Hadi ULUENGİN
KAHVALTI âdetim yoktur. İncecik bir dilim beyaz peynir veya iki-üç zeytinle yetinirim.
Fakat tabii gözümün çapağıyla gelsin fincan fincan kahve ve gelsin fosur fosur cigara!
Sıhhate ne denli mugayir olduğunu bilmiyor değilim. Lâkin pek nadiren lüle kaymağa bal sürsem bile yine de İskandinavlar gibi sabahın köründe salamura morina ve lapa yulaf tıkınamam. Mide fesadına uğrarım.
***
BEN böyleyim ama malûm, epey bir vakittir harici mekânda kahvaltıya gitmek modası peydahlandı.
Bu tür masa donatan lokanta ve kahvelerden geçilmiyor. Meğer hepsi de en lezizini sunuyormuş!
Hatta bilhassa pazar günleri yer kapmak için bazılarının önünde uzun kuyruklar oluşuyor.
Zaten bizdeki “trend” (!) de Amerikan Batı Sahili’nin “tatil sabahı kültürü”den kaynaklanıyor.
Kahvaltı anlamındaki “breakfast” kelimesi öğle yemeği manasındaki “lunch” sözcüğüyle birleşince“brunch” kısaltması türemiş oluyor ki, ekâbir günlerde iki öğünü tek bir sofrada bütünleştirmek kastediliyor.
***
SENELER ve seneler önce ben de böyle bir masaya oturmuştum. İlk ve de son oldu!
Brüksel’de her gece tezgâhına dirsek dayayarak ihtiyarladığım Anglo-Sakson bar aynı zamanda kalantor lokanta olarak işletiliyordu. Sabahı etmiş olduğum bir refakatçinin dırdırlı ısrarıyla pazar öğlen sularında gittik.
Kek midir, krep midir, yoksa Macar palaçinkasıyla gözleme arasında bir halt mıdır, çıkartamadım.“Pancake” diye vaftiz etmişler. Yenip yutulmaz lezzetteki o hamuru âlâ ve vâlâyla sundular.
Yanında da Kanada ormanlarındaki akağaçlardan süzülen usare ağda nevî bir şurup olarak veriliyor.
***
KADININ da sevdiğini sanmıyorum ama “in” mekânda “brunch”a geldi ya, pek memnun. Atıştırıyor.
Kalıbımı basarım ki yarın Konsey’deki meslektaşlarına ballandıra ballandıra dedikodusunu yapacak.
Oysa hepsi Amerikalı personel ahbabım olmasa ben, “bunu alın ve kovboy atına verin”diyeceğim.
Allah’tan o sıra cigara içmek henüz günah ve yasak addedilmiyordu. Derhal pakete davrandım.
Kahvaltıyla birlikte servis edilen Abdi Bey’in abdest suyu Yeni Dünya kahvesinden tiksindiğim için de bardaki Bill’e seslenip, her zamanki gibi sıvısı az, rayihası yoğun bir espresso istedim. Üçledim ve dörtledim.
Sonraki herzelerin tadına bakmadan da kafamı kör testereyle kesseler moda budalalığa noktayı koydum
***
HAYIR hayır, genel olarak modalara, özel olarak da ülkemizde yaygınlaşan şu “brunchvâri” kahvaltı âdetine karşı çıktığım sanılmasın! Modaların döşüm ve yaratıcılık dinamiği şırıngaladığını tabii ki biliyorum.
Yeni cins “tatil sabahı kültürü”nün de son tahlilde bir refah göstergesi oluşturduğundan eminim.
Fakat yine de yukarıdaki ilânlar içinde en çok “köy kahvaltısı” yaftasına şaşırıyorum. Fesuphanallah!
***
FESUPHANALLAH, çünkü sözkonusu refah onları da değiştiriyor ama aslında köylülerin şehirlilerin tasavvur ettiği anlamda bir kahvaltı âdeti mevcut değildir. Böyle bir sofra kültürüyle haşır neşir olmamışlardır.
Horozlarla kalktıklarında tarhana çorbası kaynatırlar ve sıvıya yufka ekmeği banarlar.
Hadi bilemediniz, kırk yılda bir pintiliği bırakır ve o horozun haremindeki tavuk yumurtasına kıyarlar.
Bu olgu bizim coğrafyayı da aşar. Meselâ Fransız köylüler başka çorbalara somun doğrarlar. Po İtalya’sının toprak adamları ise mısır bulamacı kaşıklarlar. Aynı bulamaç Polonya’da arpa-yulaf melezine dönüşür.
Dolayısıyla “hakiki” köy kahvaltısı ilânlarına rastladıkça, af buyurun ama popomla gülmem geliyor.
Bari “en Kaliforniya usulü köy ‘pancake’i” diye eklesinler de milletin ağzı daha çok sulansın!
***
ASLINA bakarsanız yukarıdaki gelişmenin şimdilerde yine en “trendy” ve en “siyaseten doğrucu”olan şu organik, ekolojik, biyolojik, botanik, fişmanik beslenme modasıyla atbaşı gittiğini tabii ki farkediyorum.
Zaten de ben o “siyaseten doğruculuk”tan, dolayısıyla sözkonusu şımarıklıklardan asla hazzetmediğim içindir ki lâfı köy kahvaltısından açıp bu beslenme zırvalıklarına ağır topçu salvosu göndermek istiyordum.
Fakat işte gevezeliğim tuttu ve sütun bittiği için de konu sizin başka bir “brunch” sabahınıza kaldı.
“Pancake”inizin üzerine akağaç usaresinden şurup sürmeyi unutmayın. Aman aman, afiyet şeker olsun!
Yazarlar
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları










































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
26.02.2016
12.02.2016
6.02.2016
29.01.2016
22.01.2016
18.01.2016
15.01.2016
8.02.2016
1.02.2016
25.12.2015