Hakan AKSAY
En son demem gerekeni öne alarak başlayayım:
"Kabataş saldırısı" yakın tarihimizin en büyük yalanıdır. Ve galiba bu yalan uzun süre can çekişse de, ömrünü ancak AKP'nin iktidarı kaybetmesiyle dolduracaktır.
"Kabataş" çok tehlikeli bir provokasyondu. Gezi sürecinde gerginliğin arttırılmasında ve can kayıpları da içinde yaşadığımız ağır sonuçlarda payı vardı. Potansiyel olarak çok daha kötü ve kanlı sonuçlara yol açabilecek bir yalandı.
Bu açıdan er veya geç "halkın bir kesiminin, diğer bir kesimi aleyhine kin ve düşmanlığa alenen tahrik edilmesi" ile ilgili (TCK'nın 216. Maddesi) bir dava açılmasının ve suçluların hesap vermesinin gerektiğine inanıyorum.
Bu tür kirli siyasi teknolojilerin kullanıldığı 7-8 Eylül Olayları'nın, Maraş Katliamı'nın, Sivas (Madımak) Katliamı'nın ve öteki provokasyonların hesabı maalesef sorulamadı. Ama "Kabataş"ın sorumlularının tek tek ortaya çıkarılması mümkündür ve umarım bu gerçekleşir.
Kısacası 'Kabataş" tek bir kişi üzerinden yapılacak sıradan bir gevezelik değildir. Pardon deyip geçiştirilecek bir mesele de değildir. Bu yalanın provokatif önemine uygun olmayan bütün yazılı ve sözlü ifadeler tatmin edicilikten uzak kalmaya mahkûmdur.

Kabataş yalanı ve gazeteciler
Gezi Parkı olaylarının başlamasından birkaç gün sonra, 1 Haziran 2013'te yaşandığı iddia edilen "Kabataş saldırısı", iktidarın en tepesinden seslendirilip yaygınlaştırıldı. Büyük bir propogandif abanmaya girişildi, akıllara ve yüreklere sürekli yalan pompalandı. Öylesine güçlü ve organize bir ataktı ki bu, milyonlarca insanın en azından "acaba?.." demesi sağlandı.
Bu sistematik kampanyaya bilerek (yani "görev gereği", dolayısıyla "para karşılığı") olduğu gibi, bilmeden ve istemeden katılan ya da kampanyanın ağına takılan gazeteciler de oldu. Arşivlere kısaca göz atmak yeterli, hemen bazı isimler öne çıkıyor:
Elif Çakır, Hilal Kaplan, İsmet Berkan, Balçiçek İlter, Nihal Bengisu Karaca, Abdülkadir Selvi, Halime Kökçe, Eyüp Can, MehmetMetiner, Mustafa Akyol, Rasim Ozan Kütahyalı, Meryem Gayberi,Mustafa Karaalioğlu, Aslı Aydıntaşbaş...
Elbette birbirinden çok farklı isimler. O zamanlar "Saldırıların görüntüleri elimizde" dedikten sonra şimdi bir türlü ortaya çıkmayan o görüntüleri de "paralel yapı"nın sırtına yükleyip İsmet Berkan'a "Kalemini kır!" çağrısı yaparak olaydan sıyrılmaya çalışan Mehmet Metiner ile hatasından dolayı özür dileyen Balçiçek İlter'in Kabataş'la ilgili aynı dürtülerle davrandıklarını savunmak mümkün değil. Zaten niyetim, kim görev duygusuyla ve şevkle yalana hizmet etti, kim kullanıldı konusuna girmek de değil.
Ancak şunu söyleyeyim: Bugün "Kabataş yalanı" adına sadece İsmet Berkan'ı tartışmaktan yana olanlardan değilim.
Ama Berkan'ın tavrının ve "özeleştirisinin" de ele alınması gerektiğini düşünüyorum.
Bununla birlikte aynı tutumu sergileyen farklı siyasi çevrelerden ve arkadaş gruplarından iki kişiden birine sonuna kadar hesap sorulurken ötekisine karşı "iyi hal indirimi" uygulayan yargıç rolüne talip olunmasının da tutarlı olmadığı kanısındayım.
Berkan'ın bir türlü aşamadığı 'acıklı bir öykü'
Hürriyet Gazetesi Okur Temsilcisi Faruk Bildirici pazartesi günü "Kabataş" konusunda İsmet Berkan'ın hata kaptığını kabul etmesine rağmen okuyucu tepkilerinin dinmediğini belirtmiş ve kendisini özür dilemeye çağırmıştı.
Salı günü Berkan'dan özür yazısı geldi. Ama tepkiler dinmedi, tersine şiddetlendi.
Üstelik tepkiler geniş bir yelpazeden geliyor. Yukarıda sözünü ettiğim Metiner'in "kıvrak çıkışı" da, salı günü A Haber'de konuşan Haber X Yayın Yönetmeni Cemil Barlas'ın suçlaması da, dünkü Takvim Gazetesi'nde Ekrem Kızıltaş'ın "İsmet Berkan kimden özür diledi?.." başlıklı köşe yazısı da, (son ikisi de "Kabataş senaryosu"nun baş kahramanı Zehra Develioğlu'nu savunmayı başa alıyorlar) aynı yelpazenin içinde. Bunlar öteki tüm kanıt(sızlık)ların yanı sıra, 13 Şubat 2015'te Kanal D'nin yayımladığı görüntüleri de es geçmeyi denedikleri için onları bir kenara bırakalım.
Kısaca hatırlatalım: Berkan 12 Haziran 2013'te twitter hesabından önce "Çok ama çok acı bir öykü... maalesef gerçek..." demiş, ardından "mobese görüntüleri dahil pek çok şey var, savunulur tarafı olmayan bir olay" yorumunu yapmış, görüntüleri izleyip izlemediği sorusuna ise "evet" cevabını vermişti.
Aradan epeyce zaman geçti.
6 Şubat 2014'te CNN TÜRK'te Enver Aysever’in programına katılan Berkan, Kabataş'la ilgili sorulara muhatap olmaktan ve eleştirilmekten oldukça rahatsız bir yüz ifadesi ve vücut dili sergilemişti. Attığı tweetleri kısmen revize etmeye ve olayı kapatmaya çalışan Berkan, bununla birlikte "açıklamayı doğru bulmadığı bir haber kaynağına göre" konuşurken "itilen ve devrilen bir çocuk arabası"ndan söz etmişti.
Berkan'ın o tweetleri nasıl bir ortamda, hangi haber kaynağına güvenerek yazdığı ve aylar sonra - şimdiye kadar kanıtlanamamış - devrilen çocuk arabasından neden bahsettiği hâlâ birer soru işareti. Kendisi de bu soru işaretlerini kaldırmak için açık bir çaba harcamıyor gibi.
Salı günkü yazıyı "gecikmiş bir özür" olarak değerlendirenlere katılmak da doğrusu zor. Çünkü Berkan daha önce birkaç kez kendince özeleştiri yapmıştı. 15 Şubat 2014'te Hürriyet'teki köşesine koyduğu "Kısa bir açıklama" başlıklı not da, 24 Haziran 2014'te T24'ün sorularını cevaplarken söyledikleri de buna örnek.
Burada sorun sanırım Berkan'ın özeleştiri yapmaktan kaçınmasıdeğil, tatmin edici bir özeleştiri yapmayı becerememesi.

Özür neden kabul görmedi?
Ben Berkan'ın bütün özeleştiri denemelerinde CNN TÜRK'teki sıkıntılı ve olayı bir an önce kapatmaya eğilimli karışık yüz ifadesini görüyorum.
Bir taraftan kendi tutumunun sorunlu olduğunu hisseden ve bundan rahatsız olan, ama diğer taraftan "genel tablo içinde" başka olumsuzlukları öne çıkarmaya eğilimli ve isabetsiz bir özür tarzına yönelirse bunun kendisi için çok kötü sonuçlar verebileceğinden çekinen bir ruh hali...
Belki de Berkan'ı bütünüyle haksız çıkarmayacak bir "piyasamız" var. Genel olarak Türkiye'de ve bu arada medyamızdaki "özeleştiri" kurumununun cılızlığından bahsediyorum. Bizde kimse özeleştiri yapana "bravo!" demiyor, tersine genellikle "ben söylemiştim, sen de kabul ediyorsun işte, böylesin, hatta daha da kötüsün" yaklaşımıyla özeleştiri yapanın mezarı kazılıyor. Onun için de çoğunluk derin bir özeleştiri yapmaktan öcü gibi korkuyor.
