Gürbüz ÖZALTINLI
Dört gündür “komşu”dayız. Adadan adaya atlayarak Yunanistan’ın güneyine iniyoruz. Önce Samos’un Pythagorio köyü, ardından Patmos Adası, yarın Arki...
Küçücük gövdesiyle Avrupa’yı sallayan bu ülkenin ekonomik krizinden ya da tekrarlanacak olan seçimlerden söz etmeyeceğim. Çünkü, bizim bastığımız topraklarda bunların izlerini yakalayabilmemiz zor. Buralarda geçici “yabancılar” ve onlarla her zaman neşeli ilişkiler kurmayı başarmış oldukları anlaşılan güleryüzlü “yerliler” yaşıyor. Adalar, Atina gibi değil. Turizm ayakta ve keyifler yerinde gözüküyor.
Harika yemekleri de başka bir yazıya erteleyebiliriz.
Milliyetçiliğin algılarımızdaki tezahürleri, yabancı topraklarda ister istemez daha görünür oluyor. Çoğumuzun, hayatımızın bir ânında Ege’nin kıyılarından “karşıya” bakıp, Yunan adalarının bize ne kadar “yakın” olduğunu heyecanla, hatta şaşkınlıkla dillendirmişliğimiz vardır. Ben bu şaşkınlıkta hep,“ulus-devlet” ideolojisinin zihnimizi fethini bulmuşumdur. Milliyetçiliğin yabancılaştırıcılığının, insanlık coğrafyasını bayraklarla, sınırlarla parçalayıcılığının farkında olmadan söze dökülüşüdür bu heyecan. Coğrafi olarak “yakın” duranın, aidiyet olarak çok “uzak”lara ilişkin olduğu “bilgi”sinin gözümüze soktuğu paradoks şaşırtır bizi. Doğal bulmayız. Doğal bulmadığımız şeyin doğanın ta kendisi olduğunu fark etmeyiz bile. Bir ada, neden kıyıya yakın olmasın?
Yunanistan’ı gezenlerin başka bir şaşkınlığı daha vardır. Karşı kıyıyı yurt edinmiş bu insanların “biz”e ne kadar çok benzediklerine şaşırırız. Biraz üzerine düşünen insanın, bu heyecanların arkasında milliyetçiliğin “ötekileştirici” müdahalesini sezmemesi mümkün mü? Adaların yakın olduğu kadar, insanların da, kültürlerin de yakın olmasında yadırganacak ne var? Fakat milliyetçilik o adayı “ada”olmaktan, insanı insanlığın “ortak ailesine” mensup olmaktan çıkartır. İnsanları da, coğrafyayı da zihnimizde parçalar. Ve biz, şu küçük soruyu sormakta zorlanırız: Neden millet dediğimiz o topluluklar, diğer aidiyetlerden daha değerli olsun? Bu uzaklıkları hak edecek ne yaptık birbirimize. Bu yaptıklarımızda neden hep biz haklıydık ve “karşı taraf” haksızdı. Daha önemlisi de; bu sonsuza kadar böyle gitsin istiyor muyuz?
Şimdi artık, uzaklıklarla yakınlıkların, ortaklıklarla çatışmaların birarada yaşandığı karmaşık bir dönemden geçiyor insanlık. Ulusüstü yapılarla, ulusal yapılar iç içe. Krizlerle, gelgitlerle yürüyen bir süreç bu. Milliyetçilik, pranga gibi ayağından tutuyor insanlığı. “İleri” medeniyetlerde de, nefes nefese arkadan gelenlerde de bu arkaik ideoloji varlığını hissettiriyor. Belli ki ulus-devletlerin ve milliyetçi-ırkçı ideolojilerin ölümünü ilan etmek için vakit erken.
Biz ise yolun başındayız galiba. Bir ayağımız dünyaya basıyor ama öteki ayağımız toplumun her tarafına yayılan bir ötekileştiriciliğe saplanmış. “Tam bağımsızlık” konserlerine koşarak giden kalabalıklar, sınırları, bayrakları “anti-emperyalizm” adına kutsamakta bir erdem olduğuna fazlasıyla inanıyorlar. Bütün kötülüklerin arkasında Batı’nın büyük güçleri olduğuna duyulan iman ve içe kapanmacılığın onurlu bir insanlık hâli olduğu inancı hâlâ çok diri. Bizde “kötülükler” içeriden gelmez. İçeridekiler “dış” düşmana hizmet ederler olsa olsa.
Daha da ilginç olanı; “dış”a kapalı olmaktan huzur duyan, dış dünyayı kendi istikrarlı “küçük” hayatı karşısında bilinmeyeni temsil eden bir tehdit olarak algılayan “taşra geleneğinin”, evrensel standartlara çok daha açık bir eğitimden geçmiş meslekli orta sınıflarca “gayrı milli”likle eleştiriliyor olması. Boğazına kadar ulusalcılığa batmış kimi “solcu” arkadaşlarımın, hükümete yönelttikleri bu eleştirileri dinledikçe, keşke diyorum kendi kendime, “keşke, bugünkü iktidar iddia ettikleri gibi milliyetçiliği aşmış olsa”. Bilmiyorum, biz bu ülkede çatışan tarafların “milliyetçilik yarışının”bitmesini dünya gözüyle görebilecek miyiz?
ODTÜ’lü, mesleğinde seçkin, kendisini solcu sayan bir arkadaşımla bir akşam yemeğinde konuşuyorduk. Arkadaşıma geçen yıl gördüğüm Yunan adalarının çekiciliğini anlatırken yutkundu.“Biliyor musun” dedi, “o adaların bize bu kadar yakın olmasına rağmen onlara ait olması kanıma dokunuyor”. O adaların yakın olduğu “bize ait” Ege kıyılarını nasıl bir arındırmaya tabi tuttuğumuza dair en küçük bir fikri yoktu. Ne Teşkilat-ı Mahsusa’yı duymuştu, ne daha Saltanat’tan başlayan göçe zorlama politikalarını. Bildiği tek nüfus hareketi 1924 mübadelesiydi. Onun da bugün uluslararası hukukta suç sayıldığını bilmiyordu. Bunları bilseydi de, “onlar da bizi Balkanlar’dan kovmadı mı” derdi herhalde. Çünkü biz, tarihî kötülüklerin bir mecburiyet olduğunu öğrendik. Doğallaştırdık. Daha da fenası “bizim yaptıklarımız” her zaman mağduriyetten sığınılmış zorunluluklardı. Bütün milliyetçilikler gibi, bizim milliyetçiliğimiz de bir tek bizim milli mücadelemizi meşru kabul etti. Fakat bunlardan da kötüsü var: Bütün bu üstünlük ve ayrımcılık ruhunu bugüne taşımak. Ulusun tarihî bir kategori olduğunu kabul etmek yerine ona zaman üstü bir mutlaklık atfetmek. Ulus-devleti mistik bir varlığa dönüştürmek.
Adalardan kıyılara bakanlarla, kıyılardan adalara bakanlar, o mesafelerin kısalığına şaşırıp karşılıklı diş gıcırdatmaya devam ettikçe, insanlık da kanamaya devam edecek.
“Uzaklık”lara esir olmayanlar, yakınlıklara şaşırmazlar.
Umarım tarih onlardan yana ilerler.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Özel, doğrusunu yapıyor: Türkiye’nin önceliği, normalleşme ve merkez siyasetin yeniden inşasıdır
28.04.2024 - Yolun sonu gözüktü mü?
14.04.2024 - İktidarın ideolojik katılaşması, CHP liderliğinin kucaklayıcı, ılımlı profiliyle birleşince…
8.04.2024 - CHP seçimleri laikler değiştiği için kazanmadı. Fakat seçimler CHP’nin kendi tabanını da Türkiye’yi de değiştirecek kapıyı açtı
5.04.2024 - İktidardaki “keratalar” arasındaki gerilim bizi ilgilendirmez mi?
25.11.2023 - Değişim samimiyet ve cesaret gerektirir
16.11.2023 - Yerli ve milli olana nasıl karar verilecek?
12.11.2023 - “Reis halleder”ciler de rövanşistler de hayal kırıklığı yaşayacak
9.05.2023 - “Reis halleder”ciler de rövanşistler de hayal kırıklığı yaşayacak
7.05.2023 - Erdoğan neden kaybedecek
2.05.2023
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları






































Ad Soyad Giriniz...
Mevcud durumunda demokrasiye kaydigimizi iddia etmek propaganda olur. Veriler cok acik. Lakin verilerin otesinde, Imparatorluk hayalleriyle yanip tutusan bir ulkenin demokrasiye kayacagi gorulmus mudur? Bugun Turkiye berbat bir fasizme kayiyor, cunku vatandas daha fazla toprak, daha fazla isgal, daha fazla ulusal gurur istiyor. Neden olmasin? Dogradigimiz, bok yedirdigimiz, 2 milyonken sayilari 10 bine dusurdugumuz adamlar bile bize gaz veriyor! Dunya Turk olsun, ermeniler, kurtler olmus bile!