Hasan Bülent KAHRAMAN
Milletvekili genel seçiminin ideolojik değerlendirmesini yapacağım ama doğal olarak hala bir seçim atmosferinde bulunduğumuzdan, yarış devam ettiğinden, bir-iki öneride de bulunacağımı düşünenler yanılıyor, görüşlerimi hem 14 Mayıs öncesi yazdığım yazılarda CHP açısından dile getirdim hem de birkaç gün önce yayınlanan ve seçimi coğrafyalar ve seçmen davranışı açısından ele aldığım yazıda, dolayısıyla önerilere ihtiyaç olduğu kanısında değilim, ana mesele somut koşulların somut analizidir, sözünün sahibini bilenler bilir, oradan hareket ediyorum. Öyleyse başlayalım…
Türkiye’deki siyasete son zamanlarda moda olduğu gibi ‘aktörler’ açısından değil de yapılar açısından bakanlar, siyaseti sosyolojiden ayrı düşünemeyenler, siyasetle sınıf ilişkilerinin, onunla da ekonomik tutum ve davranışların bağını kuranlar için 14 Mayıs 2023 seçimleri bakımından yapılacak ilk şey karşımızda duran tablonun, siyasetin yapısındaki tarihsellik bağlamında ne ifade ettiğini anlamaktır. Bu yazıda tamamen genel milletvekili seçimlerini ele alacağım. Başkanlık seçimlerini nasılsa 28 Mayıs’tan sonra yeniden konuşma olanağı bulacağız.
Yazının analiz mantığını da girişte saptayalım. Arkada kalan ama önümüzdeki 28 Mayıs seçimini hazırlayan seçim iki temel çatışma hattı üstünde gerçekleşti: laikçi/Batıcı-mütedeyyin/muhafazakâr çatışması, güvenlik/beka politikaları-demokratik (sol) politikalar. Tabloya aslında ikinci koşulun somutlaşması olan bir üçüncü koşul eklenebilir milliyetçi-kozmopolit çatışma hattı. Bu iki/üç konuyu ele almadan önce seçimin sosyolojik coğrafyasını gözden geçirmek gerekir.
Görünen olgulardan söz açıyorum. Görünmeyen bir olguya değineyim. Bu seçim bir kere daha kırsal alanla kent alanındaki açık ve gizli çatışmalar üstüne inşa edildiği gibi, merkezi siyasetle merkezkaç siyaset arasındaki ağır ve neredeyse çıkışsız gerilime işaret ediyor. Bundan sonraki siyaseti de bu iki olgu belirleyecek. Şöyle de söyleyebilirim: merkez siyaseti, siyasetin, daha önceki yazılarımda değindiğim şekilde, istisna haline dönüşmesini sağlarken merkezkaç siyaset yani tabandaki ‘doğal’ örgütlenmeler ve bilhassa demokratik talepler siyasetin çatışma hatlarından en önemlisini yaratıyor. Ana sorunsa bu iddiayı öne sürenlerin başta CHP olmak üzere iddialarını somutlaştırmayı ve tabana yaymayı başaramamasıdır.
Türkiye’deki siyaset coğrafyasının yapısı hiç değişmedi. Yeni faktörler eklendi ve iktidar partisi o koşulları güçlendirdikçe güçlendirdi, taşradaki merkeze belki bazı darbeler vurduysa da merkezdeki taşra başlı başına belirleyici bir güce dönüştü. İstanbul’un 39 ilçesi olduğunu bilenler ve oraları gezenler durumu daha iyi görebilir.
GERÇEKLEŞTİRİLEBİLİR HAYAL TİCARETİ
Türkiye’deki siyasetin belirleyeni olarak bugüne değin en sistemik yapı özelliğinin merkez-çevre ilişkisi olduğunu biliyoruz. 1990’lardan başlayarak bu doku merkezdeki çevre ve çevredeki merkez olarak değişti. AKP, 2002’de iktidara bu yeni yapının sonucu olarak geldi. AKP’nin iktidara geliş koşulları üstünde şimdi yeniden durmanın fazla bir anlamı yok, sonunda 20 yıldan fazla sürmüş bir iktidardan söz ediyoruz. O uzun sürede bırakın Türkiye’de meydana gelen değişmeleri bizzat iktidar partisinde ciddi dönüşümler ortaya çıktı. Fakat partiyi iktidara taşıyan Türkiye’deki siyaset coğrafyasının yapısı hiç değişmedi. Yeni faktörler eklendi ve iktidar partisi o koşulları güçlendirdikçe güçlendirdi, taşradaki merkeze belki bazı darbeler vurduysa da merkezdeki taşra başlı başına belirleyici bir güce dönüştü. İstanbul’un 39 ilçesi olduğunu bilenler ve oraları gezenler durumu daha iyi görebilir.
Taşradaki merkez ise mali krizlerle, tarımın çökmesiyle, hayvancılığın gerilemesiyle nispi bir darlık yaşadı. Yine de Türk ekonomisinin neredeyse belkemiği haline gelen inşaat sektörü taşrada da belli bir çevreyi güçlendirmeyi sürdürdü, sonuç olarak metropole göç etmek, daha iyi bir hayat yaşamak hala büyük bir hayal olarak toplumun önünde duruyor. Bu konunun Soğuk Savaşın ilk döneminden başlayarak Türkiye için ne ifade ettiğini anlamak için Begüm Adalet’in otels and Highways: The Construction of Modernization Theory in Cold War Turkey isimli yapıtını okumak gerek. Demirel döneminde ortaya atılan ‘büyük Türkiye’ sloganı yerini ‘Türkiye Yüzyılı’na bırakıyor ki, Erdoğan ne Demirel gibi su mühendisidir ne de onun gibi Amerika’da Bureau of Reclamation’da çalışmıştır. Fakat ister hayal diyelim ister umut, hala aynı doğrultuda ilerliyor ve kitleleri etkilemeye devam ediyor.
Burada siyasal davranış analizi yapmayacağım için ekonomik krizin halkı nasıl etkilediğine ve oy üzerindeki etkisine değinmeyeceğim, sadece şunu söylemek yeterli, Türkiye’de kitlelerin siyasal kurguları benimseme kapasitesi siyasal gerçekleri benimseme kapasiteden daha fazla, açıkça görülüyor. İki nedenden bahsedelim bu durumu doğrulayan, birincisi, gerçek sonrası dönemde yaşıyoruz ve bu çok önemli bir gerçektir, ikincisi, bütün azalmalara rağmen Türkiye’de nüfus hala büyük hızlarda artıyor, toplum hala çok genç, bu da demektir ki, insanlar gelecek beklentisini bugünkü gerçeklikten daha fazla önemsiyor. Merkezdeki taşranın bunca güçlenmesinin ardından yatan bu dinamiği sürekli olarak hatırlamak gerekir ki, AKP’nin 14 Mayıs seçiminde CHP’ye İstanbul’da yaptığı farkı anlayabilelim.
AKP de kendisi hala dönüştürücü, modernleştirici parti olarak sunmakta sorun yaşamıyor. ‘Küçük burjuva radikalizminin’ getirdiği Makyavelizm veya oportünizim ise o sınıfın kaçınılmaz, doğal gerçeğidir ve bu kesinlikle bir değer yargısı değil, olgunun ifadesidir.
