Mehmet TIRAŞ

Başbakan’ın gurur duyduğu destan yazan efsane polis nasıl çete oldu?
21.12.2013
2244

 Başbakan  Erdoğan masumane çevre duyarlılığı gösteren sayıları yüzü geçmeyen insanların kurdukları çadırları, kendi talimatıyla yaktırıp yıkarken polis benzeri az rastlanan ,bir orantısız güç kullanarak eylemcilere şiddet uygulamıştı hatırlanacağı üzere.

Başbakan polisin bu şiddetini desteklemiş hatta “polisimle guru duyuyorum destan yazdı” demişti.

Polisin bu şiddeti içeride ve dış dünyada çok büyük tepkiyle karşılanmıştı.

Erdoğan Gezi olaylarını itibarsızlaştırmak için,bu eylemi faiz lobisinin, Yahudi komplosunun dış mihraklarının içerdeki ayağı demiş ve iktidarına karşı bir darbe provası olarak yorumlamıştı..

Katılanları üç beş çapulcu diye de aşağılamış..

Biz evlerinde yüzde elliyi zor tutuyoruz diyerek muhaliflerine  göz dağı vermişti.

Gezi olayları 79 ile yayılıp  tam üç ay sürerken her akşam sat yediden gece yarılarına kadar, eylemler kitlesel olarak başta İstanbul,İzmir ve Ankara başta olmak üzere sürmüş,bir araştırmaya göre 3.5 milyon  başka bir araştırmalara  göre de 5 milyon insan bu eylemlere aktif katılmış.

Gelelim Başbakanın için daha altı ay önce efsane olan,destan yazan bu polis, bir yolsuzluk operasyonuyla nasıl bir günde devlet içinde yuvalanmış çete oldu?

Başbakan özellikle İstanbul emniyet teşkilatından bahsederken polisimle gurur duyuyorum deyip, toz kondurmuyor bütün eleştirilere göğüs gerip  başta İstanbul polisi olmak üzere tüm emniyet mensuplarına sahipleniyor,hedef göstererek ateş edip gezi de direnişçileri öldürenleri savunuyordu.

Polisin orantısız şiddeti gündeme gelince,ne yapacak polis dünyanın her yerinde böyledir, deyip desteğini sürdürüyordu.

Erdoğan’ın gurur duyduğu İstanbul emniyetine bağlı polis teşkilatı 17 Aralık 2013 tarihinde savcılığın emriyle üç hükümet üyesinin oğlu olmak üzere, bir banka genel müdürü ve üst düzey bürokratlar  ve işadamlarından oluşan insanlara operasyon yaparak gözaltına alması,gündeme alev topu gibi düşerken Başbakanın da kimyasını bozdu..

Erdoğan o kadar şaşırmış olacak ki rüyasında görse inanamayacak bir durumla karşı karşıya kalınca,ilk yorumu bu operasyon “devlet içinde yuvalanmış bir çete var ve hükümetimize karşı bir darbe operasyonu” dedi..

Kısacası yargıyı ve yere göğe sığdıramadığı ne kadar övücü söz varsa hepsini uyarladığı başta İstanbul emniyet müdür ve ekibini ve ülke genelinde tüm emniyet üzerinde bir değişiklik operasyonuna gitti hem de yirmi dört saat içinde..

Başbakan bu emniyet içindeki değişikliği 14 ay dinleme yapıyor polis, ne amirini ne de baklanlığı ve hükümeti bilgilendiriyor,diye değişikliğe gerekçe olarak savundu.

Hukukçular Başbakanın tersine teknik analiz yaparak savcılar araştırmalarını kimseye haber vermezler ve talimat verdikleri polislere de vermemesini söylerler,bu bir anayasa gereğidir demelerine rağmen başbakan,bunu kabullenmiyor..

Nasıl kabullensin ki Erdoğan’ın demokrasi kültüründe, demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesi yok,o sadece sandıktan çıkan çoğunluğu elde eden ve hükümet kuran her şeye muktedir mantığına sahip..

Erdoğan demiyor mu,demokrasinin kuvvetler ayrılığı önümüzde engel diye..

Demokrasinin kuvvetler ayrılığının iki ayağı zaten Başbakanın etkisi altında birisi yasama çoğunluğuna sahip,yürütme de kendisinde olunca geriye bir yargı kalıyor.

Yargı başbakanın hoşuna gitmeyen bir karar verirse hemen Erdoğan çok manidar der..

Hoşuna gidecek bir karar verirse yargı,ortada yargı kararı var bunu tartışamayız Türkiye bir hukuk devletidir,yargı kararlarını ancak uygularız,diye hukuk dersi verir.

Başbakan, içeride ve yeryüzündeki olayları değerlendirmede tuhaf bir yorum algısı oluştu gezi olaylarından ve Mısırdaki askeri darbeden sonra.

Kendine muhalif olan her kesimi darbeci ve dış güçlerin uzantısı,uşağı gibi sıfatına yakışmayan,seçimle iş başında olan bir devlet adamının diliyle örtüşmeyen bir yaftalama yapıyor.

Basın üzerindeki askeri dönemleri dahi aratan baskısı,uyguladığı piyasa ekonomisiyle örtüşmeyen kendine muhalif olan cemaati dershaneler üzerinden etkisiz hale getirmek için ,dershaneleri kapatamaya kalkması ve yasa tanımaz hareketi kabullenir bir durum değil.

Son yolsuzluk operasyon  konusundaki değerlendirmeyi, cemaate yüklemesi,  emniyet ve devlet bürokrasisinin devlet   içine yuvalanmış yani kadrolaşmış  güçlerde araması mazeret kabul edilmeyecek bir durum çünkü tam 12 yıldır kendisi iktidarda.

Bu yolsuzluk operasyonunu, yolsuzluğa yönelik değil de tamamen kendine karşı bir darbe olarak okuması gerçekten akla mantığa sığmadığı gibi kendini de gülünç bir duruma düşürüyor.

Yüzde ellinin oyunu  alan milli iradeyim diye övünen,kendi yargısını ve polisini çete olarak suçlayan başka bir seçimle gelmiş tarihte  başbakan var mıdır acaba?

AB’liği standartlarında demokratik bir anayasayı hayata gerdiremediğimiz sürece ,AKP’de gitse başka bir iktidar da gelse ,o üç  meşhur  “Y’ yok edemeyiz..Yoksulluk,yolsuzluk ve yasaklar  kök salarak bütün toplum kesimlerinin içine girer ve birer kader olarak algılanır.

Bağımsız,tarafsız bir yargıyla ve editoryal bağımsızlığı olan özgür bir basınla üç “Y” yok edebilirsiniz.

Bağımsız yargı denetler,medya da saydamlığını sağlar.

Siz medya deyince aklınıza size tetikçilik yapması için bin lira maaş alana birden  50 bin lira para verirseniz, bu gazetecilik değil çetecilik yaptırmış olursunuz ve size dostane bir eleştiriyi bile yazmaya cesaret edemez.

Demokratik toplumlarda iktidarlar gücünü halktan alırken, devleti evrensel hukukun ipiyle bağlar,özgür medyayla da bilgilendirerek  saydamlaştırır.

Seçimle iktidara gelip de tarihte çok faşist diktatörlüğe kaymış liderler vardır,seçimle iktidar gelmek her şeyi nobran bir anlayışla her şeyi yaparım lüksünü küreselleşen dünyada uygulayamazsınız..

Bağımsız bir yargı ve özgür bir medya bir gün en güçlü olanında,güçsüz duruma düştüğünde  kapısını çalacağı bir yerdir.

Hepimiz yargıya güveneceğiz,yargı bağımsızlığını ve medya özgürlüğünü savunacağız.

Hukuka yabancılaştıkça iktidarlar  muhalif olanlara saldırırlar, Erdoğan’da son beş yıldır bunu görüyoruz,sadece biz görmüyor demokratik dünyada bu konuda Başbakanın dini otoriterleşmeye kaydığını iddia ediyor hem de çok ciddi anlamda,dış basında yazılan çizilenleri okuyoruz.

Osmanlı’da14 padişahın kellesinin gittiğini, Cumhuriyet tarihinde de başbakanın ve bakanların asıldığını,askeri darbelerin olduğunu akıldan çıkartmayacaksınız!.

 Darbeci generallerin çıkarttığı anayasayla ülkeyi yönetmeye devam ederseniz, her an her şeyin olacağını da kabullenmek zorundasınız.

Burası Türkiye, adamı hain diye asarlar şehit diye anarlar.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar