Gürbüz ÖZALTINLI
Fakat her zaman tersinin de geçerli olduğunu söylemek herhalde inandırıcı olmayacaktır. Yani, “yerli ve milli olmak, demokratlığı da kapsar” diyemeyiz. Çünkü kapsamayabilir. Bu noktaya döneceğim; fakat daha önce, tartışmaların mantığına ve yöntemine ilişkin söylemek istediklerim var.
AKP’nin, Türkiye’nin yaşadığı dönüşüm ve geleceğimiz açısından en anlamlı aktör olduğunda birleşenlerin kimi sorunlara ilişkin kendi aralarında farklı siyasetler önerdikleri bir sır değil. Farklı katmanlar barındıran, çok geniş kitleleri harekete geçirebilen; bir sistemi tasfiye ederek yeni bir inşa sorumluluğuyla karşı karşıya kalan bir siyasal hareketin, kendi etki alanı içinde tartışmacı, eleştirici farklılaşmalar üretmesinden daha doğal bir durum olamaz. Sorun, bu farklılaşmaların varlığı değil nasıl taşındığıdır.
Bütün tartışmaların giderek “yerli ve milli” olup olmamaya dayandırılması; iktidar iradesine yöneltilen eleştirilerin gayrı milli etiketiyle meşruiyet sahasından dışarıya itilmeye çalışılması; eleştiricilerin “sızma/ikbal düşkünü” ilan edilmesi, ciddiye alınması gereken demagojik bir saldırganlığı ifade ediyor. Böyle tartışma olmaz…
Bu “milli ve yerli” olma meselesini biraz yapısöküme tabi tutmakta fayda var. Bu kavramla belli ki; bir siyasi iradenin makbul sayılması için (1) ulusal çıkarları merkeze alması (2) küresel-bölgesel güçler karşısında “bağımsız/özerk” davranma kapasitesine sahip olması gerektiği kast ediliyor.
Bu unsurların siyasi yoruma tabi ve soyut olduğunu; belirgin görelilikler taşıdığını ilk bakışta fark etmememiz için adanmış bir fanatik olmamız gerekir. Bütün siyasi aktörler“milli ve yerli” kimliği en bozulmamış ve etkili haliyle kendilerinin taşıdığını ileri sürerek birbirlerini boğazlayabilirler. Sonuçta biraz gülünç kaçar ama Pennsylvania’da oturan zat ve takipçileri bile kendilerini bu ülkenin en “milli ve yerli” gücü olarak tanımlayabilirler. Batı dünyası ve İsrail ile iyi ilişkiler kurmanın Türkiye toplumunun çıkarlarına en uygun pozisyon olduğunu; küresel güçlerle karşılıklı çıkarlara dayalı rasyonel, kişilikli ittifak politikaları sürdürdüklerini ve özerk bir iradeyi temsil ettiklerini ileri sürebilirler.
Bu oldukça soyut, demagojik kullanıma açık düzlemden çıkıp, izlenen somut siyasetler ve elde edilen sonuçlar üzerine tartışmaksızın, neyin daha “milli ve yerli” olduğuna karar vermek imkânı olmaz.
Ben; dominant bir politika üreticisi olarak Erdoğan’ın, kararlarında en güçlü motivasyonun ulusal çıkarları koruma kaygısı olduğundan kuşku duymuyorum. Fakat küresel güçlere meydan okuyabilir olması; etkili ülkelerden gelen tepkileri umursamaması, bir politik iradeyi “milli ve yerli” yapmaya; ulusal çıkarların en rasyonel temsilcisi saymaya yetmez. Keza, sağlam bir ahlaki zemine basıyor olması ve çatıştığı güçlerin zorbalıkları, ikiyüzlülükleri, değer tanımazlıkları üzerine yükselttiği sesin haklılık taşıması da izlenen politikaların milli ve yerli çıkarlarımıza en uygun politikalar olduğunun kanıtı olamaz.
Arap ayaklanmalarının yönünü tayin eden ve küresel güçlerin rolünü yeterince belli eden Mısır darbesinden sonra izlenen bölge politikaları; Suriye’de sürecin kırılma dönemlerine uygun siyasal esnekliklerin gerekip gerekmediği; büyük güçlerle aramızda açılan makasın önlenebilir olup olmadığı; PKK ve PYD sorununun ele alınış tarzı; Rusya ile ilişkilerde gelinen nokta… Bütün bunlar önemli tartışma başlıkları. Doğrular ve yanlışlar bir arada olduğu gibi, zorunluluklarla tercihler de iç içe. Her birisi hakkaniyetle ve ön yargısız ele alınması gereken konular. Fakat yazının konusu da ölçeği de bu politikaları tek tek tartışmaya uygun değil. Benim burada odaklanmaya çalıştığım sorun, tartışmanın mantığı ve kullanılan kavramların işlevi.
“Milli/gayrı milli” ayrımı üzerine inşa edilen iktidar söylemi iki büyük sakınca barındırıyor.
Birincisi; AKP’nin ihtiyacı olduğuna inandığım önyargısız, samimiyetle başarıya odaklanan tartışma ve eleştiri alanını baskılıyor. Gerçekten AKP’yi olumlu anlamda önemseyen ve onda geleceği inşa yeteneği bulan kesimlerin itiraz ve eleştirileri ile onu hangi yolla olursa olsun yıkmak isteyen muhalif tutumları aynılaştırıyor.
İkincisi; demokratikleşme sorununu silikleştiriyor; görünmezleştiriyor. Soyut ve oldukça propagandif bir millilik kavramı yükselen değer kılınmak istenirken; demokrasi ve özgürlükler üzerine yapılan eleştiriler duymazlıktan gelinmekle de kalınmıyor, milli olana karşı tuzak imasıyla karşılanıyor.
Yazının başlığına dönerek bitireyim.
Demokratlık gerçekten ulusal çıkarlara tabi olmayı da kapsar. Kendi çıkarlarını tanımlarken, haber alma- ifade- örgütlenme özgürlüklerini kullanarak tartışan; yönetimi seçimlerle belirleyen; siyasal katılım mekanizmaları etkin işleyen açık toplumların “dış güçlerce” manipüle edilmesi, yönetilmesi kolay olmaz. İyi işleyen özgürlük ortamlarında toplumların kendi çıkarlarını en doğru biçimde tanımlayacağına güvenmemiz gerekir.
Milli ve yerli olmak ise tek başına kimseyi kendiliğinden demokrat yapmaz. Milli olmakla demokrat olmak arasında otomatik işleyen bir illiyet bağı yoktur. Nitekim “milli ve yerli”olmanın yaşamsal önemi üzerine söz alanlar, yıllarca anti-demokratik vesayet gücü kullandığı tartışmasız olan ordunun milli karakterine işaret etmeye başladılar. Keza bütün siyasal pratiği “ihtilalcilik” üzerine şekillenmiş Perinçek; 2007 Nisan’ında e-muhtırayı ellerini ovuşturarak karşılayan, Anayasa Mahkemesini 367 kararı alması için tehdit eden Baykal ve Genel Kurmay’ın derin güvenine mazhar olduğunu hepimizin bildiği Feyzioğlu figürleri milli ve yerli davranmakla taltif edilirken hiç kimse onların demokrat olduğunu ve demokrasiye hizmet ettiğini söylemeye cesaret edemiyor.
Sonuçta hayat bize; bu tür “yerli ve milli” aktörlerle örülecek yeni bir “milliyetçi cephenin”, ulusal çıkarlarımıza en uygun siyasetleri üreteceğine dair hiçbir güvenilir veri sunmuyor.
Demokrasiden vaz geçmemiz; demokratikleşme sorununu ikinci sıraya itmemiz ise başımıza gelebilecek en büyük “milli felaket” olur.
Yazarlar
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.04.2024
14.04.2024
8.04.2024
5.04.2024
25.11.2023
16.11.2023
12.11.2023
9.05.2023
7.05.2023
2.05.2023