‘KÜÇÜK BURJUVA RADİKALİZMİNİ’ YÖNETMEK
Aynı doğrultuda ele alınması gereken bir diğer faktör ‘küçük burjuva radikalizminin’ yani yakıp yıkan, sınır tanımayan, rantla büyülenmiş, gözü dönmüş kitlenin davranışını çözümlemeye çalışmaktır. Ne pahasına olursa olsun benim olsun diyen, özgecilik (altruism) denen şeyden bütün gelenek birikimini yok sayacak şekilde nasiplenmemiş, dünya yansa bir tutam otu yanmayacak insan tipolojisinin bu mertebede güçlenmesinin nedenlerinden söz ettim. AKP’nin daha doğrusu Erdoğan’ın 20 yıldır dikkatle ve inatla sürdürdüğü erk dilinin (power discourse), tepeden tırnağa yanlış da olsa emperyal göndermelerle yüklü dokusu (‘dünya liderimiz’ tanımı da bu anlayışın sonucudur), bilinç dışında dipdiri tutulan imparatorluk ihtişamı bu duygu ve davranış kipini berkitiyor.
Nüfus artışı, göç ve kentleşmeyi bir sarmal, bir bütün olarak yöneten hiçbir iktidarı yıkmak mümkün değil. Sol iktisadi kuramlar açısından sıklıkla ele alınan, Amerika’da çok etkili olmuş New Deal (Yeni Dağıtım) politikaları tamı tamına budur. Hiçbir şey sebepsiz değil, iyi bir analizle de çözülmeyecek sorun bulunmuyor. Keynesyen ekonomi daima sol ekonomik yaklaşımlar bünyesinde değerlendirilir, AKP’nin yeni Keynesyen bir ekonomiyi, elbette kendisine özgü bir anlayışla uygulamadığını söylemek de pek o kadar mümkün değil. Anadolu oy dağılımı ve onun kıyı şeridiyle kesiştiği noktalardaki görüntüsü bu yorumu doğrulayacak mahiyettedir. Hiçbir şeyi öngörememenin neticesinde ortaya çıkan ve orta sınıfı tamamen yok eden ekonomik krizden de sıkı mali politikalarla olduğu gibi AKP yine ekonomik büyüme modelleriyle çıkacak ve kimse kuşku duymasın iktidarını sürdürmesinin en önemli aracı da yeni dağıtım politikaları örgütlemek olacak, o da bunu sevinerek yerine getirecektir. Seçimde oy aldığı deprem bölgesine verdiği söz tastamam budur, karşılığını da görmüştür.
Bazı şeyler değişmiyor: hala bir gerçek var, bütün tartışmalara, yolsuzluk iddialarına, hukuk dışılık savlarına rağmen AKP’nin sürdürdüğü politikaların insanlara gelecek hayali kurdurması, yoksulluklarını unutturması, Türkiye’deki muhafazakârlık kavramını yeniden gündeme getiriyor. Kültürel bir kod olarak Türkiye’de muhafazakârlık sadece dindarlık demektir. Onun dışında bir anlam taşımaz. Kürt nüfus içinde AKP’ye oy verenler de dindar ve muhafazakârdır. Fakat kentli muhafazakâr kesimin dindarlık/İslam dışında bir başka unsurun köprüsüyle bu ‘ideolojiye’ bağlandığını düşünmek hayalperestlikten öte saçma olur. AKP de kendisi hala dönüştürücü, modernleştirici parti olarak sunmakta sorun yaşamıyor. ‘Küçük burjuva radikalizminin’ getirdiği Makyavelizm veya oportünizim ise o sınıfın kaçınılmaz, doğal gerçeğidir ve bu kesinlikle bir değer yargısı değil, olgunun ifadesidir. Tarihin her döneminde siyaset geleceğin satılmasıdır. Türkiye’de sağ siyasetin bu işi son derecede iyi bildiği 1950’den beri kanıtlanmış bir gerçektir.
Sınıfsal hale getirilmemiş, hayal kurduranların karşısında insanlara gerçekleri anlatarak yoksulluklarının daima yoksulluk olarak kalacağını anlatan bir anlayış olmadığı takdirde siyaset kültürel değerler ve kimlikler üstünden gelişir ve girişte işaret ettiğim türden çatışma hatları siyasetin özgülleştirilmesini erteler
ÜST/ÖTE KAVRAM SİYASETİ YA DA ERTELENMİŞ SİYASALLAŞMA
İşin bir başka ve ilginç boyutu da yine siyasetin Türkiye’de daima bir üst veya öte-kavram adına yapılmasıdır. Buna ütopist yaklaşım demek de mümkündür. Ütopya içermeyen ve sadece gerçekçi olan bir siyaset bulunamaz. Meşhur tanımla aklın kötümserliğiyle umudun iyimserliği arasındaki çatışmadır siyaset ve insan daima umudun iyimserliğine eğilimlidir.
AKP’nin son 20 yılda sürdürdüğü politikanın özünü bu iyimserlik oluşturuyor, üst-kavram da burada ortaya çıkıyor, gelecek veya Türkiye yüzyılı. Öte-kavram CHP açısından ele alınırsa demokratikleşme, adalet ve hukukun üstünlüğüdür. Somut ve maddi değerlerin karşısına soyut değerleri yerleştirenlerin onları topluma kabul ettirmekte çok daha mahir olması gerekir ki, sadece soyut değerler üstünden sürdürülecek bir siyasetle fazla bir yere varılamaz. Bülent Ecevit’in 1973 ve 1977 hareketi tamamen sınıfsaldı, ‘bu düzen değişmelidir’ sloganına bu nedenle yaslanıyordu ve o sloganın topluma benimsetilmesi büyük sol kitle ve taban hareketiyle gerçekleşmişti.
Sınıfsal hale getirilmemiş, hayal kurduranların karşısında insanlara gerçekleri anlatarak yoksulluklarının daima yoksulluk olarak kalacağını anlatan bir anlayış olmadığı takdirde siyaset kültürel değerler ve kimlikler üstünden gelişir ve girişte işaret ettiğim türden çatışma hatları siyasetin özgülleştirilmesini erteler ki, gerek bu olgu gerekse siyasetin reel faktörlerin dışına çıkıp sürekli şekilde üst-kavramlarla yapılması aslında apolitik bir modelin geliştirilmesidir. Buna kimlikler üstünden büyüyüp gelen siyaset anlayışının gene apolitik bir siyasete tekabül ettiğini ilave edelim. AKP konuyu bu yanıyla çok iyi kavradığından gerilimi kontrol ediyor, denetimin dozunu bir an olsun düşürmüyor ve fazlasıyla politikleşmiş bir toplum ve söylem yaratarak siyasetin apolitik bir zeminde cereyan etmesine ön ayak oluyor.
İttifak içinde ne kadar gerçekleştirilir bilemem ama bir gerçek var: CHP/İttifak tarafından dile getirilen argümanlar sınıfsal/sol bir temele yaslanmadığından, ağır bir yanılgı olarak zannedildiği gibi, sol değildir
SOL SANILAN LİBERAL POLİTİKALAR
14 Mayıs seçimlerinin yaşadığı en ciddi sorun buydu ve buna bağlı olarak siyaset Türkiye coğrafyasını üçe bölerek cereyan etti. Aslına bakılırsa üst-kavram ve ütopyacılık dışında AKP’nin seçim stratejisinden dile getirdiği hemen hiçbir şey yoktu. Kullanılan ve itiraf edelim ki çok akıllıca düzenlenmiş videoların birisinin baştan başa Ayasofya ve nesiller ilişkisine dönük olması bu bağlamı mükemmel şekilde somutlaştırıyor. Buna karşılık Millet İttifakının dile getirdiği çok güçlü taleplerin sınıfsal/ekonomik bir kalıp içinde sunulmaması, zayıf kalmanın ötesinde çaresizlik izlenimi veriyordu. ’İttifak’ın ise özü ve anlamı doğruydu ama zaten zor bir işten söz ediyoruz.
Burada bir parantez açalım: İttifak içinde ne kadar gerçekleştirilir bilemem ama bir gerçek var: CHP/İttifak tarafından dile getirilen argümanlar sınıfsal/sol bir temele yaslanmadığından, ağır bir yanılgı olarak zannedildiği gibi, sol değildir, kendisini solda zanneden ve gece gündüz liberalizme küfreden kesimin de hiç aklına getirmediği gibi en fazlasından (o da en fazlasından) liberal tezlerdi. İyi ve doğru bir yönetişimin olması, suiistimallerin devlet yönetiminde yer bulmaması, hukukun üstünlüğü, adalet sol kavramlar değildir, bahusus liberal kavramlardır.
Evet, en fazlasından, liberal değerlerdir ve öncelikle kapitalizmin savunduğu değerler arasındadır. Bu açıdan bakılırsa aktif modernleşmenin kalkınmacı/büyümeci somut değerleri, bahsettiğim radikalizmle bütünleşince, bu türden ikincil kavramlara dönük çağrılar kitlesel (aman dikkat, toplumsal değil) planda daha az ilgi toplar. Nitekim seçimi bir kere daha gelişmiş, varsıl, kentli, ‘beyaz’ kesim değil az gelirli, muhafazakâr, kesinkes popülist politikalara önem ve kulak veren çevre kazandı. Kısacası bu işler küfretmekle değil düşünmekle oluyor. Doğru şeyi yanlış yerde söylemekse iki kere yanlış yapmaktır.
CHP’nin kırsal alan oylarının yeniden değerlendirilmesindeki zorunluluktur. Sayısı hakkında uzlaşılmış bir rakam bulunmayan Alevi oyları bir yana çıkılırsa CHP, Anadolu’da mevcut değildir.
LİBERAL SOL İHTİYAÇ…
Tekrar edeyim: CHP’nin sorunu Mİ’nin öne sürdüğü, dile getirdiği üst kavramları sınıf/ekonomi zemininde somutlaştırmamasıydı ama öyle bir arayışı hiç olmadı. Başta değindiğim demokratik değerleri yanlış yerde tanımlamak budur: liberal argümanları sol saymak ve demokratikleşme gibi kapsamlı bir olguyu sadece kent düzeyinde hem iddia etmek hem de benimsetmek. Öyleyse ana sorun neredeyse kendiliğinden şekilleniyor: öncelikle gerçek sol olan bir liberal siyaset.
Eklenecek tek husus galiba CHP’nin kırsal alan oylarının yeniden değerlendirilmesindeki zorunluluktur. Sayısı hakkında uzlaşılmış bir rakam bulunmayan Alevi oyları bir yana çıkılırsa CHP, Anadolu’da mevcut değildir. Köy oylarında da yoktur. Köylerin hala kendisine özgü diyeceğimiz şekilde cereyan eden sosyo-kültürü beklendiği veya sanıldığı gibi AKP karşıtı bir pozisyon almamıştır. Aksine iktidar partisini desteklemiş, CHP’yi dışlamıştır. Her şeye rağmen kendine yeten bir ekonomik ilişki ağı nedeniyle kısmen korunabildiği ekonomik kriz, Sünni İslam geleneğindeki kararlılığı CHP oylarını azaltmıştır. Gerçekten de Alevi oyları CHP’nin tek blok desteğidir ve hatırlayalım, 1991 seçimlerinde CHP’nin 90’a yakın milletvekilinin 30’a yakını Aleviydi. Hatta zaman zaman CHP içinde Alevilerin laikliğe ve Kürtlere karşı ‘emniyet subapı’ olarak görüldüğünü de biliyoruz.
Milliyetçilik kendisini parçalı bir yapı içinde ifade etti. Adını andığım üç partinin her biri makro söylemini budayıp, eksiltip, erteleyerek konuşuyordu: MHP de İYİP de kısmen karşı olduğu göçmenler konusunu öteliyor
NEREDEN ÇIKTI BU MİLLİYETÇİLİK?
