Markar ESAYAN

Erken zamanlar
10.02.2013
3084

 İnsan sürekli olarak kendisini temize çıkaran, sonra ise suçlayan bir mekanizmayla yaşıyor. Aslında insan denen şey, bir mekanizmalar bütünü gibi değil mi? Et, kemik, akıl, düşünce ve ruhtan müteşekkil bir sistemiz işte. Hayatımızın ilk dönemini, üzerinde düşünme imkânı ve seçme hakkına pek de sahip olmadığımız bir sürü bilginin saldırısı altında geçiriyoruz. O bilgiler bizim algılarımız üzerine iri dolu taneleri gibi düşüyor. Algılarda açılan kraterler karakterimizi oluşturuyor. Heyecanlı ama hazırlıksızız. Yaşama adapte olmaya ve bir yerinden bu karmaşık dünyaya eklemlenmeye çalışıyoruz aslında.

Aile kuluçkamız. Ailenin varlığı bizi çok rahatlatıyor. Doğru ya, anne, baba ve kardeşlerimiz, bizim iyi olmamızı isteyen bize en yakın insanlar. Onların varlığı ne kadar da önemli. Bu zor hayatta onlar olmasa ne yapardık! Ama trajik olarak ilk ciddi yaraları da o kuluçka içinde büyürken alıyoruz. Yakın ilişkilerin sürtünme katsayısı yüksek olduğu için bıraktığı hasar da yüksek oluyor. Hele aile güçsüz veya büyük sorunlarla boğuşuyor durumdaysa... Şu miras hikâyelerinde ortaya çıkan ölçüsüz öfkenin sadece bir para meselesi olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Oysa onların da (bilinmezler denizine düşen herkes gibi) bize benzer bir hikâyeden geldiğini erken zamanlarda tahmin etmemiz çok zor. Hele bizimki gibi, dayanışmanın çok baskın bir motif olduğu toplumlarda, özgürlüğümüzün önemli bir kısmını aileye, topluma devretmek durumundayız. Özgürlük devri, insana ait olmayan, o insana uygun olup olmadığı teyit edilmemiş bilgiler, değerler ve deneyimler üzerine kendi yaşamını kurmak demek. Bu bilgilerin doğruluğu çok tartışmalı, çünkü kişisel deneyimlere dayanıyor. Bunu anlamak için hayatımızın önemli bir kısmını tüketmiş olmamız gerekiyor.

O anlama süreci tamamlanana, biz kendi isteklerimizi merak etmeye ve onlarla yüzleşmeye başlayana kadar, yine de bir şeylerin yolunda olmadığını hisseder durumdayız. Teşhis henüz yok, sadece huzursuz ve kırılganız. Kendimizi suçlayan, sonra da temize çıkaran mekanizmalarla durumu idare etmeliyiz. Niye kendimizi temize çıkarmayla bu kadar meşgul oluyoruz? Çünkü memnun olmadığımız biz yüzünden en çok kendimizi suçluyoruz. “Ne kadar işe yaramaz, suçlu ve değersiz bir insan” olduğumuz kanaati ile “Dünyanın en çok haksızlık görmüş ama en yetenekli ve masum insanı” arasında bir sarkaç gibi gidip gelmek ne kadar yorucu değil mi?

Eski bir yazımda “İnsan öncelikle kendisini affetmeli” demiştim. Çünkü başkalarına yaptıklarımız veya yapmadıklarımız için kendimizi çok suçlarız da, kendimize bir ömür boyu bu kadar kötü davranmış olmakla ilgili hiçbir sorumluluk hissetmeyiz. Oysa en büyük özrü kendimize borçlu değil miyiz? Ne kadar çok yontmuş, nasıl acımasızca kemirmişiz. Yazık değil mi bize?

Sonra, eğer şansımız varsa, muhtemelen geç zamanlarda, “Ben aslında kimim” ve “Aslında ne istiyorum” sorusunu sorma yetkinliğine kavuşuyoruz. Bunu yapabilenler, yapmaktan kaçınanlardan daha zeki, cesur değil. Nedeni basit. Zor. Korkutucu... İyi kötü bir düzen kurmuşsunuz. Kızınız on dokuz yaşına gelmiş. Kocanız iyi bir adam. İşinizde nihayet o beklediğiniz terfiyi almış, artık biraz rahat etme, güneydeki o ev için para biriktirme durumuna gelmişsiniz.

Ya her şey bir anda mahvolursa?

Derindeki kuluçkada usul usul büyüyen yumurtaya o son sıcaklığı vermekten sakınmak bundan. Yumurta, görünüşte yumurtadır işte! Lakin içinden bir civciv mi yoksa bir yılan mı çıkacak, ancak kabuk kırıldığında anlayabilirsiniz. Bilmediğimiz, yılanın da civciv olmadığı için suçlanamayacağı.

Ama insan olmanın toplamında işte tüm bunların hepsi var. “Şu kalsın, bunu istemiyorum” diyemiyorsunuz. Aptal değilsiniz, içinizde olan biten her şeyin farkındasınız. Mekanizmalar bu yüzden var. Huzursuzluk ve can sıkıntısı, bu yüzden var. Bunlar olmasa, insan kılını kıpırdatmazdı, belki uygarlık ve hele hele sanat olmazdı. İnsan, kendi üzerinde düşünen, kendisini dışarıdan seyreden de bir hayvandır. Tercihlerin hiçbirisine doğru ya da yanlış denemez. Kimse kimseyi yargılayamaz.

Meyvelerinize bakın. Meyve iyiyse, ağaç da iyidir. İyiyi kendi tarzınızla yaratmak ise huzursuzluğa en iyi gelecek ilaçtır.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (2)
  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    14.07.2014 23:44

    "Turkiye demokratik bir islam ulkesi olarak dunya icin essiz degerdedir"...Markar Bey isbasinda. Her yazisinda daha hayalperest, daha olcusuz, daha kraldan cok kralci. Belki ekmek parasi derdinde diyelim. Bir kere, Turkiye demokratik bir ulke olabilmis degildir. Sadece secimle demokrasi olmaz. Kemalist iktidarlar da secimle hukumet olmuslardi onlarca sene. Oncelikle gucler ayirimi vardir demokrasilerde. Turkiyede bu yok. Hukukun ustunlugu vardir, seffaf bir devlet vardir. Yolsuzluk, hirsizlik yapan devlet adamlari yakayi ele verdiklerinde gorevlerine devam edemezler, cezalandirilirlar. Humanist bir egitim sistemi vardir, kadin-erkek esitligi vardir, isci haklari vardir, vs. Daha once de yazdim. Semavi dinler demokrasiye inanmaz. Din totaliterdir, demokrasiyle bagdasmaz. Erdoganin da basbakan olmadan once bir TV programinda soyledigi gibi "islam seriat demektir. islamda seriat esastir". Hz. Muhammed sadece dini bir lider degildi. Ayni zamanda siyasi bir liderdi. islam da sadece bir inanc sistemi degil, ayni zamanda bir rejimdir. Turkiye de bu dunya icin essiz degerde falan da degildir. Ruyanizda bile duysaniz inanmayin. Yok oyle birsey.

  • Ad Soyad Giriniz...

    Ad Soyad Giriniz...

    14.07.2014 23:44

    "Turkiye demokratik bir islam ulkesi olarak dunya icin essiz degerdedir"...Markar Bey isbasinda. Her yazisinda daha hayalperest, daha olcusuz, daha kraldan cok kralci. Belki ekmek parasi derdinde diyelim. Bir kere, Turkiye demokratik bir ulke olabilmis degildir. Sadece secimle demokrasi olmaz. Kemalist iktidarlar da secimle hukumet olmuslardi onlarca sene. Oncelikle gucler ayirimi vardir demokrasilerde. Turkiyede bu yok. Hukukun ustunlugu vardir, seffaf bir devlet vardir. Yolsuzluk, hirsizlik yapan devlet adamlari yakayi ele verdiklerinde gorevlerine devam edemezler, cezalandirilirlar. Humanist bir egitim sistemi vardir, kadin-erkek esitligi vardir, isci haklari vardir, vs. Daha once de yazdim. Semavi dinler demokrasiye inanmaz. Din totaliterdir, demokrasiyle bagdasmaz. Erdoganin da basbakan olmadan once bir TV programinda soyledigi gibi "islam seriat demektir. islamda seriat esastir". Hz. Muhammed sadece dini bir lider degildi. Ayni zamanda siyasi bir liderdi. islam da sadece bir inanc sistemi degil, ayni zamanda bir rejimdir. Turkiye de bu dunya icin essiz degerde falan da degildir. Ruyanizda bile duysaniz inanmayin. Yok oyle birsey.

Yazarlar