Mümtazer TÜRKÖNE
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin vatandaşı sıfatıyla, hepimizi ilgilendiren bir namus meselesi. Daha ötesi uluslararası alanda her daim sizi zor duruma sokacak bir şeref ve itibar konusu. Zira kimyasal silah kullanımı neredeyse yüz yıldır, uluslararası anlaşma ile yasaklandı. Bu yasağın altına imza koyanlardan biri de bizim devletimiz.
Peki, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve dünyaya nam salmış ordusu PKK’ya karşı kimyasal silah kullandı mı?
Türk Tabipler Birliği’ne kayyum atanmasına ve Prof. Şebnem Korur Fincancı’nın tutuklanmasına, işte bu yüzden bu sorunun cevabıyla birlikte bir namus ve haysiyet meselesi olarak bakmamız gerekir.
Peşinen söyleyeyim: Bu iddia veya iftira bugüne kadar dişe dokunur bir delille kanıtlanmış değil. Hatta şüphe duyulmasını gerektirecek bir ipucu bile ortada yok. Bu gündem PKK’nın uzun zamandır yürüttüğü bir propaganda stratejisinin ürünü. Yalnız az buz bir kampanya değil. Avrupa başkentlerinde, kimyasal silahlardan korunmak için giyilen beyaz tulum ve gaz maskeleri ile düzenli dikkat çekici kitlesel gösteriler yapılıyor. Bu kampanya, PKK’nın Türkiye’ye karşı Avrupa ülkelerinde kamuoyunu etkilemek için sürdürdüğü sempati taarruzunun en önemli başlığını oluşturuyor.
Hikâyenin başlangıcı ise şöyle:
Geçen sene Şubat ayında Türk Ordusu, Kuzey Irak’ta Gara bölgesine, orada bir mağarada tutulan güvenlik görevlisi ve sivillerden oluşan 13 rehineyi kurtarmak üzere bir operasyon düzenledi. Sonrasında 51 PKK’lının öldürüldüğü açıklandı. Aynı zamanda, üç özel kuvvet mensubu şehit oldu ve rehin tutulan 13 kişi PKK tarafından başlarına kurşun sıkılarak öldürülmüş halde bulundu.
O zaman büyük tartışmalara yol açan bu operasyon hakkında İçişleri Bakanı ve Milli Savunma Bakanı özel bir oturumda Meclis’e bilgi verdi. Hulusi Akar arazinin yapısını ve mağaranın özelliklerini vurgulayarak operasyonun başında göz yaşartıcı gaz kullanıldığını açıkladı. Zaten kurtarılacak rehinelere zarar verecek kimyasal silahı böyle bir operasyonda kullanmak, akla ve mantığa aykırı değil mi?
Hulusi Akar’ın açıkladığı bu göz yaşartıcı gaz meselesi zaman içinde büyütülerek kimyasal silah kullanımı şeklinde lanse edildi ve PKK’nın şu anda yürüttüğü kampanyanın hareket noktası oldu. Ertuğrul Kürkçü’nün son açıklaması bu muhakeme tarzının örneklerinden biri. Şimdi PKK propagandasına göre doğrudan Hulusi Akar’ın sözleri referans gösterilerek Türk ordusunun PKK ile mücadelede kimyasal silah kullandığı öne sürülüyor. Halbuki toplumsal olaylarda yaygın olarak kullanılan ve sadece geçici etki yaratan göz yaşartıcı gazlar kimyasal silah listesinde bile yer almıyor. O kadar ki, Türkiye’de marketlerde satılıyor; özellikle hanımlar kendilerini korumak için çantalarında gezdiriyor.
PKK, propagandalarında OPCW’ye (Organisation fort he Prohibition of Chemical Weapons) müracaatta bulunduklarını söylüyor. Halbuki Türkiye’nin de üye olduğu bu kuruluş sadece devletlerden gelen müracaatları kabul ediyor ve araştırıyor, PKK’nın iddialarını konu alan bir müracaat da bulunmuyor. Sadece Türkiye’de değil, Türkiye’nin açığını arayan Batılı demokrasilerden gelen herhangi bir teşebbüs de yok, hiçbir ülke bu iddiaları gündemine almış değil.
Hatta TTB Başkanı Fincancı bile takibata uğradığı sözleri arasında kanıt olarak kullanılan görüntülerin, “ikincil derecede delil” olarak irdeleneceğini söyledi.
Kısaca mesele, PKK’nın Batı kamu oyununu, duyarlı oldukları bir başlık üzerinden etkileme çabasından ibaret. Türkiye’nin bu konuda bugüne kadar bir kamburu bulunmuyordu. Namusumuzdan, şerefimizden kimsenin şüphesi yoktu.
Ancak şimdi durum farklı.
Meselenin kendisi öncelikle çok hassas bir namus meselesiydi, TTB’ye kayyum atanması veya Başkanı’nın tutuklanması değil.
Devlet aklı ve refleksi, TTB Başkanı’nın gündeme getirdiği iddiaları fırsata çevirip, PKK propagandasını bütünüyle etkisiz hale getirebilirdi. Tarafsız uluslararası denetimden, bizzat TTB başkanının adli tıp uzmanı sıfatıyla katılacağı gözlemlere kadar farklı kapılar açılabilirdi. Şu an itibarıyla PKK’nın PR’cılarının mal bulmuş Mağribi gibi sarılacakları katkılarda bulunmak dışında bir netice hasıl olmuş görünmüyor.
Dünya Türk’ün Türk’e propagandasının at koşturduğu Türkiye’den ibaret değil.
Türkiye’nin en önemli STK’larından birinin başındaki bir uzmanı, bir telefonla savcılığa gelecek durumdayken, kameraların önünde yaka-paça götürmek ve Bejan Matur’un kitabı ile devletin televizyonunda rezil etmeye kalkmak, kendini savunamayacak durumdayken suçlu algısı yaratmak için belirsiz “deliller” teşhir etmek asıl meseleye gölge düşürdü.
Bütün bunların tamamını “TSK kimyasal silah kullandı” iddialarının dolaştığı, namusumuzu, itibarımızı korumak zorunda olduğumuz uluslararası arenaya düşen fotoğraf olarak dikkate almanız gerekiyor.
Öyleyse soruyu bu işe müdahil olan ve kamu yetkisi kullanan herkese soralım: Bir devletin namusu böyle mi korunur?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
21.06.2025
17.06.2025
1.06.2025
27.05.2025
23.05.2025
13.05.2025
12.05.2025
6.05.2025
5.05.2025
5.05.2025