Markar ESAYAN

Tedrici adalet olmaz...
9.01.2012
3110

 Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un tutuklanması ve yargılanacak olması üzerine oluşan gündem ve o gündemin karakteri üzerinde biraz durmakta fayda var. Bize sırıtarak bakan bu karakter beni oldukça rahatsız ediyor. Başbuğ’un tutuklanmasının Uludere katliamının üzerine gelmiş olması ile bu karakter daha da dikkatimi çekti. İkisinde de süreklilik arz eden bir “dışlama-sahiplenme”, “yapaylaştırma-uzlaşma”, “odak kaydırma-odak tayin etme” çabasını fark ediyorsunuz. Uludere’de yaşanan felaketin gerçekliğini reddetme, felaketin tekrarlama riskini sıfırlamak için şart olan devletin halkını bombalamış olması gerçeği ile yüzleşmekten kaçınma, asıl meseleyi perdeleyip Taraf’ı sorunsallaştırma, Uludere sonrası yaşanan ve yaşanamayanlarla devletin Kürt vatandaşlarına olan duygusal uzaklığına katı halde dokunabilmek, söz konusu –devletleşen– AK Parti olunca, onun ardında hizalanan kuyruğun bu kadar uzaması. Özkök, Özdil gibi sembol isimlerle yan yana gelmeyi sindirebilecek türden bir içselleştirilmiş oligarşi, devletçilik ve iktidar kibri...

Şaşırtıcı değil... Ara not: Bunlar benim yıllardır öngördüğüm şeyler. Bu ülkede en büyük mücadeleyi merak ve şaşkınlık duygularımı yitirmemek için veriyorum hâlâ.

Emekli General Başbuğ meselesinde de işte beri tarafta Akif Beki’sinden tutun da, öte taraftaki bildik vesayet medyasının kalemşorlarına kadar Başbuğ için neredeyse ağıt yakılacak. Bunları aynı çizgide buluşturan nedir sorusu önemli. Başbuğ önce Balıkesir’de, sonra bir savaş gemisinde Taraf’ı hedef gösterip tehdit ettikten birkaç ay sonra, “medya” açılımı çerçevesinde düzenlediği basın toplantısında tüm gazeteciler esas duruşta seyretti Başbuğ’u. Medyanın kahramanı olmuştu. (Bkz. Yıldıray Oğur’un dünkü yazısı.) Bu gönüllü itaat ve körlük nereden geliyordu? Bugün Uludere konusunda Başbakan’ın arkasında ve o günlerde Başbuğ’un önünde oluşan kuyruğun benzerliği ile bundan sonra Türkiye’nin demokratikleşme sürecinin uzunluğu arasında bir orantı olabilir miydi?

Görünen o ki, var...

Paradoksal biçimde, AK Parti oy grafiğini düzenli bir şekilde yükseltiyor olsa da, en zor durumda olduğu ilk döneminin başarılarını egale edebilmiş değil. Başbakan da, AK Parti de, kendisi hedef olduğunda harekete geçen bir karakter sergiliyor. Kendisini tehdit altında hissetmediğinde ise, evrensel ve ilkesel bir demokratlığa hâlâ sahip olamadığı için, uzlaşmaların, tedrici, evrimsel gelişmenin bayraktarlığını yapıyor. Bunu yapma lüksü ve açıkçası hakkı da var. Lüksü, alternatifi olmamasından ve sürekli yükselttiği oy oranından kaynaklanıyor. Hakkı ise, yıllanmış, kökleşmiş, koskoca bir oligarşik devleti tek başına dönüştürme projesinin bir parti programına sığamayacak ve bir siyasi partiye tek başına yüklenemeyecek denli kallavi bir amaç olması.

Lakin, tarihsel gelişim, konjonktür ve halkın talepleri tüm bu devasa beklentiyi ve gerekliliği tek başına AK Parti’ye yüklemiş durumda. Ve hiçbir gerekçe, başarısız olunması halinde çocuklarımız için ikna edici olmayacak.

Başbuğ’un yargılanıyor olması ile yaşanan şey, üstünlerin hukukundan, hukukun üstünlüğüne önemli bir geçiş denemesidir. Benim için Başbuğ ile Uludere’de ölen yurttaşım arasında bir fark yok çünkü. Ne İnternet Andıcı davasında Başbuğ, ne de Uludere katliamında sorumluluğu olan kurum ve şahıslar ile özel bir beklentim söz konusu. Talep edilen şey adalet sadece.

Evet, Başbuğ’un ve generallerin yargılanmasının bende özel bir heyecan yaratmadığı doğru. Sadece adalet bekliyorum. Ama heyecansızlığımın asıl nedeni, yeni Türkiye’nin, sadece ağır aksak ilerleyen, Ahmet Şık, Nedim Şener, Ragıp Zarakolu, Büşra Ersanlı gibi insanları tutuklamakla meşgul görünen yargı süreci ile kurulamayacağı. Tek başına yargı bu yükün altından kalkamaz. TSK başta olmak üzere oligarşi devletinden kurtulacağımız yapısal reformlar sürece eklemlenmezse, yargı yalnızlaşır, değişimi konsolide edemez. Ergenekon, Balyoz, İnternet Andıcı gibi davalar yüzyılın davalarıdır ve siyaset arkasında durmalıdır. Ama siz Balyozları üreten zihniyetin köküne inip orayı temizlemeden, her zaman tekerrür etme riski vardır. Ve bu gereğince yapılmıyor. Yargıyı, davaları bu kadar konuşmamız biraz da bundan.

Geçen gün duayen edebiyatçı Adalet Ağaoğlu tüm naifliğiyle, “Son arzum ölmeden sivil anayasanın yapıldığını görmek” diyordu Cüneyt Özdemir’in CNN’deki programında. Gözlerim doldu. 30 yıldır darbe anayasası ile yaşıyoruz ve bu otuz yılın 10 yılı AK Parti’yle geçti...

Tedrici adalet olmaz.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar