Markar ESAYAN
Modern düşünceye göre, aydınlanmadan önceki düzen arkaik sabit bir dünyayı ima ediyordu. Değişim, demokrasi, bilim ve gelişimcilik, modernitenin “keşfettiği” kavramlardı. Bu nedenle, modernler Ortaçağ’ı bir karanlık dönem olarak tanımlamayı daha işlevsel bulmuş, “laiklik” mucizesi ile buna içten inanmış olmaları işlevselliği arttırmıştı. Ortaçağ o kadar karanlık olsundu ki, aydınlanma o karanlık kadar ışık saçsın eğilimiydi bu. Modern öncesi ile kurulan bu antagonizma, modernizmin can damarı, neredeyse tüm zihinsel kurulumun temeli olacaktı. Aynı antagonzima, kendi sonunu da getirdi. Genelde paradigmalar böyle tarihe karışır. Kendi gerçekliğini dayatma, kendi gerçekliğinin ötesine geçememe durumu otoriterlik üretir ve bir şey otoriter olmayı seçmişse, vadesini de kendisi belirlemiş demektir.
Ortaçağ için, Kilise statükosu ile açıklanamayacak bir karmaşıklığı sadece Hıristiyanlığa ve “dinin irrasyonelliğine” bağlamak en olumlu tasviriyle kolaycılıktı. (Söylemeye gerek var mı, Papa’lar bir çobandan ziyade birer İtalyan prensiydi ve Katolik Kilisesi son derece siyasi bir güç merkezine dönüşmüştü.) Kaldı ki, bu dönemde Arap dünyasında ciddi bir aydınlanma süreci Avrupa’nın bu sözde “karanlık” çağına denk geliyordu.
Oysa, modernitenin savının aksine değişim –belki süreklilik demek daha doğru- gündelik hayatta –everyday life- hiçbir zaman durmamıştı. Bir an bile… Avrupa aydınlanmasının önde gelenlerinin arasında din adamlarının bulunduğu, bilgi üretim merkezlerinin de çoğunluk manastırlar olduğu gerçeği unutuluyordu. Kilise içindeki doktrin çekişmelerinin aydınlanmaya neler kattığı, Rönesans’ın hangi etki ve destekle başladığı da ihmal ediliyordu. Tarih boyunca değişimciler ile statükocular arasındaki mücadele, Ortaçağ’da kendi özgün karakterine sahipti sadece. Üstelik değişimciler ve statükocular son derece heterojendi. Argümanlar kurulurken dinî veya cismani olanın kullanılması, ya da iktidar için istismar edilmesi, kaba bir sınıflama yapmayı mümkün kılsa da, bu karmaşık tarihi anlamak yerine, “arkaik ve modern” dikotomisi tercih edildi. Böylelikle, modernizm, seküler otoriterlik ile total bir paradigmaya hapsolacak; kendisine, tarihteki olağanüstü bir anda ortaya çıkan, öncesinden bağımsız, sonrasına ise sonsuz damga vuran bir kutsallık atfedecekti. Bu tavır, sunakta bir yaratıcının değil, aklın oturduğu yeni bir dini temsil etmeye daha yakındı.
Bu sorunsallaştırma anlamaya değil, dışlamaya, hatta yok etmeye yönelik olduğu için, kendisini dine düşman, alternatif veya rakip bir merkeze yerleştirdi.
Modernlere göre inanma eylemi, tüm irrasyonelliklerin çıkış biçimiydi. Akıl yeteri –yani kahredici- bir ağırlıkla bu irrasyonelliğin üzerine çökerse ve yine o akıl, saf müminlerin öteki hayata erteledikleri cenneti bu dünyaya indirebilirse, dinler zaten kendiliğinden ortadan kalkacaktı. Bilim ve eğitim, cehalet ve karanlığın sembolü olan inanma eylemine tezat olarak yerleştirildi. Bu hala böyledir.
Aydınlanma ve modernitenin, kolonyalizm ve soykırım çağını açmasından evvel, çok daha emindi modernler bu saplantının bir gerçek olduğundan. Çünkü modernizmin günümüzün toplumsal sorunlarına çare üretemeyeceği, hatta çoğunlukla artık sorunun kaynağı olacağı henüz bilinmiyordu. O zamanlar için, moderniteden önce de demokrasilerin var olduğuna, gelecekte de modern olmayan paradigmaların yeni yöntemleriyle var olmayı sürdüreceğine kimseyi ikna edemezdiniz.
