Gülay GÖKTÜRK

İçkiyi kamu alanından sürmek
17.05.2013
2966

 Yeni bir atak ve yine bir geri adım...

İktidarın içkiyle problemi on yıldır ataklar ve atakları takip eden geri çekilmelerle sürüp duruyor.

Evet, üstüne basarak söylüyorum: Bu toplumun değil, iktidarın problemi... Zira ben kendimi bildim bileli, nasıl halkın bir kısmı başını örter bir kısmı örtmez ve kimse de birbirinden rahatsız olmazsa; bir kısmı içer, bir kısmı içmez ve kimse de birbirinden rahatsız olmaz.

Ama iktidarın çok rahatsız olduğu belli. On yıldır sürekli olarak denemeler yapıyor. Kah "gençleri korumak" diyor; kah "alkol kanser yapar" diyor, kah "toplumun diğer kesimleri rahatsız oluyor" diyor ve içki içmeyi zorlaştırmaya, engellemeye, kısıtlamaya yönelik ataklarda bulunuyor.

Her seferinde toplumdan gelen tepki üzerine geri adım atıyor ama yılmıyor, fırsat kollayıp bir müddet sonra yeni bir deneme yapıyor.

Nitekim bu defaki denemenin de başarısızlıkla sonuçlandığını, Meclis'e getirilen yasa tasarısının alt komisyonda "kuşa döndüğünü" görüyoruz.

Amaç görünürlüğü yok etmek

Türkiye'de siyaset yapan hiçbir parti içkiyi tamamen yasaklamak diye bir hayal kuramaz. Zira içki, toplumun oldukça geniş bir kesiminin hayat tarzının ayrılmaz bir parçasıdır (hatta sembolüdür) ve o parçadan vazgeçmesi, (o sembolü feda etmesi) de mümkün değildir.

Bu ülkede futbolu nasıl yasaklayamazsanız, içkiyi de yasaklayamazsınız. AK Parti de bunu gayet iyi biliyor. Zaten o yüzden de, tümüyle yasaklamak yerine, içkiyi " evlere hapsetmeye", bir başka deyişle kamu alanında görünmez hale getirmeye çalışıyor.
Şu anda akim kalmış görünen son teşebbüse bakalım: "İçkili lokantaların dışarıya -kamu alanına- taşmasını engellemek, lokantalardaki içki servisini dışarıdan görünmez hale getirmek" maddesi çok ama çok manidar değil mi?

Ne garip, bir zamanlar başörtülü kadınları kamu alanında başörtüleri ile görmeyi bir türlü hazmedemeyen "laikçiler" de aynı şeyi yapmaya çalışmamışlar mıydı? Başörtülü kadınları Türkiye'nin defosu, ayıbı gibi görmüyorlar mıydı onlar da? Başörtülüleri "görünmez" kılmak; kamusal alanlardan özel alanlara -evlerine- sürmek değil miydi onların da derdi?

"Sen bir günahla bir sevabı nasıl karşılaştırırsın" diyenleri duyar gibiyim. Ama laiklik tam da budur işte. Devletin sevap-günah ayırmaksızın, her türlü yaşam tercihine özgürlük tanıması, hiçbirini kısıtlamaya kalkışmaması...

Kırmızı Sokak denemesi

Malum, bir zamanlar da "Kırmızı Sokak" diye bir fikir atılmıştı ortaya. Bazı belediye başkanlarının heveslendiği ama çok çabuk vazgeçilen bir projeydi o da. Ana fikir, bütün içkili mekanları toplumun gözünün önünden çekip bir sokakta toplamaktı. Böylece, Türkiye'de hayatın normal bir parçası olan içki, toplumun gözünden uzak bir yerde işlenen bir günaha çevriliyor; tüm "günahkarlar" da bir araya toplanıp toplumdan tecrit edilmeye çalışılıyordu.

Bu defaki projede ise, içkiyi lokantaların içine hapsetmek; ayrıca bu lokantaların içinde "işlenen günah"ın da dışarıdan görünmeyecek şekilde işlenmesini sağlamak amaçlanıyor.

Böylece kamusal alan "dindar bir topluma yaraşacak şekilde" alkol-free hale getirilirken; içki de, güzel bir akşam yemeğinin, tatlı bir masa başı sohbetinin doğal bir parçası olmaktan çıkıp, gizli gizli işlenen bir ayıba, bir suça dönüşmüş oluyor.
Ama tabii, bütün bunlar olamıyor!

Zira teşebbüs bir kez daha geri tepiyor; toplum bir kez daha sahip çıkıyor yaşam tarzına ve kafalardaki hayaller bir kez daha tuz buz oluyor.
Yeni bir denemeye kadar rahat bir nefes alıyoruz...

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar