Gülay GÖKTÜRK
"Birbirimizi affedelim"
31.12.2012
3371
2012'den 2013'e adımımızı atmak üzere olduğumuz bir günde, Türk siyasetinin en kıdemli isminden, Demirel'den gelen mesaj dikkat çekiciydi: "Birbirimizi affedelim!"
Akşam Gazetesi'nin dün manşetine taşıdığı bu açıklamada"Herkesin birbirini affetmesi gerek; ülkenin bir sevgi seline ihtiyacı var; bu siyasetin işidir" diyen Demirel'in bir genel affı kastettiği açık.
Ben de kendi payıma, Türkiye'nin ağır ağır da olsa bir af iklimine doğru ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemiz hemen hemen her alanda çok büyük değişikliklerin yaşandığı bir geçiş süreci yaşıyor. Bu süreçte bir yandan kendi karanlık geçmişiyle hesaplaşmaya, bir yandan da geleceğini kurmaya çalışıyor. Böyle bir dönemin köklü hesaplaşmalar yapılmadan ilerlemesi ne kadar imkânsızsa; bu hesaplaşmaların bir noktada bitirilip affetme dönemine girilmesi de o kadar kaçınılmaz. Zira toplumlar da yorulurlar; toplumlar ilânihaye geçmişleriyle uğraşamazlar; ilânihaye birbirleriyle hesaplaşarak yaşayamazlar. Bir zaman gelir ki, artık bu hesaplaşmaların bitirilip, el sıkışma dönemine girme ihtiyacı hissedilir.
Bu durum, hesaplaşmanın yapıldığı iki alan için de söz konusu... Yani Türkiye kamuoyu hem halka şiddet uygulayan PKK'yla hem de halkın iradesini silah zoruyla devirmeye çalışan darbecilerle "hesabını bitirmek" ve yeni bir aşamaya geçmek zorunda. Ve genel bir affın bu yeni aşamaya geçişi kolaylaştırıcı, yaraları rehabilite edici bir etkisi olduğunu inkâr etmek de kolay değil.
Ama!
Demirel'in kullandığı "Herkesin birbirini affetmesi gerek" ifadesinin ciddi bir problemi var. Sanki herkes suç işlemiş; kimse masum değilmiş de hesapların karşılıklı silinmesi (bir nev'i clearing) gerekirmiş gibi bir anlam taşıyor. O yüzden de bu söylemin kendisi af iklimini berhava ediyor.
Oysa net olmalıyız. Aftan söz ediyorsak, önce bir tarafta suç işleyenler, bir tarafta da mağdurlar olduğunu açıkça ortaya koymalı; suçlunun suçunu kabul etmesini talep etmeli; ancak ondan sonra aftan söz etmeliyiz.
Af bekleyenler suç işlediklerini kabul etmeyince
Ne var ki bugün Türkiye'de, affedilmesi söz konusu olanlarda, yani halka karşı şiddet kullanan iki mihrakta da böyle bir tutum göremiyoruz.
Balyoz, Ergenekon gibi darbe davalarında yargılananlar kendilerinin sütten çıkmış ak kaşık kadar temiz olduğunu; ABD-AK Parti-Gülen hareketi ittifakı tarafından ortaklaşa planlanan bir tasfiye operasyonuna kurban gittiklerini öne sürüyorlar. Sadece onlar değil, ana muhalefet partisi başta olmak üzere bir toplum kesimi de onları suçlu değil, iktidarın zulmüne uğramış kahramanlar olarak gördüğünü Silivri kapısında yaptığı mitinglerle, yürüyüşlerle ortaya koyuyor.
Böyle bir tablo, bu hesaplaşmanın bitmediğini; darbeciliğin Türkiye'de hâlâ mahkûm edilmediğini gösteren bir tablodur.
Böyle bir tablo geçerliliğini sürdürürken af söz konusu olabilir mi?
Yine aynı şekilde, PKK yöneticileri de şimdiye kadar izledikleri terör çizgisinin çıkmaz yol olduğunu görmek ve özeleştirisini yapmak bir yana, "silahlı mücadeleyi" her zamankinden daha ateşli bir şekilde savunuyorlar. Kurtarılmış bölge kurmak, Türk Baharı yaratmak hayalleriyle sivil halka yönelik cinayetlerini arttırarak sürdürüyor ve nihai zaferin yakın olduğu açıklamaları yapıyorlar. Ve bu tutumlarıyla kamuoyunda bir af ikliminin oluşmasının önündeki ana engeli oluşturuyorlar.
Ben bu toplumun affediciliğine güveniyorum. Ama affediciliğin ortaya çıkabilmesi için, affedilecek olanların da suçlarını anladıklarını ortaya koymaları gerekir.
Bütün mesele kamuoyu vicdanının, halkın iradesine karşı şiddete başvurma yolunun artık geçmişte kaldığına inanmasıdır. Ancak o zaman yeni bir defter açılabilir
.