Doğrusu, bugün bile modernleri buna ikna etmek imkansız gibidir. Hatta modernizme karşı olanları dahi böyle bir dış gerçeklikle buluşturmak oldukça zordur.
Ve evet, tüm bu hikâyenin sonucunda, Batı, “antik Grek ve tüm zamanların din bilgisi içinde olmak üzere” süreklilik içeren her kaynağı kendi keşfi sayarak yarattığı aydınlanma ile Doğu’ya karşı belki 400 yıl sürecek paradigmik bir üstünlük kurdu. Osmanlı ve sonrasında ise Doğu artık daha çok İslam coğrafyasını ima ediyordu.
Batı’nın Hristiyanlığı terk ettiği kadar, Doğu İslam’la özdeşleşti. Oysa ne Doğu sadece İslam’dan, ne de Hıristiyanlık Batı’dan ibaretti.
Osmanlı’nın zayıflaması ve çöküşü ile Doğu’nun yenilgisi tescil edildi. Siyasal İslam’ın ortaya çıkışı bu sahipsizlik ve yenilgi sonrasında önem kazandı. İslam aydınları 20. yüzyılın başında oldukça mahcup, öfkeli ve çaresiz hissediyorlardı. Osmanlı asabiyeti –Batı karşısındaki üstünlük duygusu- trajik biçimde yerini öfke ve aşağılık duygusuna bıraktı. Batı’nın üstünlüğü reddedilemiyor, Batı ile mücadele etme noktasında başvurulan Batı’nın kötü kopyalarının İslam düşüncesi ile çelişkilerine çare bulunmaya çalışılıyordu. Ya da, aslında arkaik bir positivizm ve kendi kendinden nefret etme –nevroz- üzerine kurulu Mustafa Kemal’in kurduğu cumhuriyete, Doğu’ya dair bir mucize olarak bakmaya meyilli olunuyordu.
Batı ile İslam coğrafyasının ilişkisi, Batı’nın Doğu üzerinde kurduğu tahakkümün şiddeti ile orantılı olarak nefret-hayranlık arasında sallanan bir sarkaç gibiydi. Kolonyallar İslam coğrafyasında varlık gösterdikçe, hem bu tacize öfke büyüyor, ama temas –karşılaşma- daha yakın hale geldikçe, paradoksal olarak hayranlık, nefret ve etkileşim de artıyordu. Bu paradoks, İslami olan ile bu etkileşimi birarada yaşamanın çelişkisini de büyütüyordu. Dolayısıyla, Batılı gibi olmakla, Batı’yı kategorik olarak reddetme arasında, daha sakin –orijinal, özgün- düşünmek için daha epey zaman vardı.
Batı için ise, kendi kontrolünde –işgalinde- yaşanan bu karşılaşma, post modern zamanlarda kontrolden çıktı. Birkaç dil bilen eğitimli Doğulular veya uluslararası hukuk ve insan hakları sayesinde yüksek sınırları aşan yoksul ve inatçı göçmenler Batı’nın içlerine kadar girdi. Oysa Batı, Doğu’yu kendi evlerinde modernleştirmek istemişti. Doğu, Batı’nın içine yerleştiğinde, bu yakıcı karşılaşma gerçekte eşitliği reddeden modern aklın cilalarını döktü ve görünür hale getirdi. Kolonyalizmin yüksek gerekçesi olan Doğu’nun modernleştirilmesi ülküsü, Doğu modern olduğunda paradoksal olarak bir tehdide dönüştü. Çünkü bu eşitliği zorunlu kılıyordu. Böylelikle, “ötekileri” dışarıda tutan, gettolarda yalıtan ve onları soyut haklarla baş başa bırakan ırkçı bir tavır, demokrasi ile bağdaştırılmaya çalışıldı. Mısır darbesinde bu patetik antagonizmanın çöktüğü, bu çöküşün de yine demokrasi ile kamufle edilmeye çalışıldığı gözlerden kaçamadı.
Modernlerin, iyi şeyleri tüm dünya için değil, kendi kültürleri için istediklerini saklamak artık mümkün değildi. Doğu ile kurulan antagonizma ağır hasar almıştı ve bugün Batı, bu hasarı modern akılla çözme (saklama) imkânına sahip değil. Modernizm yakıtını ve işlevini bitirmiş gözüküyor. Doğu’da yaşanan kriz bir paradigma yetersizliği ise, Batı’da yaşanan modern paradigmanın çöküşüdür.
Yazarlar
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları






































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019