandırdığı kötülük ve iyiliği aynı anda, birarada yaşıyoruz.
Dehşet Van depremiyle geldi. İnsanlar beton tabutların altında kaldı. Betonlardan kurtulabilenler soğuk gecelerin acımasızlığıyla yüz yüze geldiler.
Dehşet kötülüğü açığa çıkardı.
Şimdiye kadar, adına “sosyal medya” denen, aslında “sosyal” olmakla pek alakası olmayan, tersine “sanal” olan bir âlemde, bilgisayar ekranlarının arkasında kamufle olmuş “cesur” görünümlü birtakım korkaklar, sağa sola kötülük salvoları atarlardı.
Van depremi bu korkakların saklandıkları yerden çıkıp, “milliyetçi” sosa bulanmış ırkçı nefretlerini çıkarabildikleri bir fırsat yarattı. Bir televizyon kanalında “kadın görünümlü bir erkek”, cari iktidar söyleminin ve medyanın verdiği bir güç gösterisiyle Van’da hayatını kaybeden insanların “insan” olduklarını görmemeyi becerdi. O insanlar “ölürken”, onları “taş atan, kurşun sıkan teröristler” olarak görmeyi becerdi. En erkekçe haliyle “herkes haddini bilecek!” demeyi becerdi...
Onun televizyon ekranlarından sarkıttığı saf kötülüğün fallik dili, şimdiye kadar ancak sanal âlemde mangalda kül bırakmadan esip gürleyebilen hastalıklı dile tercüman oldu; hastalık kendine aleni bir “ses” buldu. Televizyonun her şeyi meşrulaştırabilme kapasitesi bu dili saklandığı delikten çıkardı.
Ve bilinen ama sanallığın güvenli kollarında saklanan kötülüğün bu kadar görünür olması iyi oldu;hastalıklı hali görme imkânımız oldu.
Kötülük bu kadar alenen ortalığa saçılırken, “dehşet” aynı anda iyiliği de açığa çıkardı. İnsanlar sorgu sual etmeden, sırtlarındaki paltolarını üşüyen insanlara yolladılar; çocuklar kumbaralarını boşaltıp, içinden ne çıkarsa memleketin öbür ucundaki insanların yaralarına merhem olması için gönderdiler.
Kürt sorununu dağlarda –karşılıklı olarak– insan avlayarak çözeceğini düşünenlerin savaş dili üzerimize karabasan gibi çökmüşken, Van depremi “ilahi bir işaret” (ya da isteyenler için “deus ex machina”) gibi geldi aslında... Gökten değil ama yerin altından gelen derin sarsıntı bize “Ölüm istiyorsunuz! Alın size tepe tepe ölüm!” dedi...
İsterseniz “ilahi işaret” deyin, isterseniz jeolojik, morfolojik, yeryüzü katmanlarının sıkışması, genleşmesi sonunda ortaya çıkan hareket ve bu harekete karşı ahlaksız müteahhitlerin cinayeti deyin, fark etmez; “ulusal” güç gösterileriyle, “şehadet” söylemleriyle, evlerine bayrağa sarılmış tabutlarla dönen ya da ayaklarına ip bağlanmış şekilde hükümet konaklarının önüne atılan cenazelerle, karmakarışık olmuş, çaresizlik içinde barışı ve hayatı düşünemediğimiz kahredici zamanlarda bir ses bize “İşte Türk-Kürt ayırt etmiyorum; hâlâ hayatı düşünmeyecek misiniz?” dedi.
“İlahi” ya da değil, fark etmez; düşünmemize, biraz daha farklı düşünebilmemize yardımcı olabilecek tonlarca “işaret” geldi.
“14 gün” erken doğan Azra bebek, tekrar beton kılığına girmiş toprağa döndü; zamanını tamamladıktan sonra, yani “14 gün” sonra, “doğması gereken zamanda” tekrar dünyaya geldi; hayata döndü... Bizi de hayata çağırdı... Güç gösterileri, şiddet ve nefret altında yıllardır hayattan çekilmiş; Azrail’in, Hades’in dünyasında oynaşan bizlere “Hayattan çekilme oyununuz, ayininiz, inadınız ve azabınız bitebilir; tamam çıkın artık” diye seslendi...
İyilik bunları gördü... Tonlarca beton yükün altında, omzundan sarkan bir koruyucu elin gölgesi altında hayata bakan Yunus çocuğun kurtulduğunu, o elin babasına ait olduğunu zannederken hata yapma pahasına görmek istedi. İyilik, dehşetin içinde “iyi olanı” aradı.
“Dehşet” karşısında insanların kafasındaki bilişsel, ideolojik kurgular, ezberler yıkılır; insanlar başkaları karşısında duyulan korku, nefret ve sevgi gibi en yoğun duygularla kendilerini yeniden inşa ederler.
İşte, yas tutmak, acıyı paylaşmak gibi bir derdi olmayan, ölümlerde “kimlik” arayan kötülük veen ufak acıyı bedeninde ve ruhunda hisseden iyilik... İkisi de bugün önümüzde duruyor.
Memleketin dört bir köşesinden insanlar yardım etmek için çırpınırken, birtakım “devlet” otoriteleri, “kendilerinden” saymadıkları Van Belediyesi’ni “muhatap” almıyor. “Karşılıksız yardım” ve “rakibe itibar ve meşruiyet kaptırmama gayreti” aynı anda önümüzde duruyor.
Orhan Miroğlu’nun (ve daha pek çoklarının) dediği gibi, “felaketin yol açtığı acılar karşısında beraber gözyaşı dökebilen” insanların ülkesinde, “başkalarının acısını göremez hale getirmiş bir savaşın” mantığı, deprem zamanında dahi, güç ve iktidar adına, insan avlayarak sorun çözmeye kafayı takmış görünüyor.
Ama kötülük açığa çıktıysa, iyilik de açığa çıktı... Ve bu kötülük karşısında iyiliğin yüceliği elbet bir gün bütün güzelliğiyle esas dil olacak...
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Hüsran Yaşayanlar İçin Yaşasın Düşman!
9.07.2024 - “Min selamûn kalben li Filistin!”
16.04.2024 - Ayasofya’dan Ram tapınağına ihtişam ve erkeklik
5.02.2024 - Siyaset asla sadece siyaset değildir
12.07.2023 - Özgürlük mücadelesi ve devlet tapıncı…
24.01.2023 - Bağlılık savaşında duyguları yaratmak
26.11.2021 - 2021’de sivil toplumu yeniden düşünmek
2.05.2021 - İrrasyonel çağ – duygusal aidiyetler
16.04.2021 - Erkeklik ve din
10.10.2020 - On yıl sonra “yetmez ama evet”
9.09.2020
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
faruk tuncay
Sarıgülü günahım kadar sevmem ama, Erdoğanın tramvay teşbihinden daha vahim değil yaptıkları. Sarıgüle bu kadar belden aşağı vurduklarına göre, bunları epeyce korkutmuş olmalı.