Hakan AKSAY
Zarrab diye bir adam...
Sevimsiz bir surat...
Küçük yaşta üçkâğıtçılığı öğrenmiş.
Hatta bazı prensipleri sıkı sıkıya benimsemiş.
“Orospu ile memurun parası peşinen ödenmeli” diyor, mesela.
Hayat herkese bir şeyler öğretiyor.
Ve bir şeyleri de öğretmiyor.
Ona da parayla, dolandırıcılıkla, “kiminle nasıl konuşma sanatı”yla, “parayı bastırıp boyun eğdirme ustalığı”yla ilgili çok şey öğretmiş.
Hak, hukuk, ahlak, vicdan falan da ona uzakta kalmış.
Ama küçük yaşta “bildiklerim bana yeter” havasına girmiş.
Bizim televizyon kanallarında bilgiç bir edayla, hafifçe arkaya kaykılarak, gazetecilere her an fırça atabilecek üslupla nasıl konuştuğunu ve “Türkiye Cumhuriyeti’nin bütçe açığının yüzde 15’ini tek başına karşıladığını” nasıl anlattığını hatırlarsınız.
Daha 20’li yaşlarını bitirmeden Türkiye Cumhuriyeti’nin çok önemli bazı kişilerini parayla “yola getirmesini” becermiş.
Kimisine avro vermiş...
Kimisine dolar...
Kimisine TL...
Kimisine saat...
Rüşvet vermede rekortmen bir yolsuzluk ustası.
Milyarlarca dolar dağıtmış.
Devletin üst yöneticileriyle senli-benli...
Görüşmesine yetişemeyecek gibi olunca İstanbul trafiğinin başındakilere bir telefon sallıyor; hoop, emniyet şeridini kullanma izni alıyor.
O derece rahat...
O derece esir almış herkesi.
Bir ara Zarrab denilen bu adamdan hesap sorulacak gibi olmuştu.
Sonra baktık, ödül verdiler.
Birkaç yıl geçti.
Şimdi yine her gün bu adamı konuşuyoruz.
* * *
Burada durdum.
Yukarıya bir baktım.
Zarrab denilen bu adamla ilgili kaç cümle kurmuşum diye...
Ne kadar çok.
Kalemin (klavyenin) kirlendiği hissine kapılıyorum.
Böyle birinin benim yazımda, hayatımda ne işi var!
Yazık!..
Midem kalkıyor.
Bana ne böyle zarrabgillerin paralarından, rüşvetlerinden, peşinen verdikleri paralarla esir aldıkları orospulardan ve memurlardan!..
Ama...
Olmuyor işte...
Gündemimiz bu.
Gırtlağımıza kadar zarrablaşan bir gündemin dibindeyiz.
Her yanımız yapış yapış...
* * *

Zarrab’ı vaktiyle el üstünde tutanlar şimdi karalamaya çalışıyorlar.
Taktik öncelikler değişiyor tabii.
Ama “meselenin esası” aynen devam ediyor:
Ne pahasına olursa olsun siyasetin, devletin, ekonominin tepesinde bulunmayı sürdürmek...
İktidarda kalmak...
“İyi ve mutlu bir hayata devam etmek” denmez buna pek.
Çünkü en ufak bir huzurları kalmamış durumda.
Hatta hayat bile denmez.
Hayat dediğin nedir ki, huzur olmadan?
Ya para pul? İster ayakkabı kutuları dolusu olsun, ister odalar, binalar dolusu...
Huzur olmazsa ne işe yarar?
Zamanın mutlu geçmiyorsa, asıl işlevi onu ölçmek olan kolundaki zavallı (evet, zavallı) saat yüz binlerce avro da olsa, neye yarar, usta?
* * *
İktidar ve onu destekleyenlerin Zarrab’ı...
Muhalefet ve ABD’deki davadan kendi yapamadıklarını yapmasını uman insanların Zarrab’ı...
“Ne yazalım efendim?”, “Ne gösterelim?”, “Neyi ne kadar yazıp/gösterip, ne kadar yazmayalım/göstermeyelim”ci iğrenç gazetelerin ve televizyonların Zarrab’ı...
Metrodakilerin, otobüstekilerin, kahvedekilerin bir futbol maçı havasında izleyip yorumladıkları Zarrab...
İçimiz dışımız bu sevimsiz adamla doldu.
Yalnız içerdeki değil, dışardaki gündem de bu:
“Türkiye ve Zarrab”...
“Türkiye ve milyarlık rüşvetler”...
“Türkiye ve rezillikler”...
Birileri diyor ki: “Dur bakalım orada!”
“Dünya söz konusu olduğu zaman, içerde hepimiz birlik olmalıyız.”
Nedenmiş o?
“E, biz hepimiz buralıyız. Aynı gemideyiz. Batarsak hep birlikte batarız.”
* * *
Ne?
Aynı gemide miyiz?
Sizinle mi?
Daha neler!..
Her şeyden önce gırtlağına kadar adaletsizlik bataklığına batmış insanları batmakla tehdit etmeniz acı bir gülümsemeyi davet ediyor.
Ayrıca o sözünü etmekten pek keyif duyduğunuz gemide bizim gibilerine ne yer kaldı artık?
Dümen öylesine uzaklaştı ki...
Güvertede özgürce dolaşmak bile zorlaştı...
Çoğu kez “gemi sahiplerinin” asabi tepkilerine hedef olmamak, ancak kazan dairesi seviyesine inerek mümkün olabiliyor.
Zarrablardan ve onların “parasını peşinen ödedikleri”nden nefes alacak hava bile kalmıyor.
Zaman zaman filikalarla aşağı inenler olsa da, onlar da başka gemilerle savaşa gönderilenler oluyor.
Çevrede iyi komşu da kalmadı, dost gemi de...
“Aynı gemide” Kaptan’ın gözüne çarpmadan kölece kürek çekmek...
Ya da kırbaç cezasına çarpılmak...
Bu mu hayat?
* * *
Rus ressam İlya Repin’in (1844-1930) bir eseri var: “Volga Nehri’ndeki burlaklar”...
Burlak dedikleri o dönemlerde römorkör rolünü üstlenip vücutlarına bağladıkları halatlarla gemileri kıyıya çeken işçiler... Daha doğrusu köleler...
Zarrab tartışmalarında bazı iktidar ve hatta kimi muhalefet sözcülerinin “Hepimiz aynı gemideyiz” sözleri bana bu ünlü resmi hatırlatıyor.
Geminizi fırtınalardan kurtarmamız, sonra da vücutlarımıza bağladığımız halatlarla kıyıya çekmemiz gerekiyor, öyle mi?
Çünkü “hepimiz buralıyız” demek?
Hayır, baylar hayır!
“Aynı gemideyiz” edebiyatını boş verin!
Ortak gemimiz falan değil...
Sizsiniz batmakta olan.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları





































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
17.07.2025
26.06.2025
22.06.2025
11.05.2025
10.05.2025
13.04.2025
29.03.2025
20.03.2025
6.03.2025