Hasan Bülent KAHRAMAN
Ordu-siyaset ilişkisinin yeniden düzenlenmesi başka askeri problemler doğurur mu, bilemem. O tartışmayı uzmanlarına bırakmak gerekir diyeceğim ama ciddi bir sorunum var o noktada. Epey bir süredir Türkiye'de yapılan 'uzmanlık' değerlendirmelerinin de anormal derecede siyasallaştığını, kutuplaştığını görüyorum. Biz henüz akılcılığımuhakemelerimizin özüne yerleştirebilmiş değiliz. Bu nedenle modernleşmemizitamamlayamadığımız kanısındayım. Bürokrasideki FETÖ örgütlenmesine bakın. Böyle bir yapının 'rasyonel bürokrasi' olduğunu söylemek imkânı var mı? Bu koşullarda uzmanlar da değerlendirmelerini önceden (a priori) tayin edilmiş görüşler, düşünceler doğrultusunda yapıyor.
Asker- siyaset ilişkilerinin bu yaklaşımdan muaf olmayacağı besbelli. Bir grup yapılanlara tepeden tırnağa doğru, diğer grup da baştan sona yanlış diyecektir. Ama bu zıt ve uzlaşmaz görüşlerin ötesinde bir alan var. Onu da ben anlatmaya çalışayım.
Daha 1990'larda o zaman SHP'li yetkililere yazdığım raporlarda askeri okullarınkapatılması görüşünü savunmuştum. Bu yaklaşımın benim açımdan temel bir dayanağı vardı. Askeri okul mantığı özerk bir askeri sınıf yaratmak maksadıyla işletiliyordu.
Özerk askeri sınıf demek belli bir yaklaşımla eğitim almaktı. Bu eğitim esasında birdoktrine dayanıyordu. O doktrin 19. yüzyıldaki Prusya geleneğinden edinilmiş Osmanlı askeri modernleşmesini hazırlamıştı. Askerin modernleşmenin başını çektiğine inanılıyordu. Buna göre asker toplumun itici ve tayin edici kuvvetidir. Yani: Devletin nasıl olması gerektiğine asker karar verir.
Türkiye'de 1908 sonrasındaki modernleşme bu mantığa yaslanmıştır. Cumhuriyet, bırakın onu, II. Mahmud sonrası modernleşme bu modele oturmuştur. Toplumsal değişimi asker sınıfının önderliği biçimlendirmiştir. Küçük taşra kentlerindeki 'garnizon modernliği' bumetodun uzantısıdır.
Fakat ötesi vardır. Türkiye'de 'rahatsızız' diye darbe yapan askerler bu girişimlerini daima kendilerini siyasetin üstünde, siyaseti tanzim edecek, sivil siyaseti yönlendirecek bir konumda gördükleri için gerçekleştirmiştir. Bunu da o askeri okul 'doktrinine' borçludurlar. Orada kendilerine her şeyin üstünde, ötesinde oldukları öğretilir. O andan itibaren de kendilerinde her şeye hak ve güç bulur askerler.
Daha geriye gidersek bu aslında devletin ta Osmanlı'dan bu yana sürdürdüğü 'devşirme' mantığıdır. Köylünün, yoksulun çocuğunu alıp eğitir, kendinize göre biçimlendirirsiniz. O da inandığı, inandırıldığı 'tarihsel öncü' anlayışıyla hareket eder. İnanmadığı sivil siyaseti yok sayar, onu ortadan kaldırmak için darbe yapar.
Böyle bir eğitimin demokratik bilinçle ilgisi yoktur. Bizden önceki kuşağın bazı safdil siyaset bilimi hocalarının darbelerden sonra askerin kışlasına dönmesini 'özgünlük'olarak, 'demokratik bilinç' olarak görmezseniz (!) böyle bir 'formasyondan' gelen askerindemokrasiyle ilgili olmadığını da kabul edersiniz. Askerin sivil iktidarla yasal olarak ilişkilendirilmesi de demokrasiyle ilişkili olduğu manasına gelmez. O başka bir şeydir ve başka bir kültüre ihtiyaç gösterir.
Bu bakımdan askeri okulların kaldırılması askerliğin kendisine özgü şartları bir yana, o eğitim/ terbiye elbette verilmelidir, yerindedir.
Tarih değişiyor!...
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024