Ben de kendi payıma, Türkiye'nin ağır ağır da olsa bir af iklimine doğru ilerlemesi gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemiz hemen hemen her alanda çok büyük değişikliklerin yaşandığı bir geçiş süreci yaşıyor. Bu süreçte bir yandan kendi karanlık geçmişiyle hesaplaşmaya, bir yandan da geleceğini kurmaya çalışıyor. Böyle bir dönemin köklü hesaplaşmalar yapılmadan ilerlemesi ne kadar imkânsızsa; bu hesaplaşmaların bir noktada bitirilip affetme dönemine girilmesi de o kadar kaçınılmaz. Zira toplumlar da yorulurlar; toplumlar ilânihaye geçmişleriyle uğraşamazlar; ilânihaye birbirleriyle hesaplaşarak yaşayamazlar. Bir zaman gelir ki, artık bu hesaplaşmaların bitirilip, el sıkışma dönemine girme ihtiyacı hissedilir.
Bu durum, hesaplaşmanın yapıldığı iki alan için de söz konusu... Yani Türkiye kamuoyu hem halka şiddet uygulayan PKK'yla hem de halkın iradesini silah zoruyla devirmeye çalışan darbecilerle "hesabını bitirmek" ve yeni bir aşamaya geçmek zorunda. Ve genel bir affın bu yeni aşamaya geçişi kolaylaştırıcı, yaraları rehabilite edici bir etkisi olduğunu inkâr etmek de kolay değil.
Ama!
Demirel'in kullandığı "Herkesin birbirini affetmesi gerek" ifadesinin ciddi bir problemi var. Sanki herkes suç işlemiş; kimse masum değilmiş de hesapların karşılıklı silinmesi (bir nev'i clearing) gerekirmiş gibi bir anlam taşıyor. O yüzden de bu söylemin kendisi af iklimini berhava ediyor.
Oysa net olmalıyız. Aftan söz ediyorsak, önce bir tarafta suç işleyenler, bir tarafta da mağdurlar olduğunu açıkça ortaya koymalı; suçlunun suçunu kabul etmesini talep etmeli; ancak ondan sonra aftan söz etmeliyiz.
Af bekleyenler suç işlediklerini kabul etmeyince
Ne var ki bugün Türkiye'de, affedilmesi söz konusu olanlarda, yani halka karşı şiddet kullanan iki mihrakta da böyle bir tutum göremiyoruz.
Balyoz, Ergenekon gibi darbe davalarında yargılananlar kendilerinin sütten çıkmış ak kaşık kadar temiz olduğunu; ABD-AK Parti-Gülen hareketi ittifakı tarafından ortaklaşa planlanan bir tasfiye operasyonuna kurban gittiklerini öne sürüyorlar. Sadece onlar değil, ana muhalefet partisi başta olmak üzere bir toplum kesimi de onları suçlu değil, iktidarın zulmüne uğramış kahramanlar olarak gördüğünü Silivri kapısında yaptığı mitinglerle, yürüyüşlerle ortaya koyuyor.
Böyle bir tablo, bu hesaplaşmanın bitmediğini; darbeciliğin Türkiye'de hâlâ mahkûm edilmediğini gösteren bir tablodur.
Böyle bir tablo geçerliliğini sürdürürken af söz konusu olabilir mi?
Yine aynı şekilde, PKK yöneticileri de şimdiye kadar izledikleri terör çizgisinin çıkmaz yol olduğunu görmek ve özeleştirisini yapmak bir yana, "silahlı mücadeleyi" her zamankinden daha ateşli bir şekilde savunuyorlar. Kurtarılmış bölge kurmak, Türk Baharı yaratmak hayalleriyle sivil halka yönelik cinayetlerini arttırarak sürdürüyor ve nihai zaferin yakın olduğu açıklamaları yapıyorlar. Ve bu tutumlarıyla kamuoyunda bir af ikliminin oluşmasının önündeki ana engeli oluşturuyorlar.
Ben bu toplumun affediciliğine güveniyorum. Ama affediciliğin ortaya çıkabilmesi için, affedilecek olanların da suçlarını anladıklarını ortaya koymaları gerekir.
Bütün mesele kamuoyu vicdanının, halkın iradesine karşı şiddete başvurma yolunun artık geçmişte kaldığına inanmasıdır. Ancak o zaman yeni bir defter açılabilir
.
Yorum Yap
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yorumlar (1)
- Başkanlık bu pespayeliği de ‘düzeltir’ mi?
10.01.2016 - Dokunulsun mu, dokunulmasın mı?
8.02.2016 - Yine aynı komisyon
3.02.2016 - 'Nişantaşı tepinirken ağlar Güneydoğu'
31.12.2015 - HDP kendisini kapattırmaya çalışıyor
29.12.2015 - Sadede gelelim
27.12.2015 - DTK çözüm hamlesi yapacakmış!
25.12.2015 - Washington-Moskova arasında
22.12.2015 - Kürt Paketi
21.12.2015 - Çözüm Masası’na dönülsün, diyenlere
18.12.2015
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları







































Hamza Ünlütürk
sn Bekir Berat özipek,sn Atilla Yayla,sn ihsan Dağı ve sn Gülay Göktürk gibi liberal aydınların bu konuda da ortaya koydukları tutarlı tavrı taktir etmemek mümkün değil.Sn başbakanımızın konu ile ilgili yanlış bilgilendirildiğini düşünüyorum.Zira hiçbir konuda bu kadar garip ana çizgisinden uzak bir politika ve söylemi olmamıştı.Dershanelerle ilgili politikasında hem sosyalistleri mumla aratacak kadar devletçi hemde çok kırıcı bir üslubu var.Şaşırmamak elde değil.