Genel çizgilerine değindiğim bu olgunun az ötesinde cereyan eden çatışma o derecede güçlüydü ki, milliyetçilik-kozmopolitizm ekseni MHP-İYİP-ZP bütünlüğünü bile parçaladı, üç parti de kesinkes milliyetçi ama milliyetçiliği farklı yanından ele alan bir söylem kurguladı. Ama öte yanda da bir bütünleşme vardı. MHP’nin içinde olduğu ve iki ana unsurundan birini teşkil ettiği Cİ’nın doğrudan milliyetçi bir dokuya sahip olmadığını söyleyemeyiz, aksine, hem ittifak olarak hem müstakil olarak AKP ‘terör’ meselesini eksen alarak çok ciddi bir milliyetçilik damarını kendi varlık nedeni haline getirmiş durumda. Aynı anlayışın suskun İYİP’e hakim olmadığını da söylemekten aciziz. Bu şartlar altında milliyetçiliğin Türk siyasetinde en güçlü damar olduğu kendiliğinden doğan bir sonuç.
Belirttiğim gibi milliyetçilik kendisini parçalı bir yapı içinde ifade etti. Adını andığım üç partinin her biri makro söylemini budayıp, eksiltip, erteleyerek konuşuyordu: MHP de İYİP de kısmen karşı olduğu göçmenler konusunu öteliyor, İYİP ayrıca kırsal alan milliyetçi sağına söyleyeceklerini yutkunuyordu. ZP’nin de göçmenlerden başka bir şeyden söz etmemesi neleri ertelediğinin kuvvetli ifadesiydi. Kritik soru şu: milliyetçilik, söylediğim gibi doğal bir damar olarak mı gelişti bu seçimlerde yoksa daha özel bir nedeni var mı?
Doğal yanından kuşku duymamak gerekir, bütün modernleşmelere ve tüm siyasal dönüşümlere rağmen milliyetçilik Türkiye’deki siyasal demografinin baskın özelliği, belki tüm ülkelerde de öyle. Ana sorun milliyetçiliğin bazen karşılaştırıldığı gibi daha sivil gibi duran yurtseverlik çizgisinden çıkıp literatürdeki adıyla kötü (nasty) milliyetçilik niteliği kazanması, agresif, saldırgan ve yırtıcı olması, bölücülüğe karşıymış gibi kendisini sunmasına mukabil bölücülük yapması. Türkiye’de 1912 sonrasında gelişen ve halen devam eden milliyetçilik budur ve bu tutum, hatırlanmasa bile, genel ‘milliyetçilik’ tanımıyla ifade edilse bile özünde Türkçülüktür. Özellikle ZP’nin ve içinden çıktığı MHP’nin milliyetçiliğine denk gelen anlayış da budur.
Karmaşık bir problemdir bu ve son dönemde Sinan Oğan ve ZP hareketleri zaten milliyetçiliğin yekpare olmadığını işaret ediyor. Oğan’ın Cİ’ye, görülmedik bir milliyetçi-şovenist/Türkçü siyaseti savunan ZP’nin Mİ’ye transferi milliyetçiliğin tüm siyasetlere dağılmış dokusunu ortaya koyuyor. Hatta bu doğrultuda kent milliyetçiliğinin örgütlü, radikal, ‘entelektüel’ boyutuyla her şeye rağmen ‘doğal’ sayılabilecek kırsal alan milliyetçiliğinden çok daha tehlikeli olduğunu ayrıca belirtmek gerekir. O bağlamda AKP siyasetine karşı olan ve (Suriyeli) göçmenleri kesilip atılması gereken bir parça olarak gören, Mİ’nı desteklemiş kentli milliyetçi seçmende de karşılığı mevcuttur. Meselenin bilhassa bu açıdan değerlendirilmesi ayrıca zaruridir ve eğer böyle bir nokta söz konusuysa ZP-Mİ birleşmesinin daha önce gerçekleşmemesi için bir neden görünmemektir, yazık olmuş demek gerekir.
Son nokta olarak belirteyim, milliyetçiliğin, küreselleşmenin daha doğrusu küresel liberalizmin getirdiği bir sonuç olarak da kısmen Türkiye’deki seçmeni etkilediğini sanıyorum. O sonuç, dünyanın zenginleşmesine mukabil ülke içi ekonomik dengelerin şiddetle bozulmasıdır. Bu gerilim Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz türünden olumsuzluklarla bütünleşince kitlelerin büsbütün otarşik yani içine kapalı modellere yönelmesine yol açıyor. Günümüzde uygulanan popülizmlerin altında bu denklem yer alıyor.
Türkiye’de de ekonomik krizin uzun süre ‘dış mihraklar’ diye nitelendirilmesi boşuna değildir. O vurgunun içeride ciddi bir milliyetçilik damarı geliştirdiği veya mevcut damarı genişlettiği muhakkaktır. AKP’nin baştan beri öne sürdüğü anti-emperyalist söylem, Batıya kafa tutması, Amerika’yla yaşadığı çatışma ve bunları ‘içeride’ çok iyi manipüle etmesi, son seçim döneminde bilhassa harp sanayi gelişmelerini vurgulaması ve onları yine milliyetçi duyguları körükleyecek şekilde işlemesi o partinin de aynı kökten beslendiğini gösterir.
Geldiğimiz noktada sadece Kürtler değil göçmenler de yine dünyada yükselen tepki milliyetçiliğinden payına düşeni alarak tartışmaların odağına yerleşti. Böyle bir açılım toplumsal barış ve demokratik haklar yönünden olumlu sayılamaz.
GÜVENLİK/BEKA VE DEMOKRASİ İKİLEMİ
Yer yer, zaman zaman şovenizme varan milliyetçilik dalgasının Türkiye’de, bitmeyen tükenmeyen bağlamı bekadır. Beka kavramının gündeme gelmesi, öne çıkması ve bu düzeyde etkili olması son on yılın konusudur. Avrupa’yla ilişkilerin sarsılması dahi nispeten sessiz şekilde cereyan ederken Orta Doğu Baharı ertesinde başlayan Suriye-Irak hareketi ve dış politikanın iç politikayı tayin edebildiğinin anlaşılması kavramı capcanlı şekilde siyasetin gündemine taşımıştır. Neticede eskiden beri devam eden ‘dört yanı düşmanla çevrili’ ülke sendromu (buna ‘Sevr sendromu’ da denebilir) şimdi beka dürtüsüyle bütünleşmiş durumdadır.
Beka anlayışının özünü oluşturan güvenlikçi politikaların yakın tarihteki başlangıcı 2001 yılında İkiz Kulelerin yıkılmasıdır. O tarihten sonra devletler hızla bu anlayışa kaydı ve güvenliğin ‘gerektirdiği’ farz edilen önlemleri alırken bunları demokratik hakların ve özgürlüklerin üstünde görmeye başladı. 2001 sonrasında tüm dünyada özgürlük alanının daraldığı, devlet alanının genişlediği, uygulamaların da o doğrultuda sertleştiği bir gerçek.
Türkiye bu gelişmeleri kendisine özgü bir koşulda yaşadı ve tabana yayılmış, taban hareketi olarak doğan AKP hareketini merkezileştirme dürtüsü içinde, özellikle Kürtlere karşı sürdürdüğü politikayı öne çıkararak, güvenlikçi politikaları en yaygın şekilde uyguladı. Küreselleşmenin ifade ettiği ve önerdiği mümkün olan en geniş şekilde demokratikleşme kurgusu 11 Eylül sonrasında adım adım geri çekilirken Türkiye, Arap Baharının etkisiyle büsbütün ciddi bir demokratik büzüşme yaşamaya başladı.
Geldiğimiz noktada sadece Kürtler değil göçmenler de yine dünyada yükselen tepki milliyetçiliğinden payına düşeni alarak tartışmaların odağına yerleşti. Böyle bir açılım toplumsal barış ve demokratik haklar yönünden olumlu sayılamaz. Ayrıca güvenlik politikalarının ağır bastığı her zemin siyasetin, daha doğrusu devlet yönetiminin ‘istisna hali’ ekseninde yapılması demektir ki, devlet yönetiminde anti-demokratik uygulamalar anlamına gelir. Türkiye’de çok yakınılan yönetim sorunlarının altında bu mekanizma aranmalıdır.
Sonuç olarak hep üç bölgeli bir seçim haritasından söz ediyoruz ama esasen iki bölgeli bir harita var. GDA’ya yoğunlaşmış Kürt seçmen, Batı ve güney sahiline yoğunlaşmış CHP seçmeni.
Kürtler 14 Mayıs seçiminde güvenlikçi politikaların toplumda gördüğü rağbet ölçüsünde geriledi. Amansızca sürdürülen ve şu ya da bu ölçüde tüm partilerin katıldığı güvenlikçi politikaların acımasızca dışladığı Kürtler seçimin yitirenleri arasında kaldı. Git gide yükselen bir milliyetçi dalgada Kürtlerin bundan sonra iki seçeneğinden söz edilebilir: gerçek solla mümkün olan en geniş uzlaşma zemininde buluşmak ve dayanışmak, CHP’yle iç içe geçmek. Gerçi CHP son uzlaşmalardan sonra böyle bir modele kapısını kapamış gibi görünse de Kürt ve Alevi iş birliğine ciddi şekilde ihtiyaç duymaktadır.
Kürtlerin son seçim stratejisinde izlediği politika nedir sorusunun cevapları var ama İstanbul’da ikinci bölgede bile beklediğini elde edememesi hala etnik ve bölgeci politikalarla fazlasıyla iç içe olduğunu gösteriyor. Gerçek solla bütünleşmiş, gerçekten emek ve özgürlük savunusu üstünden gelişen bir politika Kürtlerin pozisyonunu güçlendirir. Türkiye’de toplumun üstüne git gide daha çok çöken güvenlikçi ve kötü-milliyetçi politikaları aşmanın en güçlü aracı da gene bu anlayış olacaktır.
Bu muhakeme çerçevesinde Türkiye’deki seçmen tabanının yani yaklaşık 55 milyon seçmenin ne kadar demokratikleşmeden yana olduğunu söylemek zor. Demokrasi talebinin en yüksek düzeye çıkamadığı bir modelde bugünkü iktidar değişikliği talebinin şiddeti ister istemez zayıf olacaktır. 14 Mayıs seçiminde Türkiye’deki metropol seçmen kitlesi ekonomik sorunları demokrasi sorunlarının önüne aldı. Ama Anadolu bu tercihe katılmadı. Sonucun tüm partiler bakımından mevcut haldeki teşekkülünde bu ayrışmanın etkisini ayrıca aramak gerekir.
Sonuç olarak hep üç bölgeli bir seçim haritasından söz ediyoruz ama esasen iki bölgeli bir harita var. GDA’ya yoğunlaşmış Kürt seçmen, Batı ve güney sahiline yoğunlaşmış CHP seçmeni. İlginç şekilde iki bölgenin seçmeni de güç yitirdi. Sonunda % 25’e sıkışmış CHP, % 9’un altında kalmış bir YSP var. İYİP, MHP, ZP oylarının toplamı % 21ediyor. Buna AKP içindeki görünmez milliyetçi tabanı eklersek hatta beyaz Türklerin ulusalcı adı altında ifade ettiği milliyetçiliği eklersek durum kendisini daha da iyi ifade eder.
14 Mayıs seçimleri ‘son seçim’, ‘yüzyılın seçimi’, ‘kader seçimi’ olarak sunuldu tüm partilerce. Bildiğim kadarıyla son yıllardaki tüm seçimler aynı vurguyla toplumun önüne getirildi. Hiçbir seçim kader seçimi değildir ve 14 Mayıs seçimleri üstünde 28 Mayıs sonrasında daha çok düşünmemiz gerekir. Ama bu seçimde YSP ve TİP dışında kalan partilerin ortak paydasını milliyetçiliğin/ulusalcılığın meydana getirdiği görülüyor.
Tartışma buradan başlayacaktır.
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024