Kemal BURKAY
Son sürece ilişkin şimdiye kadar iki yazı yazdım. Birincisi “Nasıl Bir süreç, barış ve çözüm mü?” başlıklı idi. Bu yazıda söz konusu girişimin, bizzat Başbakan’ın deyişiyle PKK’ye silah bıraktırmaya yönelik olduğunu, bundan öte Kürt sorununun çözümü ile ilgili ortada bir proje olmadığını belirttim. Elbet bu haliyle bile girişimin olumlu olduğunu, bizim de öteden beri silahların susmasından ve PKK’nin silah bırakmasından yana olduğumuzu, bunun ülkemizde siyasetin, özellikle de Kürt siyasetinin normalleşmesine hizmet edeceğini belirttim.
İkinci yazım ise “Silahların susmasından kimler endişe ediyor?” başlıklı idi. Bu yazıda da içerde ve dışarda, kimlerin, hangi çevrelerin silahların susmasını istemediklerini veya bundan kaygı duyduklarını belirttim. Benim görüşlerimi merak eden ve hafızalarını tazelemek isteyen okurlar bu iki yazıya bakabilir.
Ama öyle anlaşılıyor ki bu konuda bundan böyle de yazıp konuşmaya devam edeceğiz.
Bu iki yazımın ardından Öcalan’ın 21 Mart’taki mektubu geldi. Bu mektubun hazırlanışının perde arkasını, yöntemini, hangi pazarlıklar sonucu olduğunu (tabi pazarlık denebilecek bir şey varsa) tahmin etsem bile tartışmıyorum. Mektubun felsefi soslara bürünmüş edebiyat bölümünü de bir yana bırakıyorum. Bu mektubun özü silahları susturmaya ve bırakmaya yöneliktir. Öcalan’ın örgütünden istediği budur ve bence önemli olan da budur.
Mektup BDP’ye, Kandil’e ve Avrupa’daki örgüt birimine ulaştı ve bazı mırın kırın edenler olsa da, ana gövde olarak tüm bu kesimler Öcalan’ın talimatına uyacaklarını söylediler. Kanımca bu da olumlu bir gelişmedir ve bundan böyle örgüt içi ve dışında süreci sabote etmek isteyenlerin başarı şansı azdır.
Ancak böyle olması, söz konusu girişimin çok iyi planlanmış olduğunu ve prüssüz yürüyeceğini göstermez. Silahları bıraktırmaya yönelik olduğu söylenen sürecin nasıl bir yol izleyeceği önemlidir.
Silahların susturulması, yani bir ateşkes belki en kolay olanı. Bu şimdiye kadar birkaç kez denendi, PKK bu yola başvurdu. Şu anda da PKK silahları tek yanlı susturmuş ve askeri operasyonlar da durmuş görünüyor. Bunu izleyecek adım PKK’nin içerdeki askeri güçlerini sınır dışına geçirmesi olarak düşünülüyor. Bundan sonrası nasıl olacak, yani PKK silahları nasıl bırakacak, o belli değil; en azından bu konuda kamuoyuna bir açıklama yok.
Ama PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına geçirmesi de öylesine rahatça gerçekleşecek gibi görünmüyor. Bu konuda PKK-BDP kesimi yasal güvenceler istiyor, “Parlamento bir karar almalı” diyorlar. Hükümet buna gerek olmadığını söylüyor. Bu işi kolaylaştırmak için “akil adamlar”ın devreye girmesi yönünde öneri ve girişimler var.
Bu, silahları bırakma işinin yol ve yönteminde kanımca daha baştan ciddi bir yanlışlık yapılıyor. Silahlar bırakılacaksa neden içerdeki silahlı PKK güçleri burada bırakmıyorlar da sınır ötesine gitmeleri isteniyor? Sınır ötesi neresi? Herhalde İran ve Suriye değil… Bundan besbelli, resmi dilde “Kuzey Irak” denen Güney Kürdistan kast ediliyor. İyi ama “sınır ötesi” denen yerler, Güney Kürdistan da dahil, sahipsiz topraklar mıdır? Irak hükümeti ve Güney’deki Kürdistan Bölgesel Yönetimi buna evet diyecek mi?
Varsayalım ki söz konusu silahlı güçlerin oraya geçmesi sağlandı. Daha sonra ne olacak? Orada zaten PKK’nin dağlardan sökülemeyen güçleri var. Gidenler de buna eklenince PKK “artık tamam, silah bırakıyorum mu diyecek?” Demezse ne olacak?..
Yoksa bugünkü hükümet, “buradan gitsinler de nereye giderlerse gitsinler, kimin başına bela olurlarsa olsunlar!” diye mi düşünüyor? Acaba bu hükümet de geçmiştekiler gibi, sınır ötesine yönelik projelerde PKK’ye bir rol vermeyi mi düşünüyor? Üstelik Öcalan’la böylesine bir güzel anlaşmışken, “misakı milli” projeleri tazelenmişken, Suriye ve İran’la kozlar bölüşülürken…
PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çekme işi geçmişte bir kez denendi. O kadar uzak geçmişte de değil, 1999 yılında. PKK, yine Öcalan’ın önerisiyle bir miktar kurban da vererek güçlerini oraya geçirdi. (Hani Genelkurmay tarafından, “500 kişi içerde kalsın, lazım olur,” denmişti). 2004 yılına kadar herhangi çatışma yaşanmadı. PKK adını, programını, ideolojisini terk etti… Ama ne olduysa 2004 yılında yeniden savaş pozisyonuna döndü. Sınır eylemleri düzenledi ve içeri sızdı.
Peki bu kez öyle olmayacağının garantisi ne?
Üstelik PKK’nin bir kolu, PYD, Suriye Baas rejimiyle işbirliği içinde Suriye’de Kürt bölgesinde egemenlik kurmaya çalışırken… Acaba Türk hükümeti PYD’yi de kendi yanına çekmeye mi çalışıyor? Peki, PKK ile ilişkileri yeniden dizayn etmiş olan İran ve Maliki rejimi bütün bu işlere ne diyecek?
Ya Güney Kürdistan’ın sınır bölgesinde, boşta kalmış onca PKK gücünün bizzat Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne çıkarabileceği sorunlar?.. PKK geçmişte onlarla az savaşmadı hani. Umarım ilgili taraflar, özellikle de Güneyli Kürt kardeşleimiz bunu da hesaba katıyorlardır…
Özetle bu, PKK’nin silahlı güçlerini sınır dışına çekme projesi bana her bakımdan sorunlu görünüyor.
Doğru olan önce silahların susması, ardından PKK’nin, içerde ve dışarda (özellikle Güney Kürdistan’ı kast ediyorum) silah bırakması. Öcalan’la ve PKK ile bunun koşulları konuşulmalı ve PKK buna ikna edilmeli. Bunun için elbet Türk hükümetinin ve devletinin yapması gereken işler, vermesi gereken güvenceler vardır. Bunun için yasal zemin hazırlanmalı, siyasetin yolu açılmalı. Silah bırakıp düze inenler veya sınır ötesinden gelenler, geçmişte olduğu gibi cezaevini boylamamalı. Bunlar serbestçe evlerine dönebilmeli, siyaset yapabilmeliler. Yurt dışındakiler de dönebilmeli.
Eğer PKK silah bırakacaksa, böylece şiddet sona erecek ve ülke barış koşullarına ulaşacaksa en azından bu kadarını yapmak gerekir. Yoksa silahınızı alın ve buradan çekip gidin demek çözüm değildir.
Her şeye rağmen, PKK’nin silah bırakması için eğer sözünü ettiğim yasal zemin oluşturulmaz ve askeri güçlerin sınır dışına çekilmesi üzerinde hükümet ve PKK uzlaşırlarsa, buna hayır demek bize düşmez. Pişmiş aşa su katmayız. Ancak bunun gerçek bir silah bırakma olması için bu durumda da PKK silahlarını, sınırı geçen ilk gruptan başlayarak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ne teslim etmeli ve bu insanlar Güney’de iskan edilmeli, kendilerine iş ve eğitim olanakları sağlanmalı.
Öte yandan bu kadarı, ülkeyi esir alan bu şiddet sarmalının sona ermesi bakımından çok önemli olsa bile, Kürt sorununun çözümü ve bu anlamda kalıcı barış anlamına gelmez. Bu belki çözüm yolunda önemli bir eşiğin aşılmasıdır. Ama asıl çözüm, hep dediğimiz gibi Kürt halkının tüm temel haklarının tanınması, yani eşitlik temelinde bir çözümdür. Çözüm derken asıl bunun üstünde konuşmak gerekir. Yoksa sadece PKK’nin silah bırakması, çözüm bulmamış Kürt sorunu bakımından 1960’lı 70’li yıllara dönmek olur…
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- UKRAYNA SORUNU, SAVAŞ VE ULUSLARARASI HUKUK ADINA ÇEKİLEN NUTUKLAR
25.02.2022 - DERSİM’DEKİ YANGIN VE SÖZÜN BİTTİĞİ YER…
28.08.2021 - İNSANLIK BARIŞA, EŞİTLİĞE VE ÖZGÜRLÜĞE NASIL ULAŞIR?
16.05.2020 - İNSANLAR BU DURUMA NASIL GELDİ?
12.05.2020 - KARNI DOYMAYANLAR - GÖZÜ DOYMAYANLAR
8.05.2020 - HAYATI CENNET YA DA CEHENNEM ETMEK ELİMİZDE…
4.05.2020 - Depremin düşündürdükleri SORUNLAR YENİ VE ÇAĞDAŞ BİR ANLAYIŞLA ÇÖZÜLÜR
29.01.2020 - DÖRT NALA GİDEN BİR IRKÇILIK…
18.10.2019 - BARIŞÇI VE ADİL BİR DÜZEN Mİ; YOKSA SAVAŞ, KİN VE DÜŞMANLIK MI?..
10.10.2019 - DEEMEK Kİ NEYMİŞ?..
24.03.2020
Yazarlar
-
İsmet BerkanTrump’ın Gazze Planının Ak Parti çevresinde yarattığı derin çatlak 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasOrtada aslında bir ‘plan’ yok 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTrump kuzulara şah olunca… 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsıl sorunumuz TL değil dolar enflasyonu 2.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
Ro$ev sîtav
"..Oysa sığındıkları karanlık dehlizlerden başlarını dışarı doğru bir uzatsalar güneşi görecekler.." evet, Kürdistan bayraginda ki güne$i de görecekler..