Ama durumun böyle olması, Berkan'ı kurtarmaya yetmiyor.
Çünkü o, Gezi sürecinde kilit önem taşıyan bir manipülasyon girişiminde, yaygın deyişle, "algı operasyonu"nda önemli bir rol oynadı. Ve bunun ne kadar kritik ve riskli bir mesele olduğunu yazının başında belirttim.
Ortada insan hayatları var, tehlikeli bir provokasyon var. Öyle "Ne olduysa oldu, ben geçtim orayı çoktan… Bu önemsediğim bir konu değil. İki tane tweet attım sonuçta" deyip geçmek yeterli olmuyor. Özür yazısında "vahim bir gazetecilik hatası yapmış, bir haberi yayınlamak duyurmak için yeterli kontrol sürecini uygulamamıştım" anlatımı olan biteni karşılamıyor.
Bir gazeteciyi olmayan bir mobese görüntüsünü izlediğini söylemeye ve gerçek yerine yalanın yanında saf tutmaya iten şartlar nedir; herkesin merak ettiği bu!
Ve Berkan hem bunu açıklamadığı, hem de sözleriyle ve üslubuyla karşı tarafa "tamam ya, pardon dedim işte, geçelim bu olayı" vurgusunu dayattığı için yeterince içten ve inandırıcı bulunmuyor.
Mesele Berkan'ın linç
edilmesi değil, ders çıkarılması
Medyamız, halkın güven duymadığı, çıkarcılığın cirit attığı, herkesin gözünün içine bakarak yalan söylemenin olağan sayıldığı ve kimsenin hatalarının hesabının sorulabileceğini düşünmediği kokuşmuş bir kurum haline geldi.
Ancak buna karşı çıkan yayınlar ve gazeteciler de var.
Dürüst, adaletli, dinamik, eleştiriye ve özeleştiriye açık, meslek ilkelerine bağlı, gerçeğe sadık bir gazeteciliğe ihtiyacımız var.
Bu yolda her bir deneyimden ders çıkarmalıyız.
"Kabataş yalanı" ve bu provokasyonda gazetecilerin sergiledikleri tutumlar da medya tarihimizde eşsiz bir deneyim olmuştur.
İsmet Berkan da bu deneyimin bir parçasıdır. Bundan ötesi değil.
Sevsek de sevmesek de Berkan'ın linç edilmesinden gazeteciliğimiz adına bir kazanç sağlayamayız. Ayrıca gazetecilik gerçekten çok riskli bir meslek. Hatadan kaçınmak neredeyse imkânsız. Bunu bugün başkalarını acımasızca eleştirenlerin, kendi geçmişlerini ve geleceklerini de unutmamaları gerektiğini vurgulamak için yazıyorum.
Dahası "Berkan gazeteciliği bırakmalıdır" veya "Hürriyet'ten atılmalıdır", hatta "sokağa bile çıkmaktan utanmalıdır" türünden"kelle isteyen" yaklaşımları da paylaşmıyorum.
Eminim ki, en ciddi yanlışları yapanların bile bir gün en büyük acıyı duyacakları an, aynada görecekleri görüntülerinde gizlidir.
@AksayHakan
Yazarlar
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞAYM BAŞKANI AĞLIYORSA… 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTahmin ediyordum, artık netleşiyor galiba (Transfermarkt, karapara) 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman dünyada yeni bir fıkhi yaklaşımın önü açılabilir mi? 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBağımlı finansallaşmanın anatomisi ve Türkiye’nin bitmeyen kırılganlığı 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNStratejik illüzyon! 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKKürt açılımı hangi barışı getirecek? Üç barış teorisi 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTeostrateji yahut Din ve Dünya ilişkisinde kalibrasyon sorunu 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünMonroe Doktrini gibi bir Trump Doktrini… 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçTürk ve Kürt yalnızca seçmen değil aynı zamanda insan ve yurttaş 7.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselIMF’in siyaseten can sıkıcı tavsiyeleri 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye siyasetinin hastalığı: İmralı tartışmasında serinkanlılık ihtiyacı ve CHP'nin kararı 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin “kritik eşikleri” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi (7): Simit 27.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları





























































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025