Lale KEMAL

Suriye politikasının önemi kaldı mı ki?
30.09.2015
1565

 Rusya, Suriye'deki askeri varlığını takviye ederek Devlet Başkanı Beşir Esad rejimi lehine ağırlığını artırdı.

New York'ta BM Genel Kurul toplantısında konuşan ABD Başkanı Obama, her ne kadar,  Suriye'de 4,5 yılı bulan iç savaşın sonlandırılması için Esad'sız bir geçiş dönemini savunsa da bu ülkede gerçekleşmesi gereken kontrollü bir geçiş sürecinde, “Herkesle, buna Rusya ve İran da dahil, birlikte çalışmaya hazırız” diyerek, Moskova ile uzlaşı mesajı vermeyi de ihmal etmedi.

Bir komşu ülkedeki anlaşmazlıkta temel kural olan tarafsızlık politikasını bir kenara itip, takıntı haline getirdikleri Esad'ın devrilmesi için muhalif gruplara desteğini esirgemeyen Türkiye'deki karar vericilerin ise kafası karışık.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Moskova'da, “Geçiş sürecinde belki Esad ile gidilmesi gibi bir şey olabilir” dedikten sonra Ankara'da, belli ki uyarı alınca, bu söylemini değiştirip, “Esad'sız Suriye” politikasında bir değişiklik olmadığını söyledi. Belki de, Moskova ziyareti sırasında Rusya Devlet Başkanı Putin, Türk mevkidaşına, “Oyun bitti ve eğer Suriye muhalefetine desteğinizi sürdürmede ısrar ederseniz Rusya size sorun çıkarabilir” uyarısında bulunmuş olabilir, kim bilir. Bunun üzerine de Erdoğan, sonradan geri aldığı, “Esad'la geçiş dönemi Suriye'siz olabilir” demek zorunda kalmış olabilir.

Başbakan Davutoğlu, Erdoğan'ın belirsizlik içeren Suriye açıklaması üzerine son noktayı koyup, “Esad'lı bir çözümün yürümeyeceğine karar verdik” açıklamasını yapmak zorunda kaldı.

Gelinen noktada, Rusya'nın, Esad'ın ya da rejiminin kalması yönünde tavır aldığı bir arka planla, Türkiye'nin, “Esad'sız Suriye” politikasının bir öneminin kalıp kalmadığı sorusunun sorulması gerekiyor. Diğer yandan, Suriye'de ortak düşmanın kim olduğu konusunda, Türkiye ve ABD arasında ilişkileri daha da gerecek bir gelişme de yaşanıyor.

Amerikan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, geçen hafta bir soru üzerine, Suriyeli Kürtlerin, askeri ve siyasi kolları olan YPG ve PYD'yi terör örgütü olarak görmediklerini açıkladı. Erdoğan, bunun üzerine, bu tür yaklaşımların Türkiye'yi rahatsız ettiğini belirterek, PYD, YPG, PKK ve IŞİD'in terör örgütleri olduğunu söyledi.

ABD'nin, koalisyon güçleriyle birlikte Suriye'nin kuzeyinde IŞİD'le mücadelesinde karadaki tek müttefiki olan PYD özelinde ve Suriye genelinde, ittifak ortağı Türkiye'yi feda ettiğini görüyoruz. ABD ya da koalisyondaki diğer ülkelerin, güvenlik çıkarlarını gözetmek adına yaşamsal olan IŞİD tehdidini bertaraf etmek için müttefik de olsa bir ülkeyi feda etmeleri anlaşılabilir. Önemli olan feda edilebilecek olan ülkenin, kendi güvenlik çıkarları için ne yapıp yapmadığı, topraklarına doğrudan tehdit olan IŞİD'e karşı neden yeterli önlemleri alıp almadığı sorularıdır.

Ankara'nın, “Esad'sız Suriye politikasının” bir öneminin kalmadığı konusundaki bir diğer yaygın kanaat ise, Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya akın ediyor olmalarıyla bağlantılı.

AB, Suriye'deki iç savaşın bitmesiyle mülteci akınının artık duracağı ümidinde. Dolayısıyla AB, Suriyeli Kürtlerle birlikte Esad rejiminin, ülkeyi kontrol altına almasını sağlayacaksa eğer Rusya'nın -Askerlerini çıkartmasını istediği Ukrayna'yı işgalinden farklı olarak- Suriye'deki rolünü bir nimet, şans olarak görüyor olabilir. “Esad'lı Suriye” diyen Rusya'nın, bu ülkede artan belirleyici bir aktör haline geldiği ve AB'nin de iç savaşı bitirip göçü önleyecekse eğer Moskova'yı şans olarak gördüğü bir arka planla, Türkiye'nin “Esad'sız Suriye politikasının” bir önemi kaldı mı ki